İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Devlete karşı gelen Kürdün dini bozulur

Devlete karşı gelen Kürdün dini bozulur

Sömürgeci statülerde DİN, egemen ulusun korunmasında önemli bir rol oynadığı gibi aynı dine mensup sömürgeleştirilen bir halkın eritilmesinde de etkili bir eritme, yok etme aracı olmuştur.

Bu yöntem Ortadoğu egemenlik sisteminin bir yasasıdır ve uygulaması da kutsal emirlere dayandırılmıştır. Aynı din, ezen ulusun elinde keskin bir kılıç konumunda iken ezilen ulusun elinde sadece gittikçe zayıflaması hedeflenen bünyesinin yere düşmemesini, ayakta aksayarak yürümesini sağlayan bir değnek gibidir.

Diğer bir ifadeyle DİN; güçlü ulusun milliyetçi kılıcını kuşatan sağlam bir kın iken; tutsak alınmış aynı dine inanan güçsüz ulusun tehlike olarak görünen kavmiyetçi kılıcının paslanarak işlevsiz duruma gelmesini sağlayan ve gittikçe çürümeye terk edilen bir çaput parçası konumundadır. Böylece mazlum ulusun ulusal değerlerini koruyan inanç kını elinden alınmıştır.

Dünya tarihinde bu felakete en fazla maruz kalan halk Kürtlerdir.

Yüzyıllardan beri bölgede devlet kuran Türk, Fars, Arap egemenleri, mabetleri de kullanarak Kürt kimliğini yok etmeye çalışmışlardır. İbadethaneler asimilasyon yuvalarına dönüştürülmüş, okul ve kışlanın etkisiz olduğu yerde Kürt halkını eriterek yok etme görevi camilere verilmiştir. Aynı zamanda Kürt isyanlarının bastırılmasında da son görev yine sözde ulema takımına verilmiş, ayaklanmalarda ilk bölünmeler de dindar Kürtlerle sağlanmıştır.

Bugün de bölge devletleri bu silahı tekrar ve acımasızca kullanma politikasını benimseyerek; Kürtler arasında hızla dini kurumlaşmaya girişmişlerdir.

Kökleri Mezopotamya’nın derinliklerinden gelen bu imha belasına karşı Kürtlerin tarih bilincini geliştirmeleri zorunludur. Bu da dönüp geçmişi irdelemeye ve daha iyi tanımaya bağlıdır. Shakespeare (Şekspir) göre “bütün dünler bugünleri aydınlatan fenerlerdir.” Kürtlerin geçmişin fenerine herkesten fazla bakma ihtiyaçları vardır. Bugün de Kürtler o ışık kaynağından yoksun bırakılmak isteniyor. Günümüzde de inançlı Kürtleri aldatmanın ve karşı saflarda yer almalarını sağlamanın en kolay yöntemi sahte din kardeşliği aldatmacasıdır.

Aslında bu acımasız silahı egemenlerin ellerinden alma görevi Kürt dindarlarına düşer. Biz sadece tarih babadan bazı alıntılar aktararak uyarı görevimizi yerine getirmek istiyoruz. Tarih dersini iyi çalışmayan ve tarihten ders çıkarmayan Kürt; hangi toplumsal katmandan gelirse gelsin yok olmaktan kurtulamayacaktır.

Ulusal karakterli ilk Kürt isyanı, 1806 yılında Abdurrahman Paşa önderliğinde gerçekleşen BABAN isyanıdır. Süleymaniye çevresinde yayılma gösteren bu isyan 1808 yılına kadar sürdü. Kardeşi Halit Paşa ile bazı yakınlarının ihanet edip Osmanlı güçlerinin saflarına geçmeleriyle isyan bastırıldı. 1812 yılında Abdurrahman Paşa’nın oğlu Ahmet Paşa önderliğinde bir ayaklanma başlatıldı. Ahmet Paşa’nın kuvvetleri Bağdat’ın üzerine yürürken; o da aile içi iktidar kavgasının kurbanı oldu. Amcası İran güçlerinin saflarına geçerken, kardeşi de Osmanlının Bağdat Valisi Necip Paşa ile birleşti. Bastırılan isyan ŞEHRİZOR’da büyük bir kıyım ve sürgünlere yol açtı.

1830’da Mîr Muhammed önderliğinde başlatılan Revandız İsyanı kısa sürede alev gibi bölgeyi sardı. Bağdat Valisi Ali Rıza Paşa ile Musul Valisi Mehmet Paşa’nın emrindeki kuvvetler; Mîr Muhammedin güçleri karşısında çaresiz kalmışlardı. Devlet Mustafa Reşit Paşa’nın komutasında büyük bir takviye gücünü bölgeye göndermişti. Revandız Mîrînin direniş güçleri ALİ BEG geçidini tutmuş, Osmanlı kuvvetlerini HERİR ve DİYALA ovalarında durdurmuştu. Son çare DİN silahıydı.

Üretilen slogan şuydu; “HALİFE GÜÇLERİNE KARŞI SAVAŞMAK, ALLAH VE PEYGAMBERE KARŞI SAVAŞMAKTIR.”

Atılan ok hedefine ulaşmış ve Revandız Mîrînin en yakınındaki halkada yer alan ve yöre halkı üzerinde büyük bir dini nüfuza sahip olan Kürt din adamlarından MELE MEHEMEDÊ XATÊ ile MELE YAHYA Ê MUZÛRÎ’yi kazanarak; kendisi de dindar olan Mîr Muhammed’i kalbinden vurmayı başarmışlardı. Ünlü Kürt tarihçilerinden Mehmet Emin Zeki Beg; Mîr Muhammed’le ilişki kuran sadrazamın ilk telkini; “Halifeye karşı gelinmez ve Müslüman kanı dökülmez”[1] biçiminde olmuştu. İşin gerçeğini Osmanlı arşivlerine giren belgelerden okuyalım:

Revandız’a yaklaştıklarında ulemalar Mîr’in Osmanlılara karşı savaşmasına karşı idiler. Osmanlı Halifesi Sultan Mahmut Mansuri Humayun adlı bir yazıyı SORHAN (Soran İ.Ç.) ulemalarından YAHYAİ MUZORİ, MELLE MUHAMEDİ XATE ve MELE İZRAİLİ CİZREİYE gönderdi. Böylece halife olarak Osmanlı Sultanı, din adına ulemaların kendisine hizmet etmeleri konusunda gerekli talimatı vermişti. Reşit paşa ise Musul’a geldiğinde Melle Muhammede Xate’ye bir sahte ferman ve Mîr Muhammed’e de KURAN ayetleriyle dolu mektup ve hadisler gönderdi. Melle Xate hemen fikrini açıklayarak ‘Osmanlı Sultanına karşı savaşmanın din açısından zararlı olduğunu, böylece dinin ve nikahın bozulduğunu’ belirterek SOHRAN halkının moralini bozdu. Ayrıca Mîr Muhammed’de mektubu alır almaz Melle Muhmmed’e Xate’yi çağırıp ona danıştı. Melle ayağa kalkarak ‘Osmanlı ordusuna karşı savaşan bir kimsenin hayatı boyunca karısıyla boşanmış olacağı ve dinsiz olarak öleceğini’ içeren bir konuşma yaptı. Bu konuşma SOHRAN halkı üzerinde o gün çok etkili oldu. Mîr Muhammed ise bu durum karşısında giderek Osmanlı yönetimine teslim oldu.[2] Oysa Revandız’daki Kürt isyanı sonrasında 85 yıl içinde Osmanlı işgalindeki yaklaşık 5 milyon kilometre karelik topraklar üzerinde 24 yeni devlet kurulacaktır. Bunların bir kısmı Araplar gibi Müslüman halklardı ve Osmanlıyı arkadan vurmuşlardı. Bağımsızlıkları elde eden bu halkların ne dini ne de karıları boşanmadı.

Revandız İsyanından 17 yıl sonra 1847 yılında gerçekleşen Bedirhan Bey isyanında sayıca üstün olmalarına rağmen, Osmanlı güçleri iki kez yenilgiye uğratılmıştı. Bunun karşısında devlet tarihte oynadığı oyunu bu kez “Nakşibendilik kozu” ile oynamaya yöneldi. Tarikata mensup Cizreli Şeyh Salih, Şeyh İbrahim ve Şeyh Ezrai Bedirhan Bey’in etrafında kenetlenerek isyan kuvvetlerine destek sunuyorlardı. Kendisi de Nakşibendi Tarikatının bir üyesi olan Diyarbakır Valisi Hayrettin Paşa’nın hedefinde de bu Şeyhleri kazanmak vardı. O da Kürt direniş kuvvetlerini bölmek için adı geçen Şeyhlere hitaben yazdığı mektupta şunları söylüyordu:

“Şeriat ve tarikatımızda Müslümanların sultanına, İmam-ı Muhittin ve Rabbi Aleminin halifesi olan İslam Padişahının emrine riayet her Müslüman’a vaciptir. Mektubuma itimat eden, Bedirhan Bey’i nasihat edin, Padişah efendimiz tarafından taahhüt ederim ki Bedirhan Bey sizinle tarafımıza gelsin, kendisini Deri Alliye’ye (İstanbul’a) gönderirim. Şanı yüce sultanımız kendisine Rütbe’i Aliye ihsan eder. Eğer nasihatlerinizi dinlemez ise kendisinden çekilin, birlikte olmayın.”[3]

Saraydaki arşiv belgelerine göre “Hayrettin Paşa konu ile ilgili dersaadet’e yazdığı 03.05.1847 tarihli mektupta söz konusu Şeyhlerden cevap yazısının alındığını ifade etmiştir. Valiye göre Şeyhler Mîr’i ikna etmeye çabalamış, direnişe devam ettiği takdirde sayıları 20 bini bulan MÜRİDLERİ ile beraber devlete dehalet edeceklerini Bedirhan Bey’e bildirmişlerdir. Hayrettin Paşa, Nakşi Halidiye Tarikatının desteğini çekmesi üzerine Bedirhan Bey’in çaresiz kaldığını ve yakında bir kaleye çekilip sığınacağı haberini aldığını mektubuna eklemiştir.”[4] İşte Kürt dindarlarının Bedirhan Bey İsyanında oynadıkları belgelere dayalı açık ihanetin belgesi....

Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de Müslüman-Hıristiyan ayırımından ziyade sosyal entegrasyona önem vermiş, Türkleştirme politikasını hayata geçirmek için Müslüman bir Boşnağı, Hıristiyan bir Türk’e tercih etmiştir. Bu söylemi Kürtler için de geçerlidir. Hamdullah Supi’nin kendisine “Türkçe konuşan Hıristiyan Gagavuz Türklerini Türkiye’ye alalım” önerisini kabul etmiyor ama Türkçe bilmeyen Boşnakları alıyor. Çünkü, din farkı sosyal entegrasyona engel olabilir diye düşünüyor. Bakın… Laik Cumhuriyet, vatandaşını dine göre tanımlamıştır. Azınlık ne demektir? Gayri Müslim demektir. Kürt yok ne demektir? Türk ve Kürt ikimiz de Müslüman demektir. Bu, dinin referans olarak alınması demektir. Bu Müslüman ahaline ulus-devlet için daha sağlam bir zemin oluşturduğunu düşünmekten kaynaklanan bir tavırdır. Müslüman ahaliye dayanan bir ulus-devletin daha sağlam olacağını düşündü Atatürk. Gayrimüslim Türkleri yani Gagavuzları almadı, ama Türkçe bilmeyen Boşnakları aldı.”[5]

Kemalist hareketin önderi bir Türk milliyetçisi idi ve din adamlarıyla da pek barışık değildi. Taha Akyol’a göre de kendisi “din adamlarını, hocaları sevmem” demişti. Ancak caminin Müslüman bir Kürdü bir Hıristiyan bir Gagavuz Türküne göre asimile etmeye daha etkin rol oynayabileceğine inanmıştı. Yakın çevresini de bu konuda ikna etmişti. Cumhuriyet dönemi boyunca bu taktikle önemli sonuçlar da almıştı. Devlet bugün de Kürtlerin yaşadığı coğrafyada bu geleneği farklı söylemlerle sürdürmek istiyor. Amaç direnerek kimliklerini korumak isteyen Kürtleri sahte din kardeşliği aldatmacası ile Türkleştirmektir.

Türklük ve devletin egemenlik sistemi zeval görmesin diye liderler, sıkışık dönemlerde mezhep farkını dahi gözetmezler. Ahmet Kahraman’ın Nuri Dersiminden aldığı alıntıya göre Dersim İsyanı öncesinde, isyan önderlerini ikna etmeye gönderilen Elazığ Valisi Cemal Bardakçı toplantıda şunları söylüyordu:

“Ağalarım, Gazi Paşa’nın size özel selamı var. Beni size gönderdi.
İçtiğim su ile yemin ederim ki, o da alevidir. Dünyadaki bütün
Alevileri kalkındıracaktır. Ben de Aleviyim.”
[6]

Dersim’e girebilmek ve hazırlanan Tedip ve Tenkil planını hayata geçirmek için Vali yeminle (kutsal Munzur’dan aldığı bir bardak su ile) kendisinin ve Atatürk’ün Alevi olduğunu söylüyordu.

KAYNAKÇA:

  1. M. Emin Zeki Beg,Kürt ve Kürdistan Tarihi,s:541
  2. Etem Xemgîn,Kürdistan Tarihi,Cilt-3,s:331-332
  3. Sinan Hakan,Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler ve Kürt Direnişleri,s:220
  4. Sinan Hakan,Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler ve Kürt Direnişleri,s:221
  5. Taraf Gazetesinde Neşe Düzel’in 16.11.2009 tarihinde Taha Akyol’la yaptığı röportajdan alıntı.
  6. Ahmet Kahraman,Kürt İsyanları,s:279

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
48 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi