İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Kerbela’da neler oldu?

Kerbela’da neler oldu?

İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin; bir iktidar uğruna Miladi 680 yılına denk gelen Hicretin 61. yılında Muharrem ayının 10. gününde Kerbela'da katledildi. İslam dünyasını ikiye bölen ve tarihte çok kanlı hesaplaşmalara yol açan bu hazin olay üzerinden 1333 yıl geçti. Sünni ve Şiiler olarak ayrışan Müslüman inanırların iktidar savaşı; içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda da tırmandırılarak sürdürülüyor. Muharrem ayı vesilesiyle, ben de bu yazımda kerbela'da olup bitenleri kısaca ve objektif bir biçimde Yüksekova Haber Gazetesi’nin sevgili okuyucularıyla paylaşmak istedim. Umarım zaman zaman yorumlarıyla bana sert ve haksız eleştiriler yönelten okuyucuların; iktidar uğruna kutsal değerleri ayaklar altına alan egemenlere karşı bakışlarını gözden geçirirler.

Sümer uygarlığı sonrasında Sami boylarının Mezopotamya'ya girmeleriyle kızışan kanlı iktidar kavgası; semavi dinleri benimseyen ve yayan güneyli halkların karakteristik yapılarının önemli bir parçası oldu. İktidar savaşında teorik olarak semavi buyruklar şemsiye olarak kullanılırken, pratikte adeta genetikleşen bu sert, acımasız yapı inançların önüne çıkarıldı. Baskı, zülum, ganimetlerin elde edilmesi tarihin bütün dönemlerinde bir toplumsal yasa olarak yürürlükte kaldı.

Miladi 7. yüzyılda Arabistan Yarımadası’nda doğan İslam dininin; kurucusu Hz. Muhammed'in vefatından sonra Müslüman Araplar arasında da bu iç hesaplaşma çok katı bir biçimde ön plana çıktı. 4 Halifeden 3'ü iktidar uğruna kılıç darbeleriyle öldürüldüler. Cemel Savaşı'nda Hz. Muhammed'in sağlığına cennete gitmekte müjdelediği 10 kişiden biri olan Hz. Ali arkadaşlarından Zübeyir ve Talha ile karşı karşıya geldi. Bu savaşta Hz. Ali'nin adamları iktidar uğruna diğer iki cennetlik arkadaşının yaşamına son verdiler. Hz. Ali, Peygamber'in amcasının oğlu ve aynı zamanda damadı olduğu için; hilafet koltuğuna oturmanın kendisinin hakkı olduğunu ileri sürüyordu. Ancak yarımadadaki siyasi gelişmeler ve kabileler arası güç dengeleri, kendisinin 4. Sırada halifelik makamına oturmasını sağladı. Emevi ailesi Mekke’de; Hz. Muhammed’in mensubu olduğu Haşimi ailesinin karşıtı olan güçlü bir aileydi. 3. Halife Hz. Osman bu aileye mensuptu. Kendilerine meçhul failler süsünü veren iktidar karşıtları tarafından evinde Kur’an okurken öldürüldü. Onun ölümü üzerine Hz. Ali Halife oldu. Hz. Osman hilafet makamında iken bazı yakınlarını devletin önemli mevkilerine atamıştı. Bunlardan biri de Şam valiliğine görevlendirdiği Ebu Süfyan’In oğlu Muaviye idi. Muaviye’nin gönlü Hz. Ali’nin devlet başkanı olmasına razı olmamıştı. Akrabası Hz. Osman’ın faillerinin yakalanmamasını bahane ederek, Hz. Ali’ye karşı iktidar savaşını başlattı. Entrikalarıyla ünlü Mısır Valisi Amr bin As’ın da desteğini alarak Suriye-Mısır güçlerini birleştirmeyi başardı. Hz. Ali kendisini biraz daha güvenceye almak için hilafet makamını Irak’ın güneyindeki KUFE kentine taşıdı. Fakat burada da ölümden kurtulamadı. Daha önce kendisiyle birlikte Muaviye güçlerine karşı savaşıp, sonradan ayrılan Mucvel Mucahidin oğlu Abdurrahman adlı bir harici tarafından Kur’an’ın nazil olduğu Leyletil Kadid gecesinde camide öldürüldü. Halifenin öldürülmesi üzerine Kufe halkı camide toplanarak büyük oğlu Hz. Hasan’ı halife seçti. Hz. Hasan; Muaviye’nin yaklaşık 40 bin kişilik bir orduyla Kufe’ye gelmesi ve Kufe halkının güçlü olan Muaviye’den yana saf değiştirmesi üzerine hilafet makamını Muaviye’ye bıraktı. Şam’a dönen Muaviye endişeliydi. Hz. Muhammed’in torunları, Hz. Ali’nin çocukları olan Hasan ile Hüseyin’in hayatta olması uykusunu kaçırıyordu. Emevi oğullarının iktidarını sağlamlaştırmak için Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in bir an önce yaşamlarına son verme girişimleri başlattı. Bölgesel iktidar yasası gereği; saltanatının geleceği ve devamlılığı Peygamber torunlarının ortadan kaldırılmasına bağlıydı. Önce Medine’de oturan Hz. Hasan’ın yaşamına son vermek için; kendisini Medine valisi yapmak vaadiyle adamlarından Mervan’ı görevlendirdi. Mervan, Muaviye’nin hazırlatıp kendisine verdiği zehiri; Hz. Hasan’a içirilmek için zevcelerinde Cude’y ile ilişki kurdu. Cude, Hz. Hasan’ın özel olarak kullandığı su testisine zehiri katarak kendisine içirtmeyi başardı. Böylece Hz. Hasan zehirletilerek yaşamına son verildi. Sıra Hz. Hüseyin’e gelmişti. Muaviye’nin asıl kini Hz. Hüseyin’e karşıydı. Çünkü son derece inançlı olan Hz. Hüseyin; Kufe’de hilafeti Hz. Hasan’dan devr alırken yapılan biat törenine katılmamıştı. Yine de Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırmak kendi iktidarına nasip olmadı. Yaşlanan Muaviye’nin ölümü üzerine oğlu 1. Yezid, saltanata dönüştürülen hilafetin koltuğuna oturdu. Hz. Hüseyin’in hayatta olması 1. Yezid’i de tedirgin ediyordu. Bölgesel politikayı çok iyi bilen babasının da kendisine bu konu da talimatı vardı. Medine’de oturan Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırmak için bazı girişimler başlattıysa da sonuç alamadı. Hayatının tehlikede olduğunu gören Hz. Hüseyin Medine’nin400 km. güneyindeki Mekke kentine yerleşti.

Hz. Hüseyin’in de gönlünde Emevi oğullarından iktidarı geri almak istediği güçlüydü. Bu istek yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi bölgesel bir yasadan kaynaklanıyordu. İktidar savaşı söz konusu olduğundan, semavi buyrukları dahi tanımayan bir yasa… Bu yasanın kökleri tarihin derinliklerinden geliyordu. İktidarı hedefleyen bu savaş yazılı tarihin başlangıç döneminde, yani İ.Ö. 4000 yıllarında aynı bölgenin yakınında temeli atılan Sümer devletinin Tanrısı ANU’nun oğulları ENKİ ile ENLİL arasında başlamıştı. 1850 İsa öncesinde başlayan İbrahim Peygamberin oğulları İshak ile İsmail’in zürriyetleri tarafından da miras gibi korunarak yürürlükte kalması sağlandı. Bir SAMİ kavmi olan Araplar da bu geleneği semavi buyruklarla yoğurarak hayata geçirdiler. Günümüzde de Orta Doğu da toplumsal bir yasa olarak işlevini sürdürüyor.

Hz. Hüseyin, halkın nabzını yoklamak için amcazadelerinden Müslüm’ü Kufe’ye gönderdi. Halk, Hz. Hüseyin’in Kufe’ye gelmesi durumunda kendisini destekleyebilecekleri konusunda söz verdi. Kentin ileri gelenleri kendisine mektuplar yazdılar. Bu ilgi ve Müslüm’ün Hz. Hüseyin’e halkın olumlu eğilimini bildirmesi üzerine Kufe yolculuğu başladı. Yanında 32 atlı, 40 yayadan oluşan 72 kişilik aile efradı vardı. Emevi ayanları Hz. Hüseyin’in Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktığı bilgisini Şam’da oturan Halife 1. Yezid’e ulaştırdılar. Yezid kan dökücülüğüyle tanınan ve zalim Haccac’tan hiç de geri olmayan Basra valisi Ubeydullah İbn Zeyyadi Kufe valiliğine atadı. Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmemesi durumunda kellesinin gönderilmesini emretti. Hz. Hüseyin Kufe’ye doğru ilerken yolda ünlü Arap şairi Farazdak ile karşılaştı. Arap tarihçisi Tabari’nin aktardığına göre; Hz. Hüseyin Farazdak’tan Kufe halkının eğilimini öğrenmek istemesi üzerine bilge Arap şairi: “Halkın kalbi seninle, fakat kılıçları beni Umeyya (emeviler) iledir,” yanıtını verir. Farazdak’in uyarısını ciddiye almayan Hz. Hüseyin, peygamberin torunu olduğuna güvenerek ve hiçbir Müslüman’ın kendisine hak etmediği vahşeti uygulayamayacağı yanılgısına düştü. Bu da insanlık tarihinde başka da bir benzeri bulunmayan acı ve dramatik bir olayın yaşanmasına yol açtı. Belli ki çok inançlı olmasına rağmen, Orta Doğu’daki kanlı iktidar savaşının tarihsel boyutuna Emevili karşıtları kadar vakıf değildi.

Bugün Kerbela olarak bilinen yerde konaklanan Hz. Hüseyin; valinin gönderdiği adamlarına; hayatı pahasına da olsa Halife Yezid’e biat etmeyeceğini bildirdi. Vali Zeyyad, Hz. Hüseyin’in kellesini getirecek orduya komutan bulmakta önce zorlandı. Sonra Hz. Peygamber’in cennete gideceğini müjdelediği Saad bin Vakkas’ın oğlu Ömer’i; kendisine REY kentinin valiliğine atayacağını vaat ederek ikna etti. Hz. Hüseyin vahim gelişmeyi savaş başlamadan “İnanmış mazlumlarla, İnanmamış zalimlerin savaşı” olarak tanımladı. “Zalim olabilmek için, güçlü olmak şarttır. Yelkenlere rüzgarlar, zalimlere de güç yol açar” felsefesiyle iktidar yolunda ilerleyen Muaviye ve onun Kerbela’daki ardıllarına çok şeyler anlatmaya çalıştılar. Kendisiyle karşı karşıya geldiği komutan Ömer’in; Muaviye’nin “en büyük hatip kılıçtır” sözünü hatırlatması üzerine Hz. Hüseyin “Ey Yezid’in Yezid kumandanı! Ne Allah’tan, ne de kuldan korkun ve utanman kalmadı. Demek insan, inanç atından inince, her şeyini kaybedermiş. Şu anda karşımda kötü bir insan olarak duruyorsun. Ama hiç olmazsa iyi bir kumandan ol. Sen şimdiden güçlüden yanasın, zalim ve haksız bir güçlüden yanasın.”

Dürüst, sağlam ve kararlı inancın temsilcisi olarak tarihe geçen Hz. Hüseyin; Rey valiliği gibi yerel bir makam karşılığında kellesini tercih eden Ömer’e ve onun onbin kişilik ordusuna direndi. Aile bireylerini tek tek yitirdikten sonra kendisi er meydanına çıktı. 52 yaşındaki Peygamber torunu kılıçlı, mızraklı askerlerin saldırısına uğradı. Vücudunda aldığı 34 kılıç, 33 mızrak darbesiyle hayata veda etti. Görevli cellat ŞİMR, bir kılıç darbesiyle başını gövdesinden ayırarak komutan Ömer’e götürdü. Ömer, Peygamber torununun kesik başını havaya kaldırarak “İşte, İşte bu gördüğünüz, Yezid’in önünde eğilmeyen Hüseyin’in başıdır. Allah’a şükürler olsun ki görevimizi yerine getirmeyi, Allah bizlere nasip etmiştir” der.

Egemenler, yaptıkları mezalimi meşrulaştırmak için hep Tanrısal güce sığınarak ve tekbir getirerek gelenekselleştirmişler. Tıpkı bugün aynı yöntemle batı Kürdistan’da tekbir getirerek Kürtleri katlettikleri gibi. Zaten komutan Ömer ibn. Vakkas da Hz. Peygamberin torunu Hüseyin’in kellesini almaya hazırlanırken CAFİ’nin okuduğu ezanla ordusunu savaş düzenine geçirmiştir. Valiye teslim edilen Hz. Hüseyin’in kesik başı “Ölümüne tanıklık etmek üzere” Yezid oğlu Havli ile Müslüm Ezdi’nin oğlu Hamid’le Şam’daki sarayında oturan Halife Yezid’e gönderildi.

Şam’daki sarayında Hz. Hüseyin’in kesik başını önünde gören İslam Halifesi Yezid; elindeki asayı yüzünden dolaştırarak “İşte bana biat etmeyenlerin sonu budur! “ der. Meclisinde bulunan Ebu Berze Eslami ayağa kalkarak halifeye “sonun hüsrandır. Zalimsin çünkü ey emir sen Kerbela savaşını kazanan değil, kaybedensin. Başı önünde duruyor Hüseyin’in. Ama gövdesi ve inançları nerede? Kerbela’da bre Yezid Kerbela’da. Zorbalık bir dağa benzer. Ne kadar zorba olunursa dağın doruğuna da o kadar çok yaklaşılır. Bu doğrudur. Ama unutulmamalıdır ki, doruğa ulaştıkça, uçurumların derinlikleri de artar. Bir ayağın kayışı, parçalanmaya, yok olmaya yeter de artar bile sanırım, şu önünde duran Hz. Hüseyin’in kesik başı, dağın doruğunda dolaşan senin ve hilafetin sonu olacak. Bir taşa çarpmış gibi, bu başa çarpıp yuvarlanacaksın uçurumlara. Yani…”

Ebu Berze Eslame’nin paha biçilmez sözlerinin günümüz zorba yöntemlerine de bir mesajdır. Ama ne acıdır ki, Hz. Hüseyin’in şahadetinin üzerinden 1333 yıl geçmesine rağmen; Muaviye ve Yezid’in inanırları Sünnilerle, babası Hz. Ali’nin inanırları olan Şiiler arasındaki iktidar savaşı tüm hızıyla ve ibadet yerleri de kullanılarak devam ediyor. Önümüzdeki yüzyıllarda da devam edeceğe benziyor. Ne yazık ki, geniş kitleler günümüzde de mezhepsel inançların ortaya çıkışını irdelemeden, sorgulamadan; atalarından kalan bir miras gibi algılayıp benimsiyorlar. Her iki kesimden de kimse zalim ile mazlumu, güçlü ile güçsüzü, haklı ile haksızı, gerçek ile yalanı ayrıştırmaya yönelmiyor. Egemenler, mezhep farklılıklarının iktidar kalelerinin burçlarını sağlamlaştırdıklarının bilincindedirler. Ancak iktidar mücadelesinde kanları dökülerek kurban edilen halkların tabanları bu bilinçten yoksundurlar. Büyük bir kesimi Sünni İslam’a bağlı olan Kürtlerin çoğu KERBELA VAKASI’nın temelinde yatan gerçeğin iktidar kavgası olduğunu bilmiyor. Bu anlayış diğer Müslüman halkların tabanları içinde de geçerlidir. Mezhepler arası savaşın sona erdirilmesi bu gerçeği kavramaya bağlıdır.

Kerbela faciasından sonra da iktidar kavgası tüm acımasızlığıyla devam etti. Hz. Hüseyin’in şahadet tarihinden 70 yıl sonra, yani miladi 750 yılında; komutanlığını Kürt kökenli Horasanlı Ebu Müslüm’ün yaptığı direniş gücü; kanla beslenen, Arap kavmiyetçiliğinde sınır tanımayan barbar Emevi orduları yenilgiye uğratılarak; devlet koltuğuna yeniden Haşimi Ailesi’nden Hz. Muhammed’in amcası Hz. Abbas’ın torunları oturtuldu. Abbasoğulları da bölgenin değişmeyen sosyal ve siyasal yasası gereği Emevilere katliam uyguladılar. Bu katliamdan sadece bir erkek çocuk kurtularak Endülüs’e (İspanya) sığındı.

NOT: Alıntılar İslam Ansiklopedisi 5. Cilt, Tabari’nin Millletler ve Hükümdarlar Tarihi ve Bekir Yıldız’ın Ve Zalim Va İnanmış Ve Kerbela İsimli kitabından alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
26 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi