İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Ortadoğu’da barış

Ortadoğu’da barış

31 Ağustos ile 1 Eylül dünya barış gününde öncülüğünü Cilo Doğa Derneği’nin yaptığı Hakkari demokratik Kitle örgütleri; “1. Kato Barış ve Kültür Festivali”ni düzenlenmişlerdi. Festival, Beytuşşebap’tan doğu’daki Geçitli (Peyanıs) havzası LEVİN’e (LEWİN) uzanan Kato sıra dağlarının eteklerindeki Betkar köyü yaylası Misêzer’de düzenlenmişti. Dernek yöneticilerinden Halit Soydan ve arkadaşlarının önerisi üzerine; 31 Ağustos cumartesi etkinliklerinde araştırmacı yazar Sayın Rakıp Zarakolu ile “Ortadoğu ve Barış” konulu bir söyleşi yapacaktık. Saat 12’ye doğru bir diğer adı “Çeleceng” olan yaylaya vardık.

i1.20130916165930.jpg

Sezonu kapanmak üzere olan yayla solmuş kar sularıyla beslenen kaynaklar adeta yok olmuşlardı. Saat 14 sıralarında Halit Soydan’ın açılış konuşmasıyla Festival etkinlikleri başladı. Katılım oldukça azdı. Siyasilerin konuşmalarını 150-200 kişi dinlerken; beni ve Ragıp Bey’i izleyenlerin sayısı 40 kişiye düştü.

i2.20130916165944.jpg

Yani bal gibi aşiret siyaseti uygulandı. Bir daha tanık oldum ki; yöre halkının gözünde kahramanlık havasında olanlar çadırlarının çevresindeki ocakların başına çekilerek, karanlıkta saklanan itibarlarına gölge düşürmeyi; Feodal gururlarına tercih ettiler. Festival alanın sararmış çimenliklerinde giydikleri tırgallarla aşiret göbeğini, kaba bir kuşakla şişirip feodal gösteri yapanlardan ziyade; onların önlerinde gerdan kıvırtan kot pantolonlu gömlekli siyasilerin zavallılıkları dikkat çekiyordu. Gözlemlediğim kadarıyla etkinliklerin sayısı artmış, ancak insanların değişim ve dönüşümü için belirlenen hedef birkaç yıl önceki durakta takılıp kalmıştı.

Kato Dağı’nın eteğindeki Misêzer yaylasının son günlerini yaşayan çimenliklerinde kurulan platformun karşısında beni ayakta dinleyenlere yönelik yaptığım söyleşinin tamamını aşağıda yayınlıyorum.

Mezopotamya’nın ve kısmen de olsa Orta Doğu’nun tarihini irdelerken; bölgenin siyasal, sosyal ve dinsel alanlarda bazı önemli farklılıklar taşıdığını gördüm. Bugünkü sohbetimde, Kürt siyaseti açısından çok ciddi bulduğum bu farklılıkları sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçmişte Kürt serhıldan önderleriyle; günümüz kimi Kürt yurtseverlerinin özellikle sıcak dönemlerde bu farklıkları yeterince dikkate almadıklarını düşünüyorum. Tarihte gerçekleşen onlarca direnişin yenilgiyle sonuçlanmasının temelinde yatan bu gerçeğin; günümüzde yeniden gözden geçirilmesi ve Kürtlerin buna göre mevzilenmeleri gerektiğine inanıyorum. Uygarlığın beşiği olarak kabul edilen bu coğrafya, insanları neolitik devrime hazırladığı gibi; ilk devlet, ilkyazı, ilk perestgah ve ilk sanatın gelişmesine de kucak açtı.

Peki, bu kadim coğrafyanın bizleri ilgilendiren ve gezegenimizin diğer kıtalarında yakın benzerlikleri pek bulunmayan ayrıcalıkları nelerdir? Onları kısa da olsa sıralamakta yarar görüyorum.

Birincisi; Sümer kent devletlerinin yıkılışından sonra bölgeye güneyden gelen Sami boyları; kavmiyetçiliği keskin bir kılıç ve dini inancıda onu koruyan bir kın olarak yaşama geçirdiler. Zamanla onlarla karşı karşıya gelip boyun eğmek mecburiyetinde kalan dağlı boylarla, bölgeye sonradan gelen Türkler de bu geleneği benimseyerek, iktidarlarını aynı yöntemle pekiştirdiler. Bölge halklarından İsrailoğulları Musevilik Araplar İslamiyet, Farslar Caferilik Mezhebi, Türkler Muaviye’den miras kalan Sunnilik, Mezopotamya Asurileri Nasturilik, Ermeniler de bağımsız bir kilise ile kavmiyetçiliklerini koruma altına aldılar. Çünkü bölgesel yasa, böyle bir mevzilenmeyi emrediyordu. Bölgenin en kadim halklarından biri olan Kürtler din kardeşleri tarafından bu temel yasanın dışında tutularak; kavmiyetcilik kılıçları kınsız bırakıldı ve köleleştirdiler. Yani benimsedikleri İslam dinini kendi ulusal çıkarları için kullanmalarını yasakladılar. Ancak bu yasaklara tarihlerinin hiçbir döneminde uymayan Türk, Fars, Arap egemenlik sistemleri; dini inançla biledikleri ulusal kılıçlarıyla Kürt halkını boyunduruk altına alarak tarihten silmeye çalıştılar. Oysa İslamiyet’e geçmeden önce Kürtler de bu bölgesel yasayı yakından tanıyorlardı. Onların da ulusal dinleri, Ulusal tanırıları vardı. Sasani devletinin korucusu Kürt kökenli Ardeşir’ê Babek; oğlu Şahpur’a bıraktığı vasiyetnamede; kavmiyet ve din birlikteliği için ‘’İKİZ KARDEŞLER’’ benzetmesi yapmıştı. Güneyli Sami boylarının bu alandaki görüşlerini ise en iyi İslam’ın 5. Halifesi Muaviye dile getirmişti: Muaviye eline geçirdiği iki kılıçtan birinin ucunu yere diğerinin ucunu ise gökyüzüne çevirerek; bu dünyanın ‘’İKİ KILIÇLI’’olduğuna vurgu yapmıştı. Muaviye’ye göre bu kaçınılmaz, vazgeçilmez, değiştirilmez bir bölge yasasıydı. Göğe kaldırılan kılıç; yerde sallandırılan kılıcın yaptıklarına meşruiyet ve kutsallık kazandırıyordu. Tıpkı günümüzde radikal İslam örgütlerinin ROJAVA’da her iki kılıcı Müslüman Kürt halkına karşı kullandıkları gibi. İkinci farklılık; Orta doğu’da Sümer’den bu yana iki elit grup iktidar koltuğuna oturmuştur. Üçüncü bir grubun iktidar olduğunu tarih yazmamıştır. Bunlardan birincisi Sümer rahiplerinin geleneğini sürdüren muhafazakarlar, ikincisi ise savaşan şahinler olarak bilinen LUGAL’ların mirasını yaşatanlardır. 20. yy’da bu iki elit grupla ilgili bir örnek vermem gerekirse şunları söyleyebilirim; İRAN AYATULLAHLARI, TALİBAN, HAMAS, EL KAİDE, EL NUSRA, MÜSLÜMAN KARDEŞLER, HİZBULLAH ve benzeri birinci ekolün temsilcileridirler. Mustafa Kemal, Cemal Abdulnasır, Enver Sedat, Abdulkerim Kasım, Hafız Esad, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Kenan Evren, Pervez Müşerref ve Veli Küçük de ikinci grubun günümüze ulaşan mirasçılarıdırlar. Bu kavga; günümüzde de İslam devletlerinin tüm başkentlerinde yer altında ve yer üstünde kanlı bir biçimde sürdürülmektedir.

Bölgede kalıcı bir barışın sağlanması için; bu iki elit grubun dışında çağdaş demokrasiyi şiar edinmiş üçüncü bir grubun iktidar kavgasının kervanına güçlü bir aktör olarak katılması zorunludur. Demokrasiyi mabet ile kışlanın dışında aramaya çıkan; evrensel normlardan yararlanan bir anlayışın bölgedeki siyaset yarışında aktif rol alması gerekir diye düşünüyorum. Üçüncü farklılık; Orda doğu’da iktidar kavgası kanlı bir geleneğe sahiptir. İktidar uğruna halifeler, peygamber torunları, mezhep korucuları, sadrazamlar, vezirler, çok sayıda şehzade feci şekilde öldürülerek öbür dünyaya yollanmıştır. Bu yasanın günümüzde de yürürlükte olduğunu; işlevinden çok önemli şeyler yitirmediğini hatırlatmak durumundayım. Dördüncü farklılık; devletin kutsallığıdır. Bu bölgesel yasaya göre devlet insan unsurundan önce gelir ve inanç mayalıdır. Devlet inanç mayalı olduğu için kabuğu serttir ve iç muhalefetin gücüyle kırıldığına tarih tanık olmamıştır. 89 yıllık Emevi devletinin sert kabuğu; Horasanlı Ebu Müslüm’ün oluşturduğu askeri çekirdekle kırıldı. 508 yıllık Abbasi devletinin sert kabuğu; Orta Asya bozkırlarından kopup gelen Moğol Hakanı Hulago; Bağdat çevresinde 85 bin insanı kılıçtan geçirdikten sonra parçalandı. 600 yıllık Osmanlı devletinin sert kabuğu batının gelişmiş teknolojik gücüyle kırılarak tarihin çöplüğüne gömüldü. Saddam Hüseyin devletinin sert kabuğu; okyanus ötesinden gelen bir çekiç güç tarafından parçalandı. Bu yöntem Libya’da Kaddafi ailesine karşı hayata geçirildi. Şimdi ise Esad ailesi aynı akıbeti bekliyor. Tek tanrı kavramının resmiyet kazandığı ve tek tanrı’nın çadırını kurduğu coğrafyadır ORTADOĞU… Bu özelliğinden dolayı; bölge reform geçirmediği için toplumların bazı alanlardaki değişim ve dönüşümüne halen de kapalıdır. Orta Doğu’da kutsal mayalı devletin koltuğuna oturan egemenlerde BARIŞ DİLİ YOKTUR. İşgaller, istilalar, ganimetlerin elde edilmesi, paylaşılması semavi buyruklara dayandırılmıştır. Yakın tarihte Kürtler karşı Halepçe’de gerçekleştirilen ENFAL saldırısı bunun en canlı kanıtıdır. Beşinci farklılık; Orta Doğu’da sık sık seslendirilen “HALKLARIN KARDEŞLİĞİ” sloganı büyük bir palavradır. Eğer halen de bu iddianın arkasına sığınanlar varsa onlara şu soruyu sormamız gerekir; Peki bu coğrafyanın kadim yerlileri olan ve bölge medeniyetlerine damgalarını vuran Sümerler, Babiller, Asuriler, Ermeniler ve Ezidiler nerede? Şimdi de bu büyük yalan özgürlük direnişini sürdüren Kürt halkına karşı sistematik olarak seslendiriliyor. Oysa bölgenin temel yasasına göre HALKLAR ÖZGÜRLEŞMEDEN KARDEŞ OLAMAZLAR. Kardeşliğin yolu özgürlük tarlasından geçer. Altıncı farklılık; Vurgulamaya çalıştığım kutsallıklardan dolayı, BİAT kültürünün bölgede tüm acımasızlığıyla egemen olmasıdır. Gözlemlediğim kadarıyla halen de Arap, Türk, Fars egemenlerinde biat kültürü despotça ve güçlü bir biçimde hissediliyor. Unutmamak gerekiyor ki; biat kültürü yerine demokrasi kültürü egemen olmadığı sürece; Orta Doğu’nun mevcut halkları demokrasiyle tanışamazlar. Bölge egemenlerinin ve bazı Kürt siyasetçilerinin beyinlerini istila eden BİAT kültürünün; insana yönelik bakışı aşağılayıcıdır, karşısındakinden eğilme ve kırılma beklediği için adil, eşitlikçi ve demokratik değildir. Bölgenin barışını engelleyen bir başka talihsizliğe de değinmek durumundayım. Hz. Ali ile Muaviye arasında 1350 yıl önce başlatılan ve günümüzde Şİİ-SUNNİ çatışması olarak bilinen iktidar kavgasının temelinde yatan tabular kırılmadan; Orta Doğu’ya ne barış, ne kardeşlik ne de demokrasi gelmez.

Kısacası sıraladığım bölgeye özgü bu farklılıklardan dolayı; halen siyasal, sosyal ve dinsel alanlarda reform geçirmeyen ORTADOĞU’da kısa sürede kalıcı bir barışın olacağına inananlardan değilim. Bugün Bağdat, Ankara, Tahran, Şam parlamentolarında dış güçlerin baskısı ve bazı zorlamalar sonucu Kürt, Türk, Arap, Fars halk temsilcilerinin yan yana oturmaları; bu halkların özgür iradelerinden kaynaklanmıyor. Bu tarihi gerçekleri bir karamsarlık içinde olduğumu dile getirmek için seslendirmedim. Ben 68 kuşağındanım. Barışın, kardeşliğin, dostluğun, demokrasinin kıymetini en iyi bilenlerdenim. Ancak kişiliğim gereği uyarılarına uymayı bir temel prensip olarak benimsediğim yaşlı ve bilge TARİH BABA; ilkçağda Tanrıların evleri KHASAG’ları zirvelerinde barındıran ZAGROSLAR’IN; bir uzantısı olan KATO’nun eteklerinde bu tarihsel olguyu sizlere anlattığım şekliyle paylaşmamı emretti. Yani bunları bana tarih baba söyletti. Herkes çok iyi bilmelidir ki; Kürt ulusu da tüm dünya ulusları gibi özerklik ve federasyon statüleri yanında kendi kaderini belirleme hakkına da sahiptir. Bu düşüncelerime rağmen kendilerine son derece güven duyduğum Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın; Kürt sorununun çözümünde devlete sunduğu tüm önerilerini destekliyorum. Sayın Öcalan’ın ülkemiz ve bölge barışı için alacakları her kararın arkasında olduğumu ifade etmek istiyorum. Bu duygularımla; Kato festivalinin tüm katılımcılarına saygılarımı sevgilerimi sunuyorum.

i3.20130916165952.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
26 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi