İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Barzani: Her zaman kendimi ona borçlu hissettim

Barzani: Her zaman kendimi ona borçlu hissettim

16 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleşen, Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan ile Irak Kürdistan Federe Devleti Başkanı Sayın Mesut Barzani buluşmasında; Başbakan tarafından dile getirilen 1932 yılında Barzanilerin Türkiye’ye sığınma olayı ve Türk Hükümetinin olumlu olmayan tavırları ile ilgili tarihi gerçeğin; Sayın Erdoğan’ın kamuoyuna açıkladığı gibi olmadığını; söylenenlerin daha ziyade propagandaya yönelik olduğunu, çarpıtılarak aktarıldığını; bölge tarihini irdeleyen bir araştırmacı olarak okuyuculara duyurmak durumundayım. “Mezopotamya Uygarlığında Hakkari” isimli çalışmamda bu sığınma olayına geniş yer vermişim. 1963 yılında Şemdinli’de Yedek Subaylık görevini yapan Türk aydınlanma hareketinin en seçkin simalarından Sayın Muzaffer İlhan Erdost; Barzani ailesinin sığınma olayını o tarihte hayatta olan Şemdinlili ileri gelenlerle yüz yüze konuşarak ŞEMDİNLİ RÖPORTAJI isimli eserinde okuyucularla buluşturmuş ve duyarlı kesimleri bilgilendirmiştir. Ancak yöre Kürtlerinin büyük bir bölümünde tarih bilinci gelişmediği ve yazılı kaynaklar yetersiz olduğu için halk; politikacıların saptırma ve çarpıtmalarına karşı sessiz ve duyarsız kalıyor. Hatta olayları siyasilerin söyledikleri gibi algılayarak benimsiyor.

Bugünkü yazımda Barzanilerin 1932 yılının Haziran ayında Türkiye’ye sığınmalarından ziyade; aynı yılın Aralık ayında ani bir kararla ailenin aşiretten ayrılarak Şemdinli’ye geri gönderilmelerini ve Ankara Hükümetinin Bağdat yönetimi ile birlikte hayata geçirmek istediği komployu; olayın canlı tanıklarının beyanları ile aktarmaya çalışmaktır.

1925 yılında Seyyit Abdullah önderliğinde gerçekleştirilen son Şemdinli isyanı kanla bastırıldıktan sonra; NEHRİ ailesinin hayatta kalanları; 1926 Ankara Antlaşmasıyla belirlenen sınırların dışına çıkmaya mecbur bırakılmışlardı. 1920 yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisine Hakkari üyesi olarak atanan, ailenin etkili isimlerinden Seyyit M. Sıddık’ın oğlu Seyyit Taha bu görevi kabul etmemiş, 1926’da yapılan sınır antlaşmasında Irak sınırları içine alınan Güney Kürdistan’ın Şemdinli’ye yakın tarihi Revandız (Rewandiz) ilçesine yerleşmişti.

kaymesarayi.jpg

Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesiştiği bölge; tarih boyunca Kürdistan coğrafyasının beyin ve kalp gibi organlarının bulunduğu ve aynı zamanda özgürlük direnişlerinin gerçekleştiği alanlardı. Tarihte, bölgede kurulan hiçbir devlet bu yöredeki özgür aşiretlerden ne vergi alabilmiş, ne de insanlarını askere alabilmişti. Belirli aralıklarla yerleştirilen yapay kireçli sınır taşlarına rağmen; hem Ankara’daki cumhuriyet yönetimi hem de Bağdat’ta oturan İngiliz sömürgecileri sınır çevrelerini kontrol etmekte zorlanıyorlardı. Her iki hükümette sınırları kalıcı kılmak ve çıkarları uzlaşmadığı dönemlerde; çareyi sınır boylarındaki Kürt aşiretlerini kışkırtarak birbirlerine karşı isyana teşvik etmekte buluyorlardı. Barzani ailesinin türkiye’ye sığındığı 1932 yılından sadece 2 yıl önce gerçekleşen ve tarihe ORAMAR İSYANI olark geçen isyan, bizatihi Barzani Aşiretinin silahlı güçleri tarafından gerçeleştirilmişti. İngilizler tarafından önce Türkiye Kürdistanı’nı kurtarmaya ikna edilen Barzan Aşiretinin silahlı güçleri Oramar, Nehri ve Bembu’da başarılı olamayınca; bu kez Şeyh Abdulselam ve sonrasında ulusal taleplerle sesini yükselten Barzan Aşireti; Bağdat yönetimini ellerinde bulunduran İngilizler tarafından hedef tahtasına oturtulmuştu. 20. yüzyılın başlarında henüz Osmanlı yönetimi zamanında Barzan Aşireti içinde özgürlük tohumlarını eken Abdulselam Barzani; tutuşturduğu serhıldan meşalesini bir daha sönmeyecek şekilde aile içinde güçlü ellere teslim etmişti. Ailenin, geniş tabanlı aşiret üzerindeki hem sosyal hem de ruhani liderliği; Bağdat efendilerinin de uykusunu kaçırıyordu. Bu nedenle Barzan ailesinin önderlik yaptığı direniş güçlerine karşı hava destekli kara saldırıları başlatılmıştı. Olağanüstü bir irade ile savunmaya geçen direniş önderleri hava gücünün yoğun saldırılar karşısında fazla direnmenin, halkın topluca katledilmesine yol açacağından endişe ederek Türkiye’ye sığınmaya karar verirler. Haziran 1932’de Şeyh Ahmet ve sonradan Kürt ulusal hareketinin önderlerinden biri olarak tarihe geçecek Serok Mustafa Barzani himayesindeki yaklaşık 1700 kişilik aşiret unsurları Şemdinli’nin bugün UMURLU olarak adlandırılan GIRANE köyünün sınırına dayanırlar. Ankara Hükümeti başlangıçta; Sımko örneğinde olduğu gibi sınır oylarında kendisine karşı gelişebilecek bir Kürt ayaklanmasına karşı kullanmayı hedefleyerek sınırlarını açmayı tasarlamıştı. Ancak gerek Şeyh Abdulselam’ın miras olarak bıraktığı yurtseverlik duyguları, gerekse ailenin bölgedeki siyasal, sosyal ve dinsel etkisini hesaba katan Ankara Hükümeti Barzanileri kontrol altında tutmanın çok zor olacağını ve bu nedenle sınır boylarında barındırmanın sakıncalı olacağına karar verir. Sığınmacılar Van üzerinden Erzurum’a kaydırılır. Kimi kabile önderleri farklı yerlerde tutulurken, aileler ağırlıklı olarak Erzurum-Erzincan-Eskişehir çevresine yerleştirilir.

barzani.20131225130752.jpg

Aynı yılın Aralık ayında Ankara Hükümeti; 11 kişiden oluşan Barzani ailesini, İngiliz himayesindeki Seyyit Taha be yakınlarının Türkiye’ye teslimi karşısında Bağdat Hükümeti ile gizlice anlaşır. Çünkü, Ankara’da milletvekilliğini kabul etmeyen Seyyit Taha’yı İngilizler Revandız Kaymakamı yaparak Türkiye’ye karşı kullanma mesajını vermişlerdi. Ankara’yı rahatsız eden bu gelişme İngilizlerle yeni bir pazarlığı gündeme taşımıştı.

Bugünkü makalemde anlatmak istediğim konu; şu ana kadar kamuoyunda yeterince bilinmeyen bu komployu tanıkların beyanı ile duyarlı kesimlere aktarmak ve dönüşlerinde Şemdinli halkının Barzani ailesine karşı sergilediği övgüye değer vefayı ve saygın davranışını ilgililere hatırlatmaktır. 1932 yılının Aralık ayında Şemdinli üzerinden Irak hükümet güçlerine teslim etmek üzere yola çıkarılan Barzanili kardeşlerden Şeyh Ahmet, Mehmet Sıdık, Babo ve Molla Mustafa dışında, yedi kişiden oluşan aile efradı; çok zorlu geçen kış koşulları karşısında Yüksekova’dan Şemdinli’ye Reşit Efendinin katırcıları ile ve 8 altın kira ücreti karşılığında Şemdinli’nin eski yönetim merkezi NEHRİ’ye gönderilirler. 8 altın nakliye bedelini bulmakta zorlanan Barzaniler büyük bir sıkıntı çekerler. Evliyan’lı Samet’in (Şemdinli eşraflarından Zübeyir Ökten’in babası) konuşulan 8 altın nakliye ücreti karşılığında, kendisine ait hayvanları vermeyi kabul etmeyen katırcılar, ücretin altın olarak alınmasında ısrar ederler. Bu kez Eyliyan’lı Samet Barzanilerin 8 altın borçlarına karşı evlenme çağındaki kızını verme önerisini de katırcılar geri çevirirler. Samet’in bu soylu davranışı karşısında Mustafa Barzani son derece duygulanır. Orada bulunan Nehri’li Abdullah Çiftçi o tarihlerde Nehri’de muhtarlık görevini yapmaktadır. Babası Mehmet Şerif’in bir kese içinde sakladığı ve üvey annesinin denetiminde bulunan altınların saklandığı yeri biliyor. Ulaştığı keseden 8 altın alarak; Barzanilerin borcunu ödeyerek Evliyan’lı Samet ile birlikte katırcıların alacaklarını vererek Nehri’den ayrılmalarını sağlar.

Sayın Mesut Barzani’nin kaleme aldığı “BARZANİ ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi” isimli kitabın 1. cildinin 69-70 sayfalarında; büyük Barzani’nin olayla ilgili duygularına şu cümlelerle yer verilmiştir: “Onların bize yaptıkları yardımları hiçbir zaman unutmayacaz. Özellikle Samet Gerani’yi unutmam mümkün değildir. Yardıma çok ihtiyacım olan bir günde bana yardım etmişti. Yanımdaki paranın tümü tükenmişti. Gever’den yola çıkarken kiraladığımız bazı hayvanların ücretlerini vermem gerekiyordu. Bu problemi nasıl halledeceğimi bilmiyordum. Hayvanlarının ücretini alıp yerine dönmek üzere bekleyen adamlara karşı mahcup olmak üzereydim. Kararlaştırdığımız ücretin tamamına yetecek kadar paramın olmadığını bilmiyorlardı. Samet’ten mümkünse bana yardımcı olmasını istedim. Aynen şunları söyledi: Yardım etmez miyim! Katırlarımı ve koyunlarımı satıp borcuna öderim. Gerekirse kendimi ve çocuklarımı mezatta çıkarırım. Yine de senin rencide olmana izin vermem. Gerçekten beni bu zor durumdan kurtardı. Ne kadar da bu iyiliğin karşılığını vermek istedimse de, HER ZAMAN KENDİMİ ONA BORÇLU HİSSETTİM.” Ancak metinde adı geçen Samet’in Gırane’li değil, Evliyan’lı olduğunu bana anlattı olayın canlı tanığı.

magara.20131225130804.jpg

Barzani ailesi Nehri’de Kelat Sarayı’nın yakınında bulunan ŞAHAP AĞA MAĞARASI’nda ikamete zorlanmış ve yerel yönetimin gözetimi altındadırlar. O dönemde Nehri’de Süleymaniye’li Hamdi Bey adında bir kaymakam vardır. Kaymakam, 31 yaşındaki genç muhtar Abdullah Çiftçi’yi makamına çağırır. Son derece üzgün görünen kaymakam, Muhtar Abdullah Çiftçi’ye; Ankara’dan Barzanilerle ilgili kötü bir yazılı talimatın geldiğini açıklar. Gelen telgrafa göre Barzani ailesi fazla zaman kaybetmeden sınırdaki Gırane (Umurlu) Köyü karşısındaki Zêtê Köyüne götürülerek Mêrgesor Kaymakamlık yetkililerine; Seyyit Taha ve ailesi karşılığında teslim edilecektir. Hatta kaymakamın beyanına göre Ankara’dan gelen yazılı talimat gereği; Barzaniler Musul’da, Seyyit Taha ve yakınları da Van’da idam edilerek infaz edilecektir. Kaymakam, Nehri’li Abdullah’a böyle bir cinayete gönlünün razı olmadığını ve gelişmelerden Mustafa Barzani’yi haberdar etmesini söyler. Abdullah Efendi kısa sürede Barzani’yi bilgilendirir. Barzani, sınırda Irak Devlet güçlerine karşı direnişe geçen Şirvan’lı Ahmet Nadir’e bir mektup yazarak kendilerini kurtarma talimatını verir. Karanlık bastıktan sonra 50 kişilik silahlı adamları ile Şahap Ağa Mağarasının çevresine gelen Ahmet Nadir’in adamları gece nöbetinde olan 2 askeri silahsızlandırarak Barzanileri hızla Nehri’den uzaklaştırarak sınırın Irak tarafına götürülürler.

nehriliabdullah.jpg

Güney Kürdistan’a dönen Serok Barzani; 1933 yılının baharında gösterdikleri vefa borçlarına karşılık; Nehri’li Abdullah’a Alman yapısı bir silah ile bir binek atı, yine kendisi ve Evliyan’lı Samet için de 3 katır yükü şeker, kumaş, hurma vb kıymetli eşyalar gönderir. Kürçede bir özdeyiş vardır: Sana bir hurma hediye edene, sen bir at ver. (Diyari qespe, şundiyari hespe) Barzani bu Kürt atasözünden ilham alarak, Nehri’li Abdullah’a bir at göndermekle büyüklüğünü kanıtlar. Gönderilen 3 katır da 25 altına satılır. 8 altın Abdullah Efendi’nin babasının kesesinden aldığı borca mahsup edilirken, Samet’e de hak ettiği pay verilir. 8 altın da kaymakamın eşine hediye edilir. Büyük Barzani’nin yardımı bununla da kalmaz. 11 Eylül devriminin 3. yılında yani 1963 yılında Barzani’yi karargahında ziyaret eden Evliyan’lı Samet’in oğlu Zübeyir Ökten’e de gereken maddi yardım yapılır.

selahattinciftci.20131225131138.jpg

Kürtler arasındaki sınırı tanımayan bu önemli anıyı okuyucularla paylaşırken; olaya vakıf olan ve kitabında yer veren Serok Sayın Mesut Barzani’ye; politik ağırlığını ortaya koyarak, toplanması sık sık ertelenen Kürt Ulusal Kongresinin bir an önce toplanmasına katkı sunması; Rojava’daki Kürt önderleriyle büyüklüğünü göstererek diyalogunu sıklaştırması ve Kürdistan’ın diğer parçalarında Nehri’li Abdullah Efendi  ile Evliyan’lı Samet gibi binlerce Kürt yurtseverin yaşadığımız süreçte de var olduklarını ve onların da Sayın Barzani ile özellikle siyasal dayanışma, güçlü ve kalıcı bir ittifak beklentisi içinde olduklarını hatırlatmaktır.

Bana yukarıda okuyucuların bilgisine sunduğum Şemdinli birimi ile ilgili bilgileri aktaran, Nehri’li Abdullah Efendinin oğlu, Eski Şemdinli Belediye Başkanı Sayın H. Selahattin ÇİFTÇİ’ye ayrıca şükranlarımı arz ederim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
34 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi