Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

Hakkâri’de Eğitim Problemi (2)

Hakkâri’de Eğitim Problemi (2)

*Öğrenim Açısından

 

Önceki yazımda zikrettiklerim, problemin sadece bir yönünü teşkil eder. Ama sadece bu yönü bile ilimiz eğitimine ciddi zararlar verir. Zira öğretmenlerin seyr u seferi haline gelen ilimizde, bundan en büyük zararı, her zaman olduğu gibi yine öğrenciler görüyor. Nasıl mı?

 

Evvela, yeni mezun ve mesleğin gereklerini, öğretim yöntem ve tekniklerini teoride bilip de uygulama zaafiyeti yaşayan öğretmenler, öğrencilerimizin derslerine giriyor, bu manada öğrencilerimiz tabir-i caizse bir deneme tahtası görevi görüyor. Ya da okullarımız bir laboratuar, öğrencilerimiz bir denek/kobay konumuna düşüyor. Bütün yöntem ve teknikler onların üzerinde deneniyor ve bu arada nice öğrencimiz kurban ediliyor. Arada kaynayan, buharlaşan bir sürü öğrencimiz oluyor. Yeni başlayan öğretmen, ciddi manada bir sınıf hâkimiyeti problemi yaşıyor. Dersinin büyük kısmını öğrencileri susturmakla geçiriyor. Bu, zaten var olan zaafiyeti adeta doruğa çıkarıyor… ve öğretmencilik oyunu başlıyor.

Öğretmen, uygulayacak tekniği bulana kadar sene sonu geliyor ve bu da bir yıl kaybına neden oluyor. Hele bir sonraki yıl, o öğretmen, il içi ya da dışı tayin isteyip de başka bir yere gitse, o çocukların vay haline! Tablo daha da acınası bir hal alıyor. O tahta çok aşınacak, çok yıpranacak demektir. Tabi şayet çatlamasa, kırılmasa… Bununla da kalsa iyi. İşin daha vahim boyutu var:

 

Durumu biraz da öğrenci penceresi ve zaviyesinden ele almak gerekirse, problemin vahameti sanırım daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle ilköğretim öğrencileri için öğretmen tamamen kilit konumdadır. Anne baba etkisi ve bağımlılığından yeni yeni kurtulmaya, soyut düşünme aşamasına yeni adım atmaya başlayan bu çocuklar için öğretmen; bir anne-baba, bir model, başlı başına bir örnektir. Artık sadece onu görmektedir, varı yoğu öğretmenidir. Sadece onu dinlemekte, sadece ona inanmaktadır. Onun doğru dediği doğru, eğri dediği eğridir. Bu yaştaki çocuk tam anlamıyla öğretmeninin müptelasıdır.

 

Öğretmen bir heykeltıraş edasıyla yola koyulur. Yontar öğrenciyi, kırpar, keser, biçer, şekilden şekle sokar. Ondan bir sanat eseri icra eder. Eline salt taş olarak geçen maddeyi, sanat süzgecinden geçirerek heykele dönüştürür.  Sanatkârın maharetine göre neticede, iyi yahut kötü bir sanat eseri meydana gelir. Yalnız şu var ki, o artık oluşumunu tamamlamıştır. Sanatkâr eserini yarıda bırakmamıştır. İkinci bir heykeltıraşın eli değmemiştir, ya da bir üçüncünün. Zira birden fazla ustanın eli karışsa, her seferinde ayrı şekle bürünür, ya bir fazlalık oluşur ya bir noksanlık. Sanatsal bir değer atfetmez. Ya da aynı yemeğe eli karışan acemi aşçılar gibi olur. Yapılan yemek ya genzi yakacak kadar tuzlu olur yahut da tamamen tuzsuz.  Nihayetinde ortada yontulmuş taştan başka bir şey kalmaz. Yani taş taş olarak kalır, heykele dönüşmez. Heykeltıraş da taş ocağında çalışan bir taş işçisinden farksız olur.

 

Hakkâri"de bir öğrenci, bir eğitim-öğretim yılında iki, kimi zaman da üç öğretmen değiştirir. Bazen bu sayı daha da artar. Öğrencinin öğretmeni tanıması,  bu doğrultuda kendisine yol çizmesi, bir yön tayin etmesi ve ona göre hareket etmesi epey zaman alır. Öğrenci öğretmeni tam keşfetmişken o öğretmen gider, yerine hiç tanımadığı başka bir öğretmen gelir. Bu sefer de onun peşine düşer, aynı durumu sil baştan, hiç yaşanmamış gibi, tekrar yaşar. Aynı aşamalardan tekrar geçer. Sonra başka bir öğretmen ve sonra da başkası… Bir şarkıda değinildiği gibi: “Biri gider, gelir birisi.”

 

Gelen değil, giden yıkıyor Hakkâri" yi… Sırtına aldığı yükü menziline ulaştırmayan, yarı yolda bırakan öğretmen! Filizlenmeye başlayan fidanı, susuz bırakıp terk eden öğretmen! Henüz kanatlanmamış, uçmayı öğrenmemiş serçeyi, yuvadan acımasızca def eden öğretmen!

 

Her biri birbirinden farklı mizaç ve karakter özelliğine sahip birden fazla öğretmeni, bu kadar kısa sürede değiştiren öğrenci artık bir bocalama hali yaşar. Bir kişilik problemine maruz kalır. Tıpkı direksiyonu solda olan bir arabayı kullanan şoförün, direksiyonu sağda olan bir arabayı kullanmaya başlarken bocalaması gibi. Hangi öğretmene karşı nasıl davranacağı, ne yapacağı hususunda çaresiz kalır, bir karakter trafiği yaşar. Bu ciddi bocalama hali yaşayan öğrencinin psikolojisi zamanla bozulur. Bu durum derslerine, başarısına da nüfuz eder. Özellikle ilköğretim öğrencilerinde bu durum çok belirgindir. Ne yazık ki, ilköğretimin ikinci kademesi ve ortaöğretimde de durum bundan farksızdır ilimizde.

 

Neticede silik karakterli, kişiliksiz, çekingen, içine kapanık, kararsız ve güvensiz bir nesil oluşur.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi