Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

ALES ve KPSS çıkmazı

ALES ve KPSS çıkmazı

Geçen hafta sonu ALES"e katıldım. ALES, yani akademik personel ve lisansüstü eğitime giriş sınavı. Akademik personel olmak için değil de lisansüstü eğitim için sınava girdim. Yüksek lisans yapmak için.

 

Girenler bilir. Sorular iki bölümden meydana gelir. Sayısal ve sözel diye. Sayısaldan (Matematik) 80, sözelden de (Türkçe) 80 soru sorulur. Yalnız bu, alan gözetilmeksizin herkes için böyledir. İster biyoloji mezunu ol ister coğrafya, fark etmez. Hangi alandan yüksek lisans yapmak istersen de fark etmez, yine bu sorulardan sorulacaksın. Ha, bu soruları yaparsan başarılı olursun, yapamazsan kendi alanından yüksek lisans yapamazsın.

 

Varsayalım ki siz tarih mezunusunuz ve tarihin herhangi bir alanından-mesela İslam tarihinden-yüksek lisans yapmak istiyorsunuz. Size 80 Matematik ve 80 Türkçe sorusu sorulacak. Kendi alanınızdan bir tek soru sorulmayacak ve siz bu soruların büyük kısmına doğru cevap vermezseniz başarısız sayılacaksınız. Dolayısıyla tarihten yüksek lisans yapamazsınız. İyi bir tarihçi olup olmadığınızın ya da alanınıza hâkim olup olmadığınızın hiçbir önemi yok. Kısacası alanınızdan muafsınız. Yani matematik ve Türkçeden başarılı olursanız iyi bir tarihçisiniz demektir. Ne güzel değil mi?

 

Sonuçları elbette optik okuyucu değerlendirir. Ancak şöyle bir manzara düşünün:

 

Bir komisyon cevap formlarını okuyor. Bir coğrafyacının cevap formu değerlendiriliyor. 60 Türkçe neti ve 50 de matematik neti olsun. Komisyon üyeleri kendi aralarında konuşuyorlar:

 

İçlerinden biri:

“Şuna bak. Maşallah. İyi yapmış. 60 Türkçe, 50 matematik. Hımm! Bu iyi bir coğrafyacı.”

Arkadaşı ise:

“Tabi ki canım. Matematik ve Türkçesi iyi olduğuna göre coğrafyası da iyidir. Bu adam yüksek lisans yapmayı hatta akademik personel olmayı hak ediyor. Bu başarılıdır.” Der.

 

Başka bir kâğıt okunuyor. Bir edebiyatçının kâğıdı. 75 Türkçe neti var. Matematik ise 0. (sıfır)

 

Gülüşüyorlar. Hem de kahkahayla.

“Hele şuna bakın. 75 Türkçe ve 0 matematik. Ha ha ha… Böyle edebiyatçı mı olur ya! Gel de böylelerine yüksek lisans yaptır. Hele akademik personel yap şunu. Olur mu öyle şey! Matematiği olmayan edebiyatçı mı olur!”

 

Bir edebiyatçı şöyle savunamaz mı kendini:

 

“Yahu bu ne biçim sınav? Kardeşim, ben edebiyattan yüksek lisans yapmak istiyorum, matematikten değil. Bana niye 80 matematik sorusu soruyorsun. Beni edebiyatçılarla yarıştırsana. Bana 80 değil 180 tane edebiyat sorusu sor. Başarısız olursam içim acımaz, bu benim iyi bir edebiyatçı olmadığımı gösterir. Ama edebiyatçılığımı niye matematikle ölçüyorsun?

Aynısını sayısalcılar için de söyleyebiliriz. Onlara da Türkçe soruluyor. Ama arada bir fark var ki Türkçe soruları sadece anlama dayalı, gramere dayalı tek soru yok.  

 

Sahi bu yanlış daha ne zamana kadar sürecek?

 

Ya KPSS? Buna değinmek bile istemiyorum. Al birini vur ötekine. Neresinden tutarsan elinde kalıyor.

 

Bir sosyal bilgiler öğretmenine 30 matematik sorusu neden soruluyor? Bu adam çok iyi bir sosyal bilgiler öğretmeni dahi olsa matematiği veremediği için atanamıyor. Kendi alanını bırakıp matematiğe çalışıyor. Mecburi olarak öğrendiği matematiği kimseye de öğretmeyecek.  Kendi alanında kendisini geliştireceğine alakası olmayan bir alandan sınava hazırlanıyor. Yani sosyal bilgiler öğretmeni olmak için matematiğe çalışıyor. Ne tuhaf, ne garip!!!

 

Ya da bir matematik öğretmenine neden tarihle coğrafya soruluyor, bir biyoloji, fizik veya kimya öğretmenine?

 

Bir branş öğretmenine neden kendi alanına zıt bir alanından soru soruluyor? Yoksa bir öğretmen her alandan bilgi sahibi mi olmalı? Kültürlü öğretmen mi isteniyor? Yahu, bırakın da onu öğretmenin kendisi düşünsün! Neticede o, öncelikle kendi alanından sorumlu. Eminim ki bir sosyal bilgiler, tarih, coğrafya ya da bir edebiyat öğretmeni, matematik bilmediği için ayıplanmayacaktır. Ya da sayısal branşlı bir öğretmen sözel bir alanı bilmediği için yadırganmayacaktır. Ama alanında zayıf olması onun felaketidir. Şu halde onu kendi alanında yarıştırsana. Onu branşdaşlarıyla yarıştırıp en iyilerini seçsene ve atasana!

 

Bu yanlış, bu tezat, bu çelişki daha ne zamana kadar devam ettirilecektir.

Neden kolayı varken zorlaştırılıyor?

Neden işler içinden çıkılmaz hale getiriliyor?

Bunun kime, ne faydası var?

 

Mersin çok uzaklarda kaldı.

Yerimizde de sayamıyoruz.

Tersine…

Daima tersine…     

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi