İrfan Sarı

İrfan Sarı

“Haberin var mı?”

“Haberin var mı?”

Taraf gazetesine İsmet Ablak duygularıyla bir mektup gönderilmişti geçenlerde. Tanımazsınız… İtiraf edeyim ki bende tanımıyordum bu mektubu okuyana kadar. Ama bu mektup ne kadar ödlek olduğumu anımsattı, hatta toplum olarak ne kadar duyarsız/duygusuz olduğumuzu da hatırlattı bana. Yanı başımızda oğlumuz, ağabeyimiz, babamız, kızımız, annemiz ölüyor ve biz onlar için kılımızı dahi kıpırdatmıyoruz.

Aslında hepimiz İsmet Ablak"ı tanıyoruz.

O Türkiye zindanlarında insanca yaşamak uğruna, düşünen ve düşündüğü için ömür tüketen on binlerce tutsaktan biriydi. Kanserdi üstelik.

Henüz tıbben çaresi bulunamayan ve muhtemelen bulunamayacak olan fakat insanı avutmaya yönelik yalanlarla, lazer tedavisiyle birkaç ay daha ömür uzattırılan o meşhur hastalık. Hani Kürtlerin Bîrîna reş dedikleri o kara yara…

O henüz 41 yaşındaydı. 41 yaşına iki darbe denk gelmişti. Birincisinde çocuk, ikincisinde gençti. Olgun dönemini de yarı darbeler, muhtıralar, krizler, vurdu damgasını.

Diyarbakır zindanında ölüm oruçlarına yatan ve “yaşamayı uğruna ölecek kadar sevenlerden” sonra sakat bırakılan, verem olan, kafatası demir çubuklarla çatlatılan /ezilen, yakılan, kör hücrelere (tabutluk) atılanlar gelmişti. Babadan oğla miras kalan bu eziyet bir milim bile hızından eksiltmedi.

Türkiye"nin karanlık ve gaddarlık sayfaları zindanlarıydı. Hala da zindanlarıdır.

“Hayata dönüş” diye bir operasyonu vaktiyle bu ülke kendi vatandaşları üzerinde uyguladı.

Bedeninden başka savunması olmayan ve her tarafı duvarlarla örülü iken iş makineleri, gaz bombaları, ellerinde demir çubuklarla askerler, gardiyanlar tarafından saldırılan ve otuzunun hayatını alan bir operasyondu.

Amiyane tabirle acizlik ve barbarlıktı.

Türkiye"nin bu yarası hiç durmadan kanıyor hala.

Her tipten ( E, F, M, L, H )cezaevinde on binlerce tutuklu ve hükümlü çok zor şartlarda yaşamlarını sürdürüyor.

Sırf düşündüğü, özgürlük talep ettiği, demokrasi dilediği için olumsuz şartlarda sağlık sorunlarına eğilmeyen devletin verdiği cezayı çekmekteler.

İşte İsmet Ablak bunlardan sadece biriydi.

Devletin onu bile bile ölüme terk etmesine bir an bile kızmayan ve devletten daha devletçi olanlara kırgın olmayan bu insan yazdığı mektupta

“Merhaba!
Ben İsmet Ablak.
Bu mektup elinize geçtiğinde, ben sonsuzluk âlemindeki yeni yaşamıma, yeni başlamış olacağım.” Diyor.

Çürümüş ve duygularından arınmış insanlara aynen bu ifadelerle hitap ediyor. Düşünün duygularını aktaracak güç bile kalmammış bedeninde. Bir arkadaşına yazdırıyor bu mektubu.

Yaşamının sessizliğinden bile muzdarip olmamış. Sessiz başlayan ve öylece de biten aşkı “yazmalı” diye kalmış ömrünün meridyeninde.

Devletin; onu bütün sessizliğine çoktan unuttuğunu yazıyor.

Diyor ki;” hastasınız ama hastalığınızı bilmiyorsunuz. Dikiliyorsunuz /biçiliyorsunuz ama kendi adınıza karar veremiyorsunuz. “

Ceza evi yılları için, “çok zor yıllardı” diyor. “Karartma Geceleri”ni”  izlediyseniz şayet tıpkı öyle.

Duygularını bile çok sessiz yazdırmış. Öyle içten öyle yalın ki kimsenin aklında tereddüt kalmasın istiyor.

Eğer benim ölümümse istediğiniz “alın” der gibi yazmış.

Ama benim ölümümle bu mesele çözümlenmez. Benden öncekilerinin ölümleriyle çözümleyemediniz benden sonrakilerinin de ölümüyle çözülmez bu mesele der gibi yazmış.

Yarası da çok sessizmiş.

Bütün vücudunu bir yılan gibi sarmış.

Ameliyat edilince dahi elleri kelepçeliymiş ranzaya. Kaçarsa şayet denmiş.

Oysa devletin gözü önünde bir genç kızı lime lime doğrayan kompradorun oğlu, eli kolu kelepçesiz kayıp hala. Teoriler üretiyor herkes onunla ilgili.

İsmet Ablak Erzurum"un soğuk ikliminin en karanlık duvarları arasında kanadında gümüş bir kuş gibi sessizce kanatlandı.

Kağızman"da dünyaya gelmişti, gümüş kemer bele dar gelirdi onun memleketinin türkülerinde.

Ondan olacak ki; Ölüm ona dar gelmişti. Ama o ölümü giydi.

Giydi ki ölüm diğerlerine giydirilmesin diye.

Mektubu sessizdi evet ama çok cesurdu. O kadar cesurdu ki ağlamaya fırsat bırakmamıştı. O kanatlanırken kendi deyimiyle sonsuzluk alemine sonsuzluğu bıraktı onurlu ve cesur insanlara.

Onuru ve cesareti tanımayanlar tanısın diye sitem etmedi. Onlara bir tanrı gibi yaşamayı öğretti aslında. Haberi olmayanlar duysun.

“Haberin var mı taş duvar,
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,” 
Haberin var mı?
İsmet Ablak öldü

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
İrfan Sarı Arşivi