Oralı İstanbul
Çok yağmur yağıyor bu gün İstanbul'a!
Haki boyalı ve yüksek katlı binalardan
Aşağı.
Yerin altında fay güzergahları,
Gelişmeler ve yer efsaneleri karışık,
Dolu sözler;
Şehzadelerinden kansız ölümler öğrenmiş,
Eli ayağı öpülerek.
Oralı.
Esmeden tarih yağmur da yağmaz.
Çok yağmur yağıyor!
İstanbul taşı toprağı yoksul,
Katbekat zengin,
Milyon kere milyon kalabalık.
El vicdan,
Kıyılarını işgal etmiş denizin,
Kaçmış bütün balıklar.
Uğurlamak isterim gözyaşlarımı.
Ormanlar tüm yapraklarını kapatmış,
Eskiden olduğu gibi geri dönüş yok.
Azari bakıyor kuşlar.
Çöp kutusu asıllı beslenme,
Tutuşkan karton çocuklar.
Çekçek,
En eski hamal,
Yaşıyorlar sağanak.
Aynı baz istasyonlarından konuşurlar,
Halbuki.
Umudu fısıldıyorlar şarkılara,
Çünkü ekmeğin kokusu paket,
Sinyaller yerin altından.
Rastlarsın başını kaldırınca Kürde!
Elinde yurdu,
Gözleriyle yürür sürgünü.
Köz üstünde demlenen çay buğusu.
Nereli bu şehir!
Ağır ağır susar!
Kaderin ince damarlarına siner
Zamanın derin kıvrımları.
Kendine dahil edilmiş
İstanbulun yağmur tutkusu.
Ve çay tutkusu yoksul ama inatçıdır,
Yerliyerinde duran bulutların ,
Donuk hayallerin kalbidir.
Bu belki de hiç bitmeyecek, başlangıç.
Toprak sudan ucuzdur çünkü.
Belki de hiç yaşanmamış karanlık,
Karşısında bir avuç aydınlık.
Böyle şiirler hiç yazılmamış,
Yaşanmamış olsaydı.
Oysa bu şiir duvarları birbirine bitişik
Her bir sokakta,
her damla yağmur doludur.
Kıtalar arası şivekar.
Denize düşen şavkı kıran köprü.
Aynı evin içinde birbirini arayanlar
Bağır çağır...
Sabah doğmadan evvel
Gün bitmeden
Upuzundur yaşam.
Ben ise uzak yollardan geldim,
Kitabım yok,
Şemsiyem yok,
Yağmur almış her yeri...