Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Güneye Tezkere

Güneye Tezkere

Yeni döneme hazır olmalıyız! Yeni bir sürece giriyoruz, Rus, İran, Suriye ve Türk koalisyonunun biçimlendireceği yeni orta doğu planı…

 

Bu bir yerde Kürtlerin kaderini belirleme planıdır.

 

“Ya sev, ya terk et. - En iyi Kürt, ölü Kürt'tür.”

 

Rus-İran buluşmasının ayaklarından biri de Ankara'da gerçekleşti. ABD'nin Büyük Orta Doğu Planına  karşı yeni bir güç doğuyor. ABD'nin önünü kesmek ve dünyada yeni bir soğuk savaş süreci başlatmak için Rusya'nın başını çektiği bir reaksiyonun ya da yeni bir dünya savaşının eşiğindeyiz, sanırım.

 

Bu eşikte Kürtler ve beraber yaşadığı halklar zarar görebilir ya da ABD kendi planlarını bozmaya çalışan koalisyona karşı durmak için, Türk ordusuna dur demelidir. Çünkü Türk ordusunun Kurdistan'ı işgal etmesi ABD'nin planları bozacaktır. Böylelikle Türk-Rus ve İran'ın başını çektiği ama, Suriye, Türki cumhuriyetler ve diğer bazı Asya ülkelerinin bile  katılabileceği çok uluslu yeni  bir oluşum ABD nin Ortadoğu hükümranlığına rakip olacaktır.

 

Bunların ortak noktaları ABD düşmanlığıdır.

 

Daha düne kadar ABD'ye eyalet kadar yakın olan Türkiye,  Kürtlerin hak ve özgürlükleri söz konusu olunca yan çizmeye başladı. Rus, İran ve diğer ülkelerle gizli ve açık bir takım ilişkiler geliştirilerek planlar yapıldı. Bu plana göre; Rusya, kaybettiği süper güç imajını geri kazanmak, İran, dünyada söz sahibi olmak, Israil ve ABD'ye ders vermek için nükleer rüyasına kavuşmak, Suriye de bu arada varlığını devam ettirmek ve Türkiye ile ortak oldukları Kürt sorununu bu vesileyle halletmek isteğiyle bir araya gelmişlerdir.

 

Biraz daha yakından bakınca hepsinde de Kürt sorunu ikinci bir ortak noktadır, çünkü Kurdistan stratejik önemi ve yer altı zenginliğiyle herkesin egemen olmak istediği bir yer. Dünya petrolerinin %30'una sahip olduğu gibi, diğer zenginlikler e  stratejik konumu ile dünyaya hükmedebilecek bir kale konumundadır.

 

Kürtler, doğal kaynaklar ve bunların getirdiği zenginlikten çok özgürlük istemektedirler. Bu yüzden bu paylaşımdan pay kapmak isteyenlerden Kürtlerin özgürlük taleplerini karşılayanlar (ABD) ehven düşmandır, hatta ilişkiler güven verirse dost da olunabilir.

 

Ancak, Kürt ve Kurdistan'ın varlığından rahatsızlık duyup bu değerleri yok etmek isteyenlere karşı Kürtlerin kendilerini savunmak ve karşı koymak temel haklarıdır. Dolaysıyla Barzani “…bize saldıranlara karşı kendimizi savunuruz…” diyorsa, onu anlamak gerek.

 

Biraz empati yapınca ne kadar haklı olduğu anlaşılır.

 

Barzani, Kürt'lerin şimdiye kadar elde ettikleri kazanımları kaybetmemek ve bunu daha ileri götürmek için bir çaba sarf etmektedir. Yani Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını kullanmaya çalışmaktadır. Ancak Türkiye ve ortakları Kürtlere ait olan bu insani hakkı tanımak istememekte hatta kendilerine bu oluşumun tehlike yaratabileceğini düşünmektedirler.

 

Esas korkuları şudur: Kuzey Irak'taki Kürt oluşumu Kürtler için cazibe merkezi olur mu?  Ayrıca, Kürtlerin güneyde devletleşmesi onların egemen olduğu Kürt coğrafyasına yansır mı?

 

Bu paranoya ile yüz yıla yakındır bu coğrafyada ve adı geçen ülkelerde huzur sağlanamadı.  Özellikle Türkiye'de tüm asimilasyon politikaları ve karşı duruşlarda bu düşünce hakimdi, dolayısıyla Kürd'e ait ne varsa her zaman inkar  ve  yok edilmeydi.

 

Oysa Kürtler, bu toprakları savunmak için Çanakkale'de, Güney cephesinde, Doğuda-Rus cephesinde ne bedeller ödedi?

 

TV programlarından Kürtlere sesleniyorlar…

 

Ne istiyorsunuz?

 

Bu devlet hepimizin, istediğiniz makamlara geliyorsunuz, her türlü hizmetten nasipleniyor ve kamu kurumlarında her mevkie  yükselebiliyorsunuz,  falan filan….

 

Sormak gerek onlara;

 

Kürtleri tanıyor musunuz, yani Kürt diye bir şey var mı?

 

Muhtemelen halk diliyle konuşup “Evet” diyecekler ve kimi zaman konuştuğumuz sokaktaki insan kabulleniyor bazı gerçekleri ve ekliyorlar: “kardeşim, dilinizi konuşuyorsunuz kendinizi ifade ediyorsunuz, bunun için size karşı gelen mi var?”

 

Evet, resmi alanda karşı gelen var, diyoruz.

 

Resmi alanda bunu kabul eden yok, bu yüzden Kürtlüğünden dolayı Diyarbakır zindanlarında işkencelerde can çekişenlere ne dersiniz? Devletin hışmından kurtulabilmek için “Ne mutlu türküm diyene” demek zorunda olduğumuzu, aksi taktirde hiçbir makamın verilmediğini…

 

Osmanlılar döneminde, Kürtlerin diğer tebaalara nazaran daha fazla imtiyazlara sahip olduklarını, Türkler'in de Osmanlıda bir tebaa olduğunu, Osmanlının herhangi bir ırka dayanmayan din eksenli birlikten oluştuğunu, saray dilinin Türkçe ancak, edebi yönü zengin olan Arapça ve Kürtçe'den etkilenerek asimilasyona uğradığını ve Osmanlıca diye yeni bir karma dilin ortaya çıktığını anlatıyoruz ama, nafile...

 

Bu halk, birinci dünya savaşında dağılan Osmanlının mirası üzerinde yeşeren Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin Erzurum ve Sivas kongrelerinde Türkler, Kürtler, Lazlar ve Çerkezlerle yapılan ortak anlaşmalara dayandığını, Türk'üm demenin Osmanlılar döneminde ayıplandığını (İlhan SELCUK –Düşünüyorum Öyleyse Vurun-Kitabından) ve bu halkları bir araya getirenin Türklük ülküsü olmadığını, Türkiye ve Türk ordusu gibi kavramlara bile yabancı olunan bir süreçte ümmetçi anlayış ve güç birliği ile bu devletin kurulduğundan habersizdir. Merak ediyorum, niye Orta Asya'da bir Türkiye kurulamamıştır? Türkiye ve Türkmenitan'ın arasındaki fark nedir?

 

Meclisin ilk adının Anadolu Büyük Millet Meclisi olduğunu biliyor musunuz?

 

Peki nasıl ve ne oldu da adı değişti?

 

Muhtemelen ilk kurulan devletinde adı Anadolu Federal devletler Birliğiydi.

 

Feodallerin ve Topal Osman gibilerin Turancıların oyununa gelerek Anadolu'yu Türkleştirmek için ne oyunlar oynadıklarını biliyormuyuz?  

 

Atatürk'e düzenlenen suikastın ve cumhuriyetin başından beri meydana gelen isyanların   feodal ve dini motifli olduğu anlatılır, ancak bunların doğru olmadığı ve kökeninde kandırılmış halkların tepkisinin olduğu kaç kişi tarafından bilinmektedir.

 

Çerkez Ethem'ler ve Şeyh Saitler neden ters düştüler bu sisteme ve nasıl yok edildiler?

 

Dar ağacına götürülen Şeyh Said'e soruyorlar: “Niye isyan ettin?” O da cevap veriyor: “Düne kadar din kardeşiydik ama, Atatürk Türklüğü ortaya atınca biz de Kürtlük için savaştık.”

 

Ancak resmi tarihe göre Şeyh Said isyanı din eksenlidir. Gerçekten de tarih konusunda yanıltılan bir toplumla karşı karşıyayız. Doğrunun konuşulamadığı bir toplumda  huzur tesis edilemez.

 

Lozan'da Kürtler ve Türkler Anadolu'nun efendileridir dendi, Atatürk: “Bu meclisin asli unsurları Türkler ve Kürtlerdir…” dedi. Ancak devlete ait kurumlar yerine oturduktan ve düzenli ordu kurulduktan sonra Kürtlere ait her şey inkar edildi. Osmanlıyı Osmanlı yapan, Viyana kapılarına kadar her savaşta beraber olan ve zafer coşkusunu birlikte yaşadığı Türk kardeşleri tarafından –Kürtler- bir çırpıda yok sayılmışlardı.

 

Osmanlıdan beri süregelen imtiyazlar bile tanınmadı.

 

Yani Kürtler Osmanlı döneminde Kurdistan diye tanınan bu günkü Doğu ve Güney D. Anadolu'da özerk bir şekilde yaşıyorlardı. Sarayda Kürt müziği, edebiyatı, dili ve kültürü  tanınıyor ve gözde iken (şarkıların makamları bile Kurdi, acem Kurdi, nihavend Kurdi, muhayyer Kurdi, Kurdili hicazkar, rast, péş-rev vb idi.)  yeni cumhuriyet tüm bunları Fars'lara mal edip inkar yolunu seçmişti. Oysa ki adı üstündeydi, “KURDİ”. Yani Kürtçe.

Fars'larla sürekli savaş halinde olan Osmanlı ve arad da Kurdistan varken nasıl olur da kültürel alış veriş yapar? Ama inkar edilen Kürtçe Farsça ile kardeş dil olduğu için, (Azerice'nin Türkçe ile yakınlığı gibi…) her şey Fars'lara mal edilmişti.

 

Kısacası, Kürt yoktu, kart kurt vardı !

 

Kürtlerin Kaderi belirlenmişti.

 

İlk Meclisin mebuslarından Aydın-Kuşadalı Esat Mahmut KARAKURT şöyle diyordu: “Türklüğü kabul etmeyenler ancak Türklere uşaklık edebilir.” !!!

O gün bir, bu gün iki… Kürtleri hizaya getirmek ve isyanları bastırmak için her yol mubah sayıldı ve cumhuriyetin başından beri beyin yıkama kampanyalarının sürdüğü Türkiye'de, dincisi, liberali, ve sosyalisti de bu inkarın bir parçası olmakta sakınca görmedi ve görmüyor. İlginç olan, Kürtler söz konusu olduğunda bu insanların, dünya görüşlerinden, inançlarından ve ahlaklarından feragat etmeye hazır olmaları veya olduklarıdır.

 

Örneğin: Kızıl elma projesinde CHP ve SP nin MHP ile olan koalisyonu, liberal kanadın kalemşoru Ertuğrul ÖZKÖK'ün; Kürtlere ABD'nin Vietnam'daki yenilgisi üstüne Vietnam tarihini okumalarını salık vermesi gibi… Özkök, okunmaması durumunda, ABD sonrası yeni bir soykırımın yaşanabileceği sinyallerini veriyor.

 

Sanırım birileri de ona “Yugoslavya tarihini oku” demelidir…

 

Dincilerin (dini alet edenlerin) durumu da belli.

 

İslam konseyinin tavrı ile dincilerin tavrı aynı, sanki Kürtler başka bir dine mensuplar…

Kürt nüfusunun çoğunluğu Müslüman ama şafi mezhebine ait oldukları için Türkiye'de Müslüman sayılmıyorlar. Çünkü resmi ideoloji Türkü tanımlarken; suni, Hanefi Müslüman diye tanımlıyor.

 

Hem Türk, hem suni ve hem de Hanefi olacaksın, aksi taktirde sadece Türklere uşaklık yapma hakkına sahip olursun.

 

Şimdi bakalım Barzani suni, Hanefi ve Türk olmayı kabul edecek mi?

 

Barzani kabul eder de Türkiye bu savaşı kazanırsa eğer, sırada Suriye ve İran var, çünkü onların da suni ve Hanefi mezhebine mensup olup Türklüğü kabul etmeleri gerekir aksi taktirde büyük Türk milleti onları da hizaya getirecektir.

 

Bir yazımda İngilizlerin kendilerine “Best nation” üstün ırk dediklerini yazmıştım.

 

Biliyorsunuz ki onlar bir zamanlar tüm dünyaya hükmediyorlardı.

 

Güneşin batmadığı imparatorluktu.

 

Paraları dünyanın en değerli parası(sterlin), yaşam Standardları yüksek ve gerçekten de övünmeyi hak ediyorlar.

 

Ama yaşam standardı 92. sırada sayılan ve parası bol sıfırlı, kurulduğundan beri refah ve huzur yüzü görmeyen, vatandaşlarıyla sürekli çatışan ve komşularını da her vesileyle tehdit edip, dünyada dostu olmadığını söyleyen bir devlet halkını ne kadar mutlu edebilir?

 

Aslında halk mutlu değil ama birileri böyle buyuruyor.

 

Bütün bunların esas amacı Anadolu'yu Türkleştirmek, Orta Doğuyu Türkleştirmek ve büyük Turanı gerçekleştirmektir. Bu ülkünün önündeki en önemli sorun Kürt sorunudur, dolaysıyla bu sorun kökten hal edilmelidir. Bu yüzden  herkes biliyor ki bu tezkerenin amacı Kürt halk ve özgürlük hareketini boğmaktır.

 

Tezkere bu güne kadar varsayılan Türk ve Kürt kardeşliğinin sonunu getirmiştir. Bu  kardeşliğe şimdiye kadar inananlar da inançlarını kaybetmiş ve bu kararın güneyden çok kuzeye zarar vereceğinden hem fikirdirler. Zira tezkere, Kürtlere  bir meydan okumadır ve sanırım Kürtlerin enayi olduğunu sananları zaman yanıltacaktır.

 

Şimdi ne olacak?

 

Önce Kuzeyde ne olacağını sorgulayalım:

 

Kuzeydeki  Kürtlerin kaybedecek bir şeylerinin olmadığını biliyoruz.

 

Bu güne kadar zar zor korunmaya çalışılan kardeşlik duygusu (yalan da olsa)  bundan sonra düşmanlık duygusuna dönüşür mü, intikam duygusuna kapılan Kürt gençleri kızgınlıklarını eylemlere dönüştürecekler mi, süreç içinde sokak çatışmaları ve  iç savaş yaşanır mı?

Umalım ki aklı selim ağır bassın ve  siyasiler, askerlerin ve ırkçıların oyununa gelmesin.

Sivil inisiyatifin egemen olmasını dileyelim.

 

Güneyde ne olacağına bakalım:

 

-Güneyde yeni de olsa bir düzenli ordu mevcut ve arkasında Saddam'dan kalan savaş gücü ve ekipmanının olduğunu da biliyoruz,

 

-ABD büyük Orta Doğu projesini  ve gelinen noktadaki maliyetini geleceği umut vermeyen bir ülkenin kara kaşına heba eder mi, bilmiyoruz.

 

-Bazı Iraklı Kürt yetkililerin, Türkiye'nin Irak'a müdahalesi durumunda ABD'nin kendilerini koruması gerektiği yönündeki sözleri, ABD nin bakanlık sözcüsü Tomde Casey tarafından şöyle cevaplandırılmıştır: “Bu noktada tek yanlı bir askeri eylem ihtimalinden bahsetmek, spekülasyondan ibarettir…”

 

-Rus meclisi (DUMA), İtalya  ÇİN ve diğer Avrupa ilkeleri bu eylemin Türkiye'ye zarar getireceğini, dolayısıyla Türkiye'nin bu operasyona kalkışmamasını bildirmişlerdir.

 

Yani ikinci bir Kıbrıs olayını istemiyoruz diyorlar.

 

Kısacası Türkiye bir maceraya atılabilir ama sonunu kestirmek zor. Çünkü iki taraf ta kazanacağını sanıyor ama savaşta herkes kaybeder. Erdoğan'ın dediği gibi: “ Gireriz ve bedeli neyse öderiz.” Doğru ya, her şeyin bir bedeli var, ödemeye razıysan, neden olmasın?

 

1924 ten beridir Anadolu'da  meydana gelen Kürt isyanlarını, olağan üstü haller ve sınır ötesi hareketlerle bastırmaya çalışmaktadır. Bunun maliyetinin ne olduğunu görmekteyiz. Uluslar arası arenada imajı sıfır, parası kıymetsiz ve sözü geçmeyen bir devlet… Kürtler üzerinde otorite sağlayamayan devlet, yakılan ve yıkılan köyleri, göçe zorlanan ve sefalet içinde  yaşayan, dışlanan Kürt vatandaşlarının varoşlardaki yaşamı ve özgürlük  taleplerini görmezden geldikçe PKK bitmez.   PKK devletin yarattığı Anadolu kaynaklı bir demokrasi sorunudur.

 

PKK nin yurt dışı kaynaklı gösterilmesi sadece iç kamu oyunu inandırabilmektedir.

Ancak anlaşılmayan esas nokta şudur: 

 

Bazı batılı güçler, bu savaşın esas kaynağının Türkiye'de olduğunu ve Türkiye'deki Kürtlerin yüz yıla yakındır bu uğurda savaştığını bildikleri halde, Kürtlerin bu mücadelesini terörizm diye tanımış ve Türkiye'ye saldırı cesaretini vermiştir. Öte yandan Iraktaki Kürtlerin mücadelesini özgürlük hareketi olarak tanımlayıp desteklediler. Şimdi bu desteklerinin sınanacağı bir tezkere sürecine şahit olacağız. Umarız samimidirler.

 

Türkiye'ye gelince:

 

Devlet otoritesi böyle tezkereler, olağan üstü haller, güvenlik bölgeleri ve darbelerle oluşmaz. Otorite, statü (devlet), Uzmanlık (deneyim ve birikim), ödül ve ceza (hukuk) ile sağlanır.

Ama geleneğimizden  (Osmanlı ya da Orta Asya'dan) gelen kısır bir otorite anlayışımız vardır, şöyle ki:  otorite sağlamak için sesin gür  olacak (davudi ses), kaşların çatık,  iri yarı ve pazulu olacaksın, gerektiğinden enseye tokat atacaksın  vb. gibi şiddet unsurları önerilir. Son zamanlara kadar eğitim sistemimizde de şiddet faktörleri  iltifat görmekteydi/görmektedir. Çünkü  geleneğimize göre insanı ikna etmenin tek bir yolu var, o da kötektir. Bu yüzden televizyonlarda açık oturumlara katılan generaller : “Barzani  kötek ister.” diyebilmektedirler.

 

Ne diyelim?

 

Rüzgar eken fırtına biçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fikret Yaşar Arşivi