İrfan Sarı

İrfan Sarı

Gitti

Gitti

Köy, Şişol dağına sırtını dayamış eteklerini vadinin içine kadar uzatmıştı. Karşısında gözün alabildiği kadar uzanan tepelerin üstündeki kar, mavi bir okyanusu andırıyordu. Güneşle cilveleşen bir maviydi. Her tepenin kamburu okyanusa düşen dalga idi. Dalga boyu yüksellince beyazlaşır durgunlaştıkça mavileşirdi.

 

Firari mavi koydum adını.

 

Köyün içinde, beyazı kirliden siyahı esmerden çalan çocuklar minnacık elleri, yürekleri ve gözleri ile kardan adam yaparlardı. Güneş ne zaman yalancıktan açarsa kızaklarını kaptıkları gibi yokuşu bittiği yere kadar kayarlardı. Sonra gülüşürlerdi.

 

Bağırışları yankılanırdı oracıkta…

 

Kıbleden esen rüzgâr dağa saldırdıkça kar siper ederdi kendini, üşürdü ve yanardı sonra kabuk tutardı yüzü. Belki ondandır çocukların yüzleri de yanmış ve renginden kaymıştı kaç zaman evvelden. Esmer çocuklar esmer yazgılarını rüzgârın ağzından düşen sahipsiz şarkılardan almıştı kim bilir.

 

Rüzgâr yanığının acısını yine rüzgâr dindirir bu dağlarda. Onun için hekim aramak gerekmez pek çok zaman.

 

Dağın doruğundan aşağısına kadar kar ile örtülen yer sıkışırdı çocukların ayakaltında. Ondan bahar geldiğinde, Şişol"un göğsü dağ çiçekleri ile dolardı…

 

Vadiye kuzeyden bakan bu köyün dört mevsimi isyan ederdi iklime.

 

İşte bu yüzden bura insanı çocukken acı çeker, asi yeşerirdi.

 

Burada yaşamak saçlarını rüzgârda beslemekti, yüzünü karla yıkamak, dudaklarını buza tutmaktı. Mutlu olmak neredeyse imkânsız ve neredeyse hiç olanaksız değildi. Ondandır rüzgârla kar birbirini severken yakardı. Bazen de sevdaları kabuk bağlardı. Ama bu aşk asırlar boyudur devam ederdi.

 

Toprak ise bu aşkın tepişmesinden, kavgasından sonra sofrasına dünyanın bütün renklerini taşırdı.

 

Hele bir renk vardır esmer, dağ çiçeğinin yaprağında isyan, kadın yüzünün orotoryosu. Kalbin en son krizine yürüyen kan, beynin iflasına yetişen oksijen.

 

İşte o esmer dağ çiçeğini denizin kıyısına taşısan yaşayamaz, kayınların arasına dikseniz tutmaz, saksıda boy vermeden ölürdü, ama bütün mevsimleri severdi, bütün iklimlere su taşırdı.

 

En çokta kışı severdi…

 

Ne zaman yükseklere düşse kar hafifçe başını eğer dudaklarını ondan saklardı.

 

Siz dağ çiçeği ile kışın sevdasını duymadınız… Öldüresiye sevmek, birbirine çağlar boyu hasret kalmak. Budur işte adı.

 

Dün gece kar yağdı. Alıp rengini kıvırarak hüzünlü dudaklarını çekip gitti dağ çiçeği. Şişol dağı kaldı yine yalnız, kuzeyde donduran bir soğuk ve göğsüne kadar kar,  kıbleden esen rüzgâr. Bu mevsim maviyi yarasına sürdü.

 

Dudaklarında dağ çiçeğinden kalma bir yaprak.

 

Çocukların mutluluk bağırışları gibi.

 

Küçücük bir dağ çiçeği yani avucumda yeşerecek kadar toprak isteyen çiçek, giderken başında karlı bir dağı alıp götürdü… Ardında uzadıkça dağ, şarkılar koptu kıpırtılarından bir çığ taşıdı, bir sel taşırdı mevsim yine sıra dışı neyleydiyse güzel eyledi dersem biter mi ki…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
İrfan Sarı Arşivi