M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Din üzerine ilim yapmak

Din üzerine ilim yapmak

Her Ramazanda “Din ve İnanç” konusunda mutlak bir makale yazarım. Ama ben öyle sıradan, herkesin bildiği konuları yazmak istemem. Bu yüzden bu mübarek ay boyunca bana ilham veren bir anı, olayı beklerim. O ışığı gördüğüm günde oturup beynimden geçenleri sıralarım. Bu günde öyle bir günümdeyim. İçimden geldiği için aşağıdaki satırları karaladım.

Hiç unutmuyorum 1969 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’a açılan kapısından Kadırga semtine doğru dik yokuştan indiğinizde karşınıza gelen ilk düzlüğün sol tarafında Üniversite öğrencilerin kaldığı “Kadırga Yurdu” vardı.

Bu yurtta öğrenci olarak kalan ve hikâyesi çok uzun olan Diyarbakır Öğretmen Okulundan Matematik öğretmenim Sait hoca kalıyordu. Kürt hareketlerin başlangıç noktasında Miting ve ABD filolarına karşı ilk bilinçlenme yıllarım hocam ilee o yurtta gerçekleşti.

6. Filoya karşı “Go Hom” (Evinize gidin) Mitingini Beyazıt Meydanında düzenleyen Çetin Altan’a destek için Kadırga öğrenci yurdunda afiş hazırlıyorduk. İkindi ezanı okundu, bu etkinlikte bulunan 15 arkadaştan izin isteyerek “Camiye gidip namazımı kılıp geliyorum” dedim. O an bu arkadaşlarımın yüz mimiklerinin aldığı şekli tarif bile edemiyorum.

Sait hoca bu manzara karşısında devreye girerek “Arkadaşlara sakın Latif’i yanlış algılamayın. O Diyarbakır karpuzu gibidir. İçi kızıl, dişi yeşil, inancı kendisine, siyasi düşüncesi ise bize” dedi. Yani bir an için beni içlerine girmiş ajan, muhbir, softa, gerici olarak algılayanlara verilmiş bir teminattı hocamın benim için söyledikleri.

Ben o gün bugündür aynı Latif’im. Allah’ın dinine, Kuran’ına, sünnetine sıkı sıkıya bağlı bir Kürt olarak insan hakları, eşitlik, demokrasi vb. konularda da son derece hassas ve duyarlı bir insanım.

Geçenlerde camide yaşadığım bir olay üzerine kendi kendime dedim ki keşke din üzerinde ilim yapsaydım dedim.

Hiç unutmuyorum, rahmetli babam Konya’da beni ziyaret ettiğinde bir sohbetimiz esnasında 7 erkek evladından hiç birinin dedeleri ve kendinin yolunu izlemedikleri için çok üzüldüğünü ifade ettiğini hatırlıyorum. Babam çok arzulamasına rağmen, demokrat bir kişiliğe sahip olduğu için meslek ve okuma konusunda hiçbir evladını zorlamadı. Tercihi tamamen bizlere bıraktı.

Babam, onun babası, onun babasının babası yani bildiğimiz 7 soyumuz “Din” üzerinde ilim yapmış, o yüzden bize “Mala Mele” derlerdi. Biz evlatlarının lakabı da Batman’da “Kure Mele” yani Molla (Seyda) nın çocukları idi.

Camide yaşadığımı hatırladığımda babamın ne kadar haklı olduğunu anladım. Çünkü Peygamber (s.a.v.) buyuruyor ki “ Allahü tealanın çok sevdiği kimse, dinini öğrenen ve başkalarına öğretendir. Dininizi İslam âlimlerinin ağzından öğretiniz.”

Doğrusu Allah’ın sevdiği bir kul olmak ve de yaşamım boyunca karşılaştığım ehil olmayan, yetersiz ya da daha ilerisi için söyleyecek olursam softa, yobaz ama din adamı diye geçinenlere gereken dersi vermek için din üzerinde ilim yapmak isterdim.

Yobaz, softa olmasa da bilgisiz, cahil, kendini yetiştirmemiş, eline verilen kitaptan birkaç ayet okuyup bunların mealini ve belli şahısların tefsirlerini anlatmakta bile aciz kalan, kendinden ve günümüz koşullarından hiç bir şey katmayan vaizleri gördükçe ve de dinledikçe “Keşke din üzerine ilim yapsaydım” diyesim geliyor. Pişmanım amma, iş işten geçmiş artık.

Bunları niçin mi yazdım?

Ramazan ayı içinde caminin bir köşesinde oturmuş Kur’anı mı okuyordum. Bu arada hoparlörden cemaate vaaz yapılıyordu. Bu yüzyılda, bu çağda, bu teknolojide ve insanların bu kadar azdığı bir devirde vaizin konuları o kadar basit, o kadar içi boş, o kadar günümüz insanlarından uzak bir anlatım ve örnekleme tarzı vardı ki anlatamam.

Ben de o gün Al-i İmran Süresini okuyordum. 59. Ayet’te diyordu ki; “ Doğrusu, Allah katında İsa (nın yaratılışı), Âdem gibidir; onu topraktan yarattı, sonra da ona ‘ol’ dedi; o da hemen oluverdi.”

Bu Ayet’in tefsirini merak ettim. Eve geldiğimde ilk işim bu konuya bakmak oldu. Tefsirde diyordu ki:

“Beşeri kanunlar ile karşılaştırdığımızda İsa’nın durumu esrarengiz bir olaydır. Fakat insanlığın babası Hz. Âdem’in yaratılışı ile karşılaştırılınca ondan esrarın ve acayipliğin, hayretin, şüphenin esemesi kalmıyor.”

Biliyorsunuz Hz. İsa babasız doğduğundan dolayı bir sürü hurafe, masal, münakaşa ve mücadele günümüzde bile sürüp gitmektedir. Hâlbuki Hz. Âdem’in annesiz ve babasız olarak topraktan yaratıldığını bütün semavi dinlere inananlar, hatta bazı semavi olmayan inançlar bile kabul ediyorlar. Peki, Hz. İsa söz konusu olunca neden inanmak istemiyorlar.

Topraktan Âdem’i çıkararak onu insan yapan yüce irade, babasız Hz. İsa’yı yaratan kudretin ta kendisidir der Fizilal-İl Kur’anda Prof. Seyyid Kutub.

Bir an için kendimi düşündüm. Camide Kur’an okurken dinlediğim vaizin vaazını ve kafama takılan bir ayet ve o ayetin meali, tefsirini. Şu teknoloji çağında Gooog’le ve Yahoo’ya girdiğinizde yüz binlerce konuyla ilgili görüş ve sunuşla karşılaşırsınız.

O zaman kendi kendime dedim ki:

“Be adam, müminlere vaaz veriyorsun. Ama çağın gerisinde, hatta 400 yıl gerisinde yetişen âlimlerin bile fersah fersah gerisindesin.  Günümüz insanlarına hitap edecek bir perspektif, bakış ve yorum içinde bulunman gerekirken; saçma sapan Müslümanlara günümüz konusunda yol göstermeyecek, ders vermeyecek, bilgi dağarcıklarını geliştirmeyecek vaaz ve nasihatlerde bulunuyorsun.

Al sana İsa’a ve Âdem konusu ve Allah’ın yaratılış kudreti ve mucizesi. Bu gibi konulara işlesene” dedim ve keşke babamın dediği yoldan gitseydim de, gazeteci – yazar, öğretmen, reklamcı M. Latif Yıldız değil de “Din” konusunda yüksek tahsil, hatta ismimin önüne Prof. Lakabını getiren biri olsaydım. Müminlere neler neler anlatmazdım ki!

Ben Din âlimi olmazken, bir alimin oğlu olarak 15 yaşıma kadar ondan Arapça ders alan ve  22 yaşına kadar oğlu olarak onunla beraber yaşayan biri olarak bu kadar geniş perspektiften düşünüyorsam, her halde bu ilmi alsaydım kim bilir ne gibi açılımlar ve eserler ortaya koyardım diye kendi kendime düşündüm. “Mala Mele”  ve kendi adıma üzüldüm..

Çünkü Din Âlimi Resulullahın varisleridir. Şöyle bir ülkeme ve dünyadaki Müslüman devletlere bakıyorum da gerçek din âlimi yok denecek kadar az. Bırakın dinde müçtehit, mezheplerde müçtehit bile yok. Çünkü 4. asırdan sonra içtihat edecek âlim kalmadı. Bu yüzden Dünya’da bilinen 4 mezhepten birine uymak zorundayız.

İslam âleminin en büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani Hz. Dört yüz sene önce demiş ki “ İslam âlimleri, bugün garip oldu, azaldı. Şimdiki tarikatçıların yolunda bidatler karıştığı ve bu yolu bozdukları için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyük âlimleri, bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisiz kimseler bid’atlar ile milletin kalbini kazanmaya çalışıyorlar” diyor. Bu gün olan bid’adı o gün ile kıyaslamayız bile.

O yüzden günümüz insanlarının yazdığı kitapları değil de, eski âlimlerin kitaplarını öne çıkartarak dinimizi ifa etmeye çalışıyoruz. Hadis’i şerifte boşuna dememiş kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar. İlmin azalması âlimlerin azalması demektir.

İşte ben bu yüzden kendi adıma hayıflandım. Bu mübarek günde bu duyguları taşıdığım için böyle bir yazı yazma gereğini duydum. Allah er ya da geç, son dinini kâinata yaymak için gerçek din âlimlerini de bir gün mutlaka yeniden yetiştirecektir. Buna bütün kalbimle inanıyor ve iman ediyorum. Hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi