M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Sömürü, Devlet ve İnsan

Sömürü, Devlet ve İnsan

Değerli okuyucularım şu mübarek Kurban Bayramı arifesinde güzel, iç açıcı, bayram gibi ferahlatan, mutluluk veren bir yazı yazamadığım için üzgünüm.

İslam ülkeleri, Orta Doğu ve yaşadığımız coğrafyada kanlı kardeş kavgası sürerken öyle hoş sohbet yazılar yazmama ne yazık vicdanım el vermiyor.

Ne demişler “Bülbülün çektiği dili belası.” Bilindiği gibi bülbül çok güzel öten bir kuş olduğu için kafese konuyor. Bazı insanlarda egemenlerin hoşuna gitmeyen düşüncelerini ifade ettikleri için başları belaya giriyor. Ama bülbül konduğu kafese rağmen o güzel ötüşünden nasıl vazgeçmiyorsa; söylediklerinin ne kadar gerçekçi, doğru, insanların yararına olduğunu o kişi de ne yaparsanız yapın söylemek istediğini söylemekten vazgeçmiyor.

Bülbül yersiz ötmediği gibi bizlerde yersiz konuşmuyor ve de yazmıyoruz bize inanın.

Bana sorarsanız İslam ülkeleri ve Orta Doğu’nun da çektikleri zenginlik, stratejik ve semavi dinlerin doğup geliştiği coğrafya olmasının belasıdır.

Bugün İslam ülkelerinde yaşanan sorunların temelinde ABD ve AB ülkelerinin ilkel sömürgecilik yerine modern sömürgecilik çıkarları birinci faktör olarak karşımıza çıkıyor.

ABD 11 Eylül kule faciası sonrası bu iyice belirginleşti.

7 dil bilen Diyarbakır Öğretmen Okulu’ndan bir arkadaşım var. Sürekli ABD ve AB ülkeleri medyasını takip ediyor. Bir sohbetimizde dünya medyasında tartışılan ama Türk medyasında yer bulmayan bir konuyu aktardı:

“Suriye meselesi ve Türkiye’nin bu kadar öne çıkmasının sebebi ABD ve AB ülkelerinin Türkiye’yi bir konuda inandırması yatıyor. O da, İran, Irak, Suriye arkalarına Rusya ve Çini alarak Akdeniz’e doğru bir koridor için anlaştılar.

Bu gizli anlaşma açığa çıkınca Türkiye’ye ‘seni devre dışı bırakacaklar, Irak – Kerkük boru hattını da kapatacaklar’ dedikleri için telaşa kapılan Erdoğan, hem ekonomisi, hem de coğrafyada yer alan Kürdlerin varlığı muhalefetin baskısı sonucu endişeye kapıldı.

Bir taraftan Kürdleri emperyalistler sömüreceğine ben sömürürüm mantığı ile hareket ederek Barzani’yi kongresine çağırıp, arka çıktı. Ancak 2 yanlış bir doğruyu götürdüğü için Suriye ve Türkiye Kürdlerini de karşısına alarak yanlış yapıyor” dedi.

Mantıklı, zira ABD ve AB ülkelerinin “demokrasi” söylemleri boş. Tek dertleri İslam ülkelerine Allah’ın verdiği ve yüz yıl daha insanlığın yararlanacağı başta petrol, doğal gaz ve diğer yer altı zenginlik kaynaklarını nasıl sömürmeye devam ederiz amacını güdüyorlar.

Zaten OECD bünyesinde oluşan Uluslar arası Enerji Ajansı da birkaç gün önce buna benzer bir rapor yayınlayarak “ Özellikle AB ülkeleri ve Dünyayı sarsan ekonomik krizini durduracak en önemli çıkış yolu Irak ve İran petrolleridir. Özellikle Irak sorunu hal edilmeden Suriye sorunu asla hal edilmez” diyordu. Bu görüşe aynen katılıyorum.

DEVLET VE İNSAN

Devlet ve insan meselesine gelince

DEVLET: Klasik bir ifadeyle, belli bir toprak üzerinde müstakil bir teşkilat kurmuş insanların kanunlara bağlı yaşayan millet veya milletler topluluğunun getirdiği siyasi varlıktır.

İNSAN: Klasik tarifi “düşünen varlıktır.” Aklı, vicdanı, iradesi, yorum, yönlendirme melekeleriyle bütün canlılardan farklı yaratılmış canlı. Dini anlamda “Eşref-i mahlukat.”

İNSAN HAKKI: Bireylerin salt insan olmaktan doğan haklarıdır. İnsanların insan olarak taşıdığı değerlerin sömürü, baskı, kıyım, her türlü doğal güç karşısında korunmasıdır.

BANA GÖRE; Bugün ülkemizde ve coğrafyamızda yaşadığımız sorunların temeli bu 3 sözcükte gizlidir. Coğrafyamızda “devlet” denilen kuruma yönetenlerin ve siyasilerin görev olarak yüklediği sorumluluğun “insan odaklı” olmaktan uzak olmasından kaynaklanıyor.

Türklerin çok değer verdiği ve önemsediği ŞEYH EDEBALİ’NİN Osman Gazi’ye vasiyetinde anlamlı bir söz var. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Günümüz yöneticileri bu felsefeyi tersine çevirmişler “ insanı öldür ki devlet yaşasın” İster Türkiye, ister diğer İslam ülkelerinde olsun gücü ele geçirenler “devlet” odaklı anlayışları yüzünden bugün savaşlar, iç isyanlar, başkaldırılar, huzursuzluklar yaşıyoruz.

30 yıldır ülkemizde, son iki yıldır Arap ve diğer İslam coğrafyasında yaşadıklarımızın önemli sebebi devletlerin insanları “kul” olarak görmesi, karınca kadar değer vermemesidir.

Türkiye’mizde Cumhuriyet’i yaşatmak için 89 yılda olanlara bir bakalım:

90 yılda 60 bin, son 30 yılda 40 bin çoğu genç toprağa verildi mi? Verildi.
           
En az 250 bin yaralanıp, çoğu iş görmeyecek kadar sakat kaldı mı? Kaldı.
           
89 yılda 6 bin, son 30 yılda 4 bin köy boşaltıldı mı? Boşaltıldı.
           
En az 3 milyon insan mezra, köy ve beldelerinden sürgün edildi mi? Edildi.
           
Yarım milyon insan Avrupa ülkelerine sürgün edildi mi? Edildi.
           
Yaşanan bu felaketin yarattığı travma sonucu Kürd sorunun kanlı kaosun yaşandığı bu günlerde samimi ya da değil olanları konuşmasıyla açığa çıkaran Polis Şefi’ne “bu salonda insan yok” diyen “devlet” isimli lider ve ona arka çıkan bir Başbakan var mı? Var.
           
Söyler misiniz, bu zihniyetle devlet vatandaşını, insanını ne kadar mutlu eder. 
           
Demokrasisi, insan hakkı, özgür düşünen ve düşündüklerini açıklayan birey ve medya, adaleti, eşit vatandaşlık hakkı olmayan, zengini hep zengin, fakiri hep fakir olan bir devlete nasıl gönül bağı ile bağlı bir insanlar topluluğu bekleyebiliriz ki?
           
Söz konusu ister Türkiye, ister Irak, Suriye, Mısır, Libya ya da bilmem neresi olursa olsun. Zulüm gören vatandaşı için değişen hiçbir şey olmaz. Nitekim bugün bunları yaşıyoruz.
           
Bakınız ülkemden çok çarpıcı bir örnek vereceğim.
           
Tarım sektöründe çalışan mevsimlik işçilerin durumundan söz edelim:
           
Bölgelerine göre; Fındık, Çay, Tütün, Üzüm, Pamuk, Zeytin, Narenciye, Seracılık, Kavun, Karpuz, Patates, Şeker Pancarı, mercimek. Nohut vs. ürünleri.
           
Türkiye genelinde inşaat sektöründe amele ve Turizm sektöründe bulaşıkçı, bekçi ve temizlik işçisi olarak yüzde 95 kim çalıştırılıyor biliyor musunuz? 
           
Yumuşatılmış, çağdaş değimle doğu ve Güneydoğulu, etnik ismiyle Kürdler.
           
Düne kadar bahaneleri neydi: “onlar kalifiyesiz ve de okumamış cahil oldukları için bu işlerde çalıştırılıyorlar.” Yani “zenci” değiller. Peki ya son 15 – 20 yıl için ne dersiniz. Aynı tarlalarda nice Lise, Üniversite, Fakülte mezunu Kürdler de çalışmıyor mu?
           

Burada bir açıklama yapmak istiyorum. Hiçbir işi yada işçiyi küçümsemek için bunları söylemiyor ve yazmıyorum. Hangi iş olursa olsun çalışmak utanılacak değil. İnancımızda da çalışmak ibadettir. Ama Türkiye’de en az gelir getiren, en zor koşullarda neden yüzde 30, 40 ya da 50 değil de yüzde 95 Kürdler bu tür işlerde çalışıyoru sorgulamak insani değil mi?
           
Bu bile Devletin önce insana sonra Kürdlere bakış açısını ortaya koymuyor mu? Bu çarpıklığı inandırıcı gelecek bir açıklaması olan var mı? Yok.
           
Ekonomide bir gerçeği daha dile getireceksek. İşsizlikte Türkiye ortalaması Eylül 2012 de ne? Yüzde 8; Doğu ve Güneydoğu da resmi istatistiklerde durum ne? Yüzde 18 ile 25 arasında. ( Şırnak yüzde 25, Hakkari yüzde 22, Diyarbakır, Batman, Tunceli yüzde 21. Siz bu resmi rakamlara bakmayın gerçekte yüzde 50, 60 olarak okuyunuz.) Bu mu eşitlik.      

Rahmetli annem her konuşmamızda hep “lavo em wekhevi dixwazin” derdi. Türkçesi, “oğul biz sadece eşitlik istiyoruz.” Annem ümmi, okuma yazması olmayan bir Kürd anası. O bu gerçeği görüyordu da koskoca devleti yönetenler yıllardır bu gerçeği niçin görmüyor?  
           
İslam ülkelerinde ve ülkemizde eşitsizlik sadece ekonomide yok. 
           
Komşumuz Suriye’de 90 yıldır Kürdler kimliksiz. Nüfus cüzdanları yok.
           
Türkiye’de 90 yıldır Kürdlere kimlik verilmiş ama ana dili Kürdçe yasaklanmış.
           
Bugün hala Kürdçe yasak. Nasıl mı?
           
Öyle uygulamalar var ki neredeyse dinimizde “eşref-i mahlukat” olan biz insanlar ile dalga geçiyorlar. Vatandaşı, halkı, insanı ile dalga geçen devlet olur mu? bizde oluyor.
           
Bakınız nasıl dalga geçiyorlar?
           
4 artı 4 ile okullara “Kürdçe” seçmeli ders koydular mı? Koydular.
           
Aynı ülkede hakimler Kürdçe park ismini, mahkemede Kürdçe savunmayı yasaklıyor.
         
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi?
         
Kürdler 90 yıldır dil yüzünden aşağılandı. Bu zulüm derin bir travma açtı.
          
Şimdi aşağılama’nın bir başka versiyonu başlatıldı. “Seçmeli Kürdçe Ders” Kürdler itiraz edip “Ana dil seçmeli mi olur?” dediklerinde de “Yetmez mi? Daha ne istiyorsunuz? Bakınız inkar bitti. 90 yıllık zulmü de unutun” diyorlar. 
           
Oysa kimliğin ana direği ve de temeli dildir.
           
Hakim millet olanlar, “eşitlik” istemiyorlar. Memleketin sahibi olarak “ihsan ve lütfümüz bu, sizde kanaat getirerek şükredin” diyorlar.
           
Sonra da çıkıp niçin bu olaylar oluyor diye şaşırmış pozuna yatıyorlar.
           
Nedeni ortada değil mi?
           
Yalnız Türkiye değil 4 parçada Devletler Kürdlere insan gözüyle bakmadı.
           
90 yıldır Türkiye, İran, Irak sürekli Kürdleri sindirmek için paklar kurmadılar mı?
           
Kürdler 21. yüzyılın da 20. yüzyıl gibi değil, yaşadıkları devletlerin sınırları içinde insanca yaşamak istiyorlar. Ayrımcı, bölücü değiller.

KÜRDLER NE İSTİYOR?
           
Kürdler artık eşit ve barış içinde 4 parçada yaşamak istiyorlar.
           
Türkiye Kürdleri, Roboski (Uludere) de 34 Kürd çocuğun hesabını verilmesini ve bu katliamı yapanların cezalandırılmasını istiyorlar.
           
Faili meçhul (aslında belli) 17.500 Kürdün katilleri bulunsun istiyorlar.
           
Kürdlerin de insan olduğu ve onlara da acınabilineceğini hatırlatıyorlar.
           
30 yıldır süren kanlı savaşın bitmesini istiyorlar.
           
AB standartlarında demokratik açılım istiyorlar.
           
Hapsedilen 8 bin Kürd siyasetçinin salıverilmesini istiyorlar.
           
Kürd medyası üzerindeki baskı ve sansür kalksın istiyorlar.
           
Yargı bağımsız olsun istiyorlar.
           
Yerel yönetimler güçlendirilsin ve özgürleştirilsin istiyorlar.
           
Taleplerinin yasal ve anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar.
           
Kürdler için icat edilen kırmızı çizgilerin kalkmasını istiyorlar.
           
İşkencelerin gerçek anlamda sıfırlanmasını istiyorlar.
           
Devletin şeffaf olmasını, AB raporunun hem de Anayasa profesörü tarafından çöpe atılmasın istiyorlar.
           
Tek adam ve çoğunluk anlayışına dayalı yönetilmek istemiyorlar.
           
Kürdler niyet okumak değil, açıkça kurumsal demokrasi uygulansın istiyorlar.
           
KÜRDLERİN TAVRI 21. Yüzyılda çok açık, çok net, çok somut.
           
Bunları ben demiyorum. Bunları Kürdler istiyor.
           
Değerli okuyucularım Kürdlerin niyetlerini de okumuyorum. Kürdlerin açık seçik birlikte bin yıl daha yaşamak için ortaya attıkları formülü aktarıyorum.
           
Cejna ve ya Kurbane Piroz dikim. Kurban Bayramınızı kutluyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi