M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Ölen anne ve baba olunca

Ölen anne ve baba olunca

Rahmetli Babam âlimdi, seydaydı; ünvanı “Seydaye Mele Abdülkerim”di. Dedem, onun dedesi, onun dedesinin dedesi, anlayacağınız 7 göbek âlim ve Beg soyundan geliyorlardı. Seyithan Beg, Mirhan Beg, Bedirhan Beg, Ali Beg bunlar babamın beş yüzyıl öncesine dayanan soyuydu. Babam, bir avuç kalmış son kuşağının önemli bir ismiydi. Hala Batman"ın Gercüş ilçesine bağlı Cumeylin ( Kozlu) köyündeki bağımızın içinde yüz yıllık palamut ağaçları arasında Ali Beg"in (Qeli Beg) ziyareti ve tarihi türbesi yer alıyor. Böylesi âlim ve soylu bir babayı 29 yıl önce 1980 yılı 10 Nisan"ında kaybettim. 20 Ocak 2008 de annemi kaybettim. Annemin birinci, üç ay sonra babamın 29. vefat yıl dönümü. Bu yüzden izninizle bugün köşemde babamı, annemi ve de bütün anne, baba ve evlatları yazmak istedim.

 

Âlim babamın ruhunu şad etmek ve huzurlu kılmak için Kur-an"dan bir iki ayetle başlayayım. “ Her canlı ölümü tadacaktır.” ( Al-i İmran, 185. ayet) yani her canlı nefis ölecektir. Ölümden sonra, ne dünyanın üzüntüsü, ne de sevinci kalmayacak. Yine, İsra süresi 99. ayette der ki; “Onlar için bir ecel tayin ettik ki ondan hiç şüphe yoktur.” Rahman, 26. ayette de “Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir.”

 

Kişi için çok önemli olan değerler kaybedilince kıymetleri ancak o zaman anlaşılıyor. Özellikle bu değerler sizin çok yakınınız, canınız, ciğeriniz, en yakınınız anneniz, babanız gibi sizi dünyaya getiren, besleyip büyüten, okutup evlendiren olunca daha da farklılaşıyor. Yukarıdaki ayetlerde yer verdiğim gibi, Allah"ın emrine boynumuz kıldan incedir.

 

Yine de ölümün soğuk yüzü insanı başka bir dünyaya götürüyor. Babamın ölümünün üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen, hatırladıkça dünmüş gibi gözlerim doluyor.

 

Babamın ölümüne, annemin ölümü gibi hazırlıklı değildim. Bir gün bir telefon geldi, “Baban çok hasta, sana haber verelim istedik” dediler, ağabeyim ve kardeşlerim. İlk başta bir tepki veremedim. Saatler geçtikçe sinirlerim alınmış gibi “ya babamı görmeden ölürse” diye, ölümün soğuk gerçeğiyle yüzleştim ve titremeye başladım. Bir süre sonra babam ile geçirdiğim onca yıllar, günler, anılar gözlerimin önünde canlanmaya başladı ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Uzun zamandır böyle ağlamamıştım. Batman"a gitmek için hemen yol hazırlığına başladım. O, zamanlar şimdiki gibi uçaklar Batman"a gitmiyordu, zaten ekonomik durumum da uçakla Diyarbakır"a gidecek kadar o günler elverişli değildi.

 

Otobüse atlayarak yola koyuldum. Kolay değil, Konya – Batman arası tam 24 saat. Batman"a firmaların direk seferleri yok. Adana"ya, oradan aktarmalı “Gâvur” dağını aşarak Diyarbakır"a, oradan varsa bir otobüsle; yoksa banliyö treni ile Batman"a gidiyorduk.

 

Batman"a vardığımda, beni istasyonda karşıladılar. Kimse bir şey söylemiyordu, ancak yüz mimikleri ve hareketlerinden tuhaflıklar seziyordum. Çarşı mahallesi 702. sokağın başına geldiğimde gerçek ile yüzleştim. Sokak kalabalık, araç ve insan seli vardı. O zaman, içimden bir şey koptu ve kendi kendime “Latif, oğlum baban ölmüş” dedim.

 

Evet, babam ölmüştü. Son kez olsun yüzünü bile görememiştim. Şok oldum, günlerce kendime gelemedim. Annemin ölümü öyle olmadı. Annemin ölümüne hazırlıklıydım. Hatta birkaç defa rahatsızlığı süresince Batman"a gelip gitmiştim. Yine de ölümün yüzü soğuktur. İnançlı biri olmama rağmen uzun süre kabullenemiyorsun. Ancak ölüm bu kadar yakın.  

 

Annemi de, bir yıl önce bugün 20 Ocak 2008 akşam saatlerine doğru kaybettim. 84 yıla sığdırdığı hayatı boyunca bir gün olsun şikâyet etmeyen, babamdan sonra da 28 yıl tek başına o evde babamın anılarıyla yaşadı. Biz çocukları, “anne ne olur, 7 evladız, sırayla canın kime gitmek isterse ona git”, diye yalvarmamıza rağmen o babamın anılarını ve evini terk etmedi. Bazen, “Anne, kendine acımıyorsan bize acı, sana bir şey olursa âleme rezil oluruz” dediğimizde, Tek kelime Türkçe bilmeyen annem: “Mele Abdulkerim, beri go bimre, ji minre vasiyet kir. Go deriye mala mı, hata tu sağ be vekiri bi hele.” Türkçesi; “ Mele Abdulkerim, ölmeden önce bana vasiyette bulundu. Dedi ki, evimin kapısı sen sağ oldukça açık tut.” Ben sağ kaldıkça bu evde yaşayacağım dedi. Ve öyle yaptı.

 

Kendimi bildim bileli, babam dışarıda; annem evde sabah ezanından gece yarılarına kadar biz çocukları için çalışıyorlardı. Bunları hatırladıkça, “Sahi biz annemiz ve babamız için ne yaptık?” sorusu hep aklıma takılır kalır. Hiç bitmeyecek, hatta hiç ölmeyecekmiş gibi sürekli çalışırlardı. Şikâyet, yılgınlık, yorgunluk, umutsuzluk onların hayatında ve sözcükleri arasında yoktu.  Boş vermek, bir yerlere gitmek, bir gün olsun gezmeye, dinlenmeye, tatile çıkmak akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Bizleri mutlu görmek onların en büyük mutluluğuydu.

 

Hiç unutmuyordum, Konya"ya tayinimi istedim. Babamın gönlü olmayınca biraz kırgın ayrıldık. Yaz tatilinde Batman"a gidip babamın elini öpmedim, özür dilemedim, gönlünü almadım. Biliyor musunuz değerli okuyucular, Konya"da bir akşamüzeri evimin kapısı çaldı. Açtığımda o dağ gibi, pehlivan vücutlu, güler yüzlü, dünya tatlısı babam karşımda, annemde bir adım gerisindeydi. “Ne o şaşırdın mı köftehor, evlatlar darılsa bile, babaların ve annelerin yüreğinde evlatlarına darılma ya da küsme yoktur” dedi. O, gün anladım ki babalık bambaşka bir duygudur. Hıçkıra, hıçkıra ağladım. ( tıpkı bu satırları yazdığım andaki gibi ) Dakikalarca babama sarıldım. 1050 km. 24 saat, üç yerde aktarma yaparak bir seneden fazla göremedikleri oğlunu ve torunlarını özlemiş, görmeye gelmişlerdi. İşte anne ve babalık böyle bir şeydir.

 

 Annemin ve babamın zevki, eğlencesi, onların hayatını dolduran tek varlıkları evlatlarıydı. İnsan belli bir yaşa geldikten sonra “biz annemiz ve babamız için ne yaptık?” diye kendi kendine soramadan edemiyor. Bu tecrübe ile sabittir. Sizde bizler gibi kendinize o soruyu sormak istemiyorsanız, babası ve annesi hayatta olanlar onların kıymetini bilsinler. Çünkü önce neslin devam edebilmesi anne ve babaya bağlıdır. Anne, yavrusunu 9 ay karnında taşır. Hamileliği süresince karşılaştığı güçlükler, atlattığı tehlikeler sonucu çocuğunu dünyaya getirir. Dünyaya getirdiği bebeği büyütmek için uykusundan, istirahatından, sıhhatinden feragat eder.

 

Nitekim Yüce Allah, Lokman süresi, 31/14. ayette açıkça dile getiriyor.

 

Peki o zaman, biz evlatların anne ve babaya karşı ödevlerimiz nelerdir?

 

Her şeyden önce itaat ve saygıdır. Allah"u Teala Kur"an-ı Keriminde diyor ki : “Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik.”(El-Ankebut, 29/8)

 

İkincisi, Anne ve babaya iyi davranmaktır. Kur"an-ı kerim"de şöyle buyurur:

 

“Yüce Rabb"ın şöyle emretti; Yalnız Allah"a ibadet edeceksiniz, ana – babalarınıza iyilik yapacaksınız. Şayet bunlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa sakın onlara “of” dahi deme, yüzlerine bağırma, onlara tatlı söz söyle. Onlara, merhamet belirtisi olarak tevazu kanadını aç da, "Ya Rab, küçüklüğümde bana şefkat gösterdikleri gibi, sen de onlara merhamet et” de. ( El-İsra 17/23-24)

 

Peygamber Efendimiz de “kime iyilik yapayım?” diye üç defa soran bir sahabeye. Üç defasında da, “annene” cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına iyilik yapması gerektiğini söylemiş. ( Buhari, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1)

 

Maddi ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelince; ana-babaların bütün ihtiyaçların temin etmek çocuklarının görevidir. Bu görev sadece hukuk ve ahlak açısından değil, İslami yöntem ve kuralları bakımından bir zorunluluktur.

 

Bir diğer ödevimiz saygısızlık etmemektir. Çünkü insan olarak, ahlak olarak ve dini inanç olarak saygıya en fazla layık olanlar anne ve babalardır. Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) ashabına der ki: “ Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?” diye üç defa sordu. Üç defasında da “ evet bildir, ey Allah"ın Resulü” diyen ashabına “Allah"a ortak koşmak, ana- babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan söylemek.”(Buhari, Edeb,6)

 

Beşincisi rızalarına almaktır. Şüphesiz en büyük görev Allah"ın rızasını kazanmaktır. Allah"tan hemen sonra rızasını almamız gerekenler anne ve babalarımızdır.

 

6. sı, kötü söz söylememek. Cenab-ı Allah, “ Onlara öf dahi demeyin” diye emrediyor.

 

Sütunlarım el vermediği için, son olarak söyleyeceğim anne ve babanız öldükten sonra onları hayırla anmanız ve onlar için dua etmenizdir. Biliyor musunuz, annem öldükten sonra, eşyalarının arasından günün 24 saati, beş vakit namazda elinden düşürmediği babamın hatırası tespihini aldım. Çünkü evde kıldığım her vakit namazda o tespih yanı başımdadır. Her ele aldığımda annem ve babam aklıma gelir ve mutlaka onlara dua ederim.

 

Ve de, hep şu duayı okuyunuz; “ Ey rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla.” (  İbrahim, 14/41)

 

Peygamberimiz (s.a.s) der ki; “ ölümden sonra anne ve babanız için hayırlı duada bulunun ve Allah"tan bağışlanmalarını dileyin. Varsa vasiyetlerini yerine getirin. Dostlarıyla ilişkilerinizi devam ettirip, ikramda bulunun. Akrabalarıyla ilişkilerinizi sürdürün.”

 

Evet, dostlar, bir gün geliyor anne ve babamız da ölüyor. Tıpkı benim anne, babamın ve sizlerden bazılarının anne ve babasının ölümü gibi. Onlardan geriye boş, sessiz bir nida kalıyor. Hiçbir bedenin dolduramayacağı köşeler boş kalıyor. Sahibiyle beraber o koca saltanat, sesler dolu hayat yok oluyor. O ıssızlık, hayatta olmayan annesizlik ve babasızlık, onların kokusu, sesi, onların ay gibi parlayan yüzleri artık yok. Ne hazin değil mi?

 

1980 yılında babamı kaybettiğimde çok sarsılmıştım. Çünkü babam 62 yaşındaydı, bende henüz 32 yaşındaydım. Ondan sonra ne fırtınalar koptu, ne sevgiler yeşerdi, ne sevgiler yok oldu. O'nu hep gözlerim dolarak, burnum akarak anıyorum; onu yazarken ellerim titreyerek özlüyorum. Kendimi kötü hissettiğimde kurduğum hayal âleminde annem ve babam ile geçirdiğim güzel çocukluk günlerimi hayal ediyorum.

 

Babam gibi annemi de çok özlüyorum. Bu yüzden anaları sağ olanlara! Lütfen onları üzmeyin, onları öyle karşılayın ki; doğumundaki ağrıları lezzete takas etsin. Babanızı öyle karşılayın ki; ömür boyu bir başka evlada imrenmesin diyeceğim. Bütün anneler ve babalar gibi benim annemin ve babamın da yeri cennet olsun. Allah rahmet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi