M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kimin Medyası? (2)

Kimin Medyası? (2)

Kimin medyası başlıklı 1. yazımdan sonra bazı okuyucular bana bir soru yönelttiler. “Medyayı neden bu kadar önemsiyorsunuz?” Dediler.

Okuyucularımın bu çok önemli sorusuna cevap zaten makalemin ikinci konusuydu.

Medya yalnız Türkiye’de değil, dünyada çok önemli bir güç. Medya mensubu olarak doğru veya yanlış hangi koşullarda kullanılırsa kullanılsın yönlendirme açısından son derece etkin bir araç olduğunu yakından biliyorum. Ayrıca günümüz iletişim ve teknoloji çağında vatandaşın insan hak ve hukukunu savunduğunda hiçbir gücün medya karşısında duramayacağı ve sonuç alınacağına inananlardanım.

Yalanlar üzerine kurulu bir düzeni sunan ve savunan medya toplumu bakan kör, duyan sağır, konuşan dilsiz, düşünen beyinsiz haline getirmek tek hedefidir.

Militarist darbeleri hiçbir zaman açığa çıkarmak istemeyen; aksine aklamak ve benimsetmek için ne gerekiyorsa yapan bir medyamız varsa ki var işimiz çok zor.

Dün de bugünde insanların geleceğini güvenlik birimleri, savcı, yargıç iktidar kapanı içine hapseden; devleti ve yönetimi kutsayan “masumiyeti” görmeyen medya tehlikelidir.

Bireyin yönetenlerin hoşuna gitmeyen her davranış ve eylemini cezalandırma garabeti hukuka karşı susmaktan da öte kurulu düzenin zorbalığını onaylayan medya daha da tehlikeli.

Soruyorum son günlerde popüler gündem MİT, Emniyet, Yargı, İktidar depreminde ne olup bittiğini açık yüreklilikle yazan bir medyamız var mı? Yok. Neden? Çünkü bunu özgürce ele alacak ve 75 milyonu aydınlatacak cesur ve demokrat bir medya yok da ondan.

30 yıldır Türkiye’nin en büyük meselesi olan Kürd sorununun önündeki en büyük baş aktördür medyadır. Mehmet Altan ve Nuray Mert’in başına gelen bunun en son örnekleridir.

Bırakın Türkleri, Kürdleri 75 milyonu dezenforme eden, kasıtlı ve bilerek yanıltan; hatta bir kesimi rencide eden ve aşağılayan bir medya düşünebiliyor musunuz?

50 bin insanın sadece “Kürd” kimliği ve “Kürdçe” dili yüzünden toprağa verildiğini; hem de Dünya anadil gününün kutlandığı bu günlerde yayın yapan herkesimden bir tek medya kuruluşunun özeleştiri yaptığını duydunuz ya da gördünüz mü? Bu mini yaklaşım bile yükselen ateşi düşürürdü. Dil uğruna bu çağda dünyada Kürdlerden başka ölen var mı?

Türkiye’de ne kadar medya varsa topyekûn işbirliği yapar ve “Kürd sorununu çözün” diye ortak bir kampanya başlatırsa. Devlet, hükümet, asker – sivil bürokrasi, yargı, siyasi partiler, PKK, KCK herkesi ama herkesi eşit ve haklı uyarı bombardımanı altına alsalar; günler, haftalar; kesin süreç aylara varmadan sorun çözülürdü. Bize böyle bir medya gerek.

Medya halkın medyası olmalı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ı bu medya el altında ya da açıktan desteklediği, toplumu yanıtlığı için o günleri yaşamadık mı?

Dün laik, ulusalcı, Kemalist, devletçi; sivil – asker bürokrat, yargı, siyaset ilişkilerini sorgulamayan medyamız vardı. Bugün de bürokrat, polis, yargı, siyaset, tarikat, cemaat, MİT ilişkilerini ve büyük hasarlara yol açın “Kürd” meselesini sorgulamayan bir medyamız var.

Oysa ilim, irfan, ahval, hal, vicdan, merhamet, din, iman, kural, usul, adap, erkân, yol, yordam bilen ve gösteren; hak ve adaletin yanında, eşitlik ve demokrasi peşinde koşan medyamız olsaydı; barışı, gelişmişliği, kardeşliği, birliği, eşitliği yakalamış, dağlarda ve sokaklarda insanı ölen/öldüren değil dünyaya örnek bir ülke olmaz mıydık?

Eskiden bir derin devletimiz vardı. Şimdi bir dizi yeni mini derin devletçiklerimiz var. Artık bunları gören gözleri, duyan kulakları, konuşan dili ve gerçekleri korkmadan şeffafça dost doğru halka yansıtan, teşhir eden bir medyayı hak etmedik mi?

Kavga eden farklı görüşte insanları, kurumları, dernekleri, aydınları, siyasetçileri, meclisteki partileri daha fazla nasıl kavga ettirir, ortalığı kızıştırırız diyen medya şart mı?

Sürekli iktidara yakın, halka uzak medyamız oldu. Basın, ceza yasaları, ifade özgürlüğü gibi sorunlara ortak paydada yaklaşan ve çözüm üreten bir medyamız olmadı.

Dünya’da medya mensupları hakikatleri okuyucularına iletmek için hayatlarını riske ederken ( Birkaç gün önce Suriye’de öldürülen 2 gazeteci gibi) bizdeki medya hakikatleri gizlemek ya da çarpıtmak için ne gerekiyorsa yapmaya mecbur ve mahkûm mu?

İnsanlığın en önemli sınavda geçtiği dönemlerde kanun, kural, hukuk, vicdan, din, ahlak sınırlarının kırıldığı zamanlarda gerçekleri gören ve duyuran medya yerine bizde kuru, egemenlerden yana haberler yapan/veren bir medya var olmak zorunda mı Allah aşkına?

Yıllarca işlenen faili meçhul (belli) cinayetler, yakılıp yıkılarak boşaltılan köyleri ön yargısız aktarmak; savaşı, çatışmayı sorgulamak; yabancı gazeteciler gibi risk alarak haber yapma cesareti göstereceğine egemenlerin dümen suyuna göre haber yapması daha mı iyi?

Yıllardır süre gelen Kürd sorunu gibi son günlerde buna bağlı olarak meydana gelen MİT krizi ve Uludere katliamı ülkenin kaderini etkilerken güdülen politikaları maskeleyen; Kürd sorununa 30 yıldır güvenlik ve yargının penceresinden bakan bir medyamı olmalıydı?

28 Şubat karanlık dönem gibi, bugün yaşanan çarpıklıkları açığa çıkarmak yerine üzerine örten, manipüle eden, siyasi propagandaya alet olan medyamız gerçeklerin üzerinden 15 – 20 yıl geçtikten sonra mı hakikatleri yazacak, söyleyecek, TV ekranlarında gösterecek?

17 yaşındaki küçük bir kız çocuğunun HES için tepkisini 3–5 dava ile Adliye ye taşındı. Sıradan öğrenciyi, protesto eden çevreci vatandaşı; POP konserinde bilet satanı, poşu takanı “terörist” sayan güvenlik güçleri ve adliye anlayışına sessiz kaldı; Hasankeyf ve Ilısu katliamını görmemekten öte unutturan bir medya sizce milletin medyası olabilir mi?

Türk medyasının tek sorunu demokrasi ve Kürd sorunu değildir. Her alanda halktan, haktan, doğrudan yana olan bir tavır sergilemekten uzak. 40 yıl önce Türkiye’nin nüfusu 35 milyon iken yayınlanan 7–8 gazetenin 4–5 milyon tirajı vardı. Bugün yüzün üstünde günlük gazetenin tirajı hala 4–5 milyon ise varın yorumu siz yapınız.

Sonuç olara inancım o ki bu ülkede siyasetçi, sivil – asker bürokrasisi, yargı, aydın ve bilim adamları sonunda doğru yolu bularak barışı getireceklerinden ümidimi kesmiş değilim. Ancak 44 yıldır mensubu bulunduğum medya konusunda aynı iyimserliğe sahip değilim.

Çünkü bizde gazetecilik “devletçi”, “milliyetçi” içgüdüler ile yapılıyor. Evrensel değer ve ilkeler hak getire. Gazetecilik patron ve siyaset karşısında duruştur. Mesleki ölçütler tek kıstasıdır. Özerktir, haber kaynağı, sunumu, tarafsızlığı, objektifliği, demokratik yapısı olmalı.

Bizde gazetecilik kendine göre biçimlenmiş. Uyması gereken evrensel kurallar patron, Editör ve kendi şahsi kuralları, vicdanı, donanımı, inancı, çıkarları geçerlidir.

Bir de gazetecilerin tek kurumu olan cemiyetler birey olarak gazetecilerden çok daha geride ve kötü durumdadırlar. Tabii ki hepsi kastetmiyorum. Ama üzülerek belirtmek isterim ki büyük çoğunluğu ne yazık ki öyledir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi