Biz, Türkçe yaşayan Kürtler
Kentin ilk ve tek okulu olan Cumhuriyet İlkokulu’nda başlardı Türkçe yaşamak. Özellikle esnaf lokantalarının radyolarından yükselen Türkçe şarkılar, türküler eşliğindeki yürümelerimizi saymazsak tabi. Koyu milliyet içerikli şarkı ve türkülerin sözleri-nağmeleri çivi gibi çakılsın diye kafamıza son ses de verilirdi. Hele tok sesle okunan marşların takoz ağırlığındaki sözler yok mu, Uygun adım yürütürdü.
Okula varınca, ilk Milli Eğitim Bakanı, Vatanperver Dr. Reşit Galip tarafından yazılan andımızla, hem yalancı yemine alışır hem de yalancıktan Türkçe yaşamımıza devam ederdik. Zaten bu esas üzerine kurulu bir amaç ve amaca uyulması için emir vardı.
"İlkokullarda her sınıfta her gün ilk derse girildiği zaman çocukların hep birlikte "Türküm, doğruyum, çalışkanım, yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu (milletimi) özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun." andını söylemelerinin kural kabul edilmesi uygun görülmüştür." 18.5.1933 Sayı: 1749/42
Asker disiplinli “örtmen”lerin karşısında tek sıra sınıflara doluşurduk sonra. Türkçe öğrenmek için; masum görüntülü “tek ayaküstü” cezası, “avuç içi cetvel vuruşu”, “tokat-sille” yeme faslı… Ağlarsak ancak Türkçe ağlayabilirdik.
Yoklama başlardı. Yoklanıyorduk. Akıl semamızın mavisi üzerine, kara bir tahta çekiliyordu. Tebeşir tozu döke döke ve akıl semamız siline siline renginden kaçar, küle dönerdi. Kül renginde Türkler olurduk.
Yoksulduk. Önlüğümüz solmuş siyah, yakamız yitik bir beyaz.
Onurumuz, uzayan saçlarımıza atılan makasla kesilir, çekilen kulağımızla incitilirdi.
Susardık. Türkçe yaşamak için susturulmuştuk.
Derste, sırada, koridorlarda, okul müdürünün kantine dönen lojman evinde, Türkçe konuşur, Türkçe haylazlık yapar, Türkçe küfür yer, Türkçe kavga eder, Türkçe püskevit alır ve itinayla yerdik. Karnımız ve beynimiz Türkçe doyardı.
"Açtığın yolda, gösterdiğin hedefte, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.” diye diye sınıf geçerdi kimimiz, o bir üst sınıfta Türkçe yaşamaya başlarken, diğer bazıları sınıf geçmez tembele çıkardı. Beter olansa kendi kendimize “tembel teneke” der, Türkçe yaşamaya kamçılardık. En iyi Türkçe öğrenen ise, ayrıca “inek”likten nasiplenirdi. En çok Türkçe yaşama yarışı vardı aslında hepimizin ereğinde…
Öyle bir yarış ki; garip bir şekilde kendimizden kaçıyor ve kaçırılıyorduk.
Kaçarken! Taş duvarlı, saç kaplı tuvalette azimle ettik, yediğimiz Türkçe püskevitleri. Diğerleri ise, aklımızın duvarına asılmak üzere çoktan çivilenmişti.
Anadilimiz bize ayıplıydı sanki. Kimi, “diğer dillerden derleme üç-beş kelime” demekten kendini alamadı. Kimi de “yok böyle bir dil” zırvasını günümüze kadar taşıdı. Ama en çok koyansa, anadilimiz için “Köylü dili” egemen dil için de “şehirli” dili demeleri idi.ü
Sürgün değildik, göçmen de. Ama garip bir şekilde haymatlostuk.
"Yurdumu, Milletimi özümden çok sevmektir.” Yurt ve millet kavramı üzerine ettiğimiz yalan yeminler, sevmeler çarpmış olacak ki; freni boşalan kamyon gibi, kendi anadilimizi, aidiyetimizi eze eze dayatılan yaşamı sürüyorduk.
Radyolu zamanların kaçak dili Kürtçe, öyle ince bir ibre ayarında olurdu ki; onu bulmak için buğday ambarında iğne aramak gibi maharet isterdi. Parazitleri, cızıltıları da cabası… Yayının kısa sürmesi ise feleğin sillesi.
Siyah beyaz televizyonlar gelmeye başlayınca, evlerin adetleri de değişti. Tutuşup durduk o televizyonlardaki programları izleye izleye… Türkçe yaşama tutkusu, biraz moda, biraz özenti, en çok da kimliğimize saygısızlıktı. “Minik konser” bitsin diye gözlerimizi kapardık.
Ne yalan söyleyeyim, sokakta oyunlarımızı Kürtçe oynuyorduk. Ama gün geldi, adını bile unuttuk oyunlarımızın. Anlayacağınız o da Türkçe yaşamaya karıştı. Zaten oyun oynayacak alanımız da kalmadı. Beton yığını oldu her yer. Bu da başka bir drama…
Elin Amerikalısı "hentbol" adını taktı “Brané’ye”, oyunlarımızın sonu da böylece getirildi.
Zaten biz isimlerimizin de sonunu getirmiştik. Kürtçe isimlerimiz, nüfus idaresince kabul edilmedi. Yasağa çıktı isimlerimiz. Kaldık Arapça ve Türkçe isimler. Hatta her dilde isim alabilirdik ama Kürtçe asla!
Değişen ve değişmeyen her ne varsa Türkçe öğrendik.
Türkçe yaşamayı öğrendik ya, kendimizi ezdiğimiz gibi, kiliseye gidenleri de ezdik, kiliselerini yıktık. Duvarlarını delik deşik ettik. Enkazının dahi akla mantığa gelmez yöntemlerle yerle bir edene kadar tepiştik üstünde.
Babamızı, anamızı, oğlumuzu, kızımızı, yarimizi de Arapça uğurladık. Camide Arapça yaşadık. Duamızı Arapça okuduk. Feryadımızı, çığlığımızı, suskumuzu Arapça ettik Allaha. Hatta işkencecimize de Türkçe yalvardık. Katilimize Türkçe biat ettik.
Mektubumuz Türkçe yazıldı, Türkçe yaşandı sevinci ya da hüznü.
Sinemalarda Kürtçe öykümüzü, Türkçe izleyip, Türkçe ağladık. Bazen de Türkçe güldük, sevindik.
Türkçe yaşayınca daha ünlü aktör olabiliyorduk, daha ünlü figüran bile olunuyordu. Daha ünlü ölünüyordu hatta.
Kürtçe Klamların, Stranların ezgisini değiştirip, Türkçe okuyunca, star olmak çok mümkün oldu. Namı sınırları aştı kimilerinin. İmparatora, babaya, krala çıkanlar oldu…
Türkçe yazıp, Türkçe çizen olduk.
Ama Türk olamadık. Sadece Türkçe yaşamaya çalıştık. Aklımızın işlediği günahlarla ancak Türkçe yaşayabildik. Bedenimizin içinde saklı Kürtlerdik.
Yürüsek suç, konuşsak suç, okusak suç… Kendini Türk hissedenler de kimliğindeki değişimin takibindeydi ömrü billâh. Suça saydılar ceddinin varlığını.
Yemin ederken bile varlığımız üzerine, kapı dinler gibi dinlediler bizi, suç unsuru sayılabilir bir aksan aksaması var mı diye.
Suçun sahibiydik, çünkü ilkin kendimizi inkar ederek suç işlemiştik. Bilemedik elimizdeki kir değil, sabunla silebilesin kimliğimiz. O künyemize kazılmış, omurgamız, etimiz, dişimiz, tırnağımız.
İlkokuldan başlamış da olsak Türkçe yaşamaya, meclisine kadar da gitmişsek, imparator da olmuşsak, yeminler, antlar etmişsek de varlığımız suçtan sayıldı hep…
Kurban ettiğimiz varlığımız, suçumuz ve biz geldik bu güne…
Bunlar bize ders olmalı çekenler çekti bu zulmü gelecek neslimiz çekmemeli bunun için çalışmalıyız uğraşmalıyız birlik olmalıyız.Biz her sabah playback yapmak zorunda kaldık gelecegimiz bu hallere düşmemeli.
Yanıtla (0) (0)Dest xweş...
Yanıtla (0) (0)yaziniz, türkiyede yaşayan ve okula başlayana kadar türkçe bilmeyen bütün kürdlerin yaşadığı ruh halini açkça yansıtıyor. bu konuda harika bir tespit yapmışsınız.Mehmet Uzundan başlayın,türk okulunda okuyan her bir kürd de,türkçeyle yaşamaya çalşma,çabalama; kendi ırkndan,ailesndn,gecmsnden kaçma,utanma var..böyle olunca ne tam olarak kürd olablyorlar,ne de türkçeyle yaşayablyorlar.bu yüzdn kişiliğini oturtamamş,hayata hep kaçamak ve korkakla bakan bir sürü kürd yetisiyor...bence kürd toplumu için en önemli ve en büyük mesele budur. kürd aydnlarn bu soruna acil bir çözüm bulması cok önemlidir.Çünkü kisiliğini tam oturtamamış,yalana alışmış,kendini bir yere,bir dayanağa koyamamış,ne yaptığını bilmeyen,kendinden kaçan,kendisini olusturan etmenlerden(aile,dil,gelenek vs) utanan bir kişinin ne kendisine ne de topluma bir faydası olabilir...
Yanıtla (0) (0)Gotınên nıvisarı hemu ji rastın. Lê gelo ma mıjar ne asimilasyona zımanê me ye? belê mıjar ew e. Ma vê dema em têda dıjin lı malên me da, lı taxên me da, lı kolanên me da polis lı ser serê me hene? Na. kesek dı bêjite me lı van dera ji zımanê xwe neaxıvın? ew ji na.Gelo ev çı kurdetinya bı Tırki ye. Madem mıjar asimilasyona zmanê me ye em bıxwe jı çı ra hurmeta zımanê xwe na gırın.Ma Tırk na bêjıne me hun bı xwe hurmeta zımanê xwe na gırın em jı çı ra bıgırın. U rast ji dıbêjın.Emê mafê zımanê xwe jı Tırka xwazın lê em bıxwe zımanê xwe naxebıtinın. Nıvisarê me ji kedexekırına zımanê xwe bı Tırki jı me ra dınıvisit .Ev çı .......xwarına sımbêl parastıne. Mın fam nekır.Slav u Rêz
Yanıtla (0) (0)nasıl başlasam bilmiyorum. ilk okulu köyde okuyup. orta okulu .kısa adı .yibo.da . şu anki ahmedi hani ilk öğretim okulu olan.okulda
Yanıtla (0) (0)okumaya başladım. sene .1986. okul müdür yardımcısı vardı. adı soner hiç unutmam. tam bir faşist. miliyetçi ülkücü .ne desen o. salonda arakadaşımla kürtçe konuşuyordum bu bir geldi. elinde bir sopa .
sopa yarısı beyaz yarısı kırmızı boyalı. sopanın adı anayasa. ilk kürtçe konuşmanın dayağını orda yedim hemde altımı ıslatana kadar dövdü beni.
çünkü beni onlara teslim eden amcam eti sizin kemiği benim demişti.
dayakta yedim ezildim ama içimdeki kürdü yok edemedi ne o sener denen cani nede onun gibi kronik beyinler. ( elline sağlık mamosta
Ya yazar arkadaş!Herşeyi anladım da bu Arapça meselesini anlamadım. Yani Türkçeye laf atarken Arapça dualara laf atmak da neyin nesi!Lütfen kendimize gelelim!Müslümanlığı milliyetçiliğinize alet etmeyin.Kürt milleti de asırlardan beri Türkler gibi Islamiyetin bayraktarlığını yapmış bir millettir ve nice evliya çıkarmıştır.Dikkat edin bu milletin bazılarının din ile olan bağları kesilirse kimse için hoş bir durum olmaz!!!
Yanıtla (0) (0)BENDE EGEDE BÜYÜDÜM BU DEDİKLERİNİZİN HEPSİNİ TÜRK OLDUĞUM HALDE YAŞADIM BUNUN KÜRT OLMAYLA NE İLGİSİ VAR TÜRKİYENİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM O YILLARDA HEP AYNIYDI.MESELEYİ .... ANLAMAYI PEK SEVİYORSUNUZ.BATIDADA Bİ KARAKOLA GİTTİĞİNİZDE DAYAK YEMEDEN ÇIKAMAZDINIZ.OZAMAN ÖYLEYDİ
Yanıtla (0) (0)Saçmalık diyene sözüm. sen bu sorunların hangisini yaşadın ezberden konusmak kolay sen o duyguları yaşadın mı o sıkıntıları çektin mi biraz empati kurmaya çalışın. Gerçi sizler asla kendinizi bizm yerimize koyamzsnz çünkü bizim gibi DÜŞÜNEMEZSİNİZ... DEĞERLİ YAZARIMIZ sıkıntılarımızı ve düşüncelerimizi o kadar güzel dile getirmiş ki tekrar tekrar okumak geliyo insanın içinden.
Yanıtla (0) (0).
gercekten cok güzel yazmışsınız yaşadığımız cok şeyi tarif etmişsiniz yazıyı okurken duygulandım
Yanıtla (0) (0)Bu yazı bütün kürtler için ortak olan ve çoğumuzun fark edemediği bir gerçeği dile getiriyor. Bu muazzam farkı görmek önemlidir. Kalemine sağlık.
Yanıtla (0) (0)Tè ji îro pê ve kurdî binivîsî, ne wisa?
Yanıtla (0) (0)çok güzel yazı.sn yazar kendimi 40 yıl öncesine gittim.malatya turan emeksiz lisesi aynı şartlar var idi.ama roller tersti.kürt kökenli bir müdür,alevi sunni davası korkunç.amerika ve rus maşaları,alevi,sunni, türk kürt demeden toplumu germekteler,derslerde yaramazlık yaparlar sonra piyango benim gibi saf iyiniyetli öğrenciye kürt müdürden tokat ve kulağımda işitme kaybı.kemal abbas adlı öğretmene tuzak ve öğretmenler malatyadan kaçarak gittiler..neymiş bizde herkes türkçe konuşuyor, ama anarşi ve huzursusluk dizboyu...yani hocam senin dediğin olaylar senin orada değil heryerde vardı.türkçe ağlasanda gülsen de kader aynı.. üstelik bizde organ kaybı ,yaralanması had safhadaydı.türkçede konuşulsa çince de,kürtçede olaylar bizde fazlaydı
Yanıtla (0) (0)bilmiyorlardı ki güneşin balçıkla sıvanmayacağını.
Yanıtla (0) (0)Sayın Yazar İstanbul'da yaşayan 1 milyon belki daha da fazla KÜRT nasıl kürtçe yaşayacaklar bunun formülü varmı yada onları kürt saymıyormusunuz ....İzmir, Ankara Antalya Adana Mersin vs vs orada da bir dolu var nasıl olacak bu iş
Yanıtla (0) (0)Merhabalar,
Yanıtla (0) (0)Yazar, cocuklugunda yalan yeminler etmek zorunda birakildigini dusunuyor "Andimiz" okunurken. Bizler ise, bizim icin kanlarini dokmus, toprak altinda yatan yuzbinlerce "Atamiz" 'in oldugunu hatirlatan bu "Andimiz"'i okurken "Atalarimiz"a bu borcumuzu nasil odemeliyiz diye dusunuyorduk.
Bizlere "Atalarimiz"'in Turklugunden veya Kurtlugunden bahsedilmedi.
Bize gore boyle bir ayrilik yoktu.
Kendinizde cok basit bir yorumu kabul edebilecek bir gucu bulamayip bu mesaji sansurluyorsaniz, bu baris ortaminin yaratilmasini baltaliyorsunuz.
Yanıtla (0) (0)Koyun degil, oncu olmaniz lazim bir gazete olarak.
Eger son yazilarimi eklemeyecekseniz, ilk yazdigim yaziyi da silin. Cunku tek basina bir anlam ifade etmiyor.