İrfan Sarı

İrfan Sarı

Acı içinde bir Ağustos daha

Acı içinde bir Ağustos daha

Ağustos toprağın tenini yakıyordu yine. Yarın dinsel bayram “Kurban” yani arife günündeyiz. Kara haber telefonların ahizesine düştü ve kulaktan kulağa yayıldı.

Dediler ki; Ferheng ile Sertip sınırın az ötesinde bir traktörün altında kalmışlar.

Can pazarı… Aman! Aman!

İki can, iki dağ parçası…

Yollar ilkel, yollar tuzak. Bir başka ülke belki ama aynı tuzak… Aynı hesap…

Ne traktörün, traktör olduğuna dair bir belirti, ne trafik levhası, ne standart yol, ne koruyucu önlemler, ne yol boyu trafikten sorumlu kimseler…

Öyle şansa…

Trafikte bir diğer ölüm teknesi “Taksi”.

İran’da Taksi adeta ölüm teknesidir, teneke yığını, manüel motor, kara düzen bir işleyiş.

Kürde tabut.

Dediler ki; O dağ parçaları kan içinde, elleri kolları bir yana, kaporta parçaları batmış canlarına, acı içinde ve kimsesiz bir ölüm elinde.

Ölümün elinde, yaban elde, karanlık…

Ölür mü böyle erken insan?

Henüz yıldızlar gökyüzüne gelmemiş, vakit yarım ay zamanı. Ormiye yolunda ilerliyor Ferheng ile Sertip.

Dağlar tepeler arasından kıvrıla kıvrıla giden bir yol, eski zaman kalıntısı bir otomobil.

Hız ve hızlı bir sürücü…

Ölüm pusuda, davetiye yolda.

Tuzak bu! Ferheng…

Tuzak bu! Sertip…

Diyemeden daha biz. Diyemeden daha sevdikleri. Diyemeden gök, diyemeden toprak, yıldızlar.

Karanlık bastı.

Kanunlar sınır ötesinde de aynı.

Kalmışlar öyle tek başlarına… Belki yaralı, yaraları içinde iniltileri, oradaki diğer canlılar tanıktır bir tek. Gece kuşları, kaplumbağalar, sincaplar, tilkiler bilemem daha diğer tüm canlılar, yaralarına derman olmak istemişlerdir. Bir onlar bilir Ferheng’in son nefesini, bir onlar bilir Sertip’in kanayışını…

Oyyy.

Kanunlar aynı. Ellerinde, ceplerinde yadigârlar. Ne varsa alıp götürmüşler tüm hırsızlar, kanunlarla birlikte. Kanunlar aynı.

Ve haberler kanamalı, ölümlü gelir bizim illere.

Kalleş haberler gelir.

Ölüm acılar içinde bırakır bir kenti.

Canlarını da alıp götürmüş Azrail forsuna girmiş o ölüm makinaları…

Bekleyiş…

Siz hiç sevdiklerinizin ölü bedenlerini beklediniz mi?

Beklerken “Ne olur sapasağlam gelsinler” diye geçirdiniz mi içinizden?

Son bir umut, ama çaresiz bir umut!

Beklerken ciğeriniz acıdı mı hiç sevdiklerinizin ölümünü?

Ya da kalbiniz durup durup, gözyaşınız akıp akıp beklediniz mi?

Beklemediyseniz,

Ferheng’in, çocuklarına sorun tarifi imkansız bekleyişi.

Sertip’in, sevdiğine sorun sevmenin zor bekleyişini.

Annelerine, babalarına, kardeşlerine, arkadaşlarına sorun bekleyiş zamanlarını. Nasıl kor kor, nasıl lime lime olduklarını…

İşte böyledir tedbirsiz ülke yönetmenin sonuçları.

Evlere, oğul diye tabut yollamak.

Bir mezarlıkta, binlerce araç, binlerce insan bir akşam karartısında o en çok sevdiklerinizi toprağın soğuk yüzüne bırakıp döndürmek.

Bir evlada “beni gömün babamın yanına” dedirtmek.

Böyledir işte sorumsuzca ülke yönetmek. Ego ile ülke yönetmek. Zorbayla ülke yönetmek…

Çünkü siz bilemezsiniz babasız büyümeyi. Evlatsız yaşamayı. Yalnız kalmayı.

Çünkü siz Ferkeng’in çocuklarına babalarını geri veremezsiniz. Sertip’in sevdiğine, sevdiğini veremezsiniz.

Çünkü siz, Annelerin, Babaların, Kardeşlerin; o En çok sevdiği Oğullarını geri veremezsiniz.

Çünkü siz öldürdünüz onları Ağustos yanarken, güneş kızgınken.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
İrfan Sarı Arşivi