M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Türk - Kürd paradigması

Türk - Kürd paradigması

Paradigma kelimesi tam olarak ne ifade ettiği hakkında kesin bir görüş yok. Köken Fransız, bilimsel Yunanca kelime deniyor. Türkçe anlamı görüş, anlayış, içtihat manasına gelen “değerler dizisi.” Toplantı konusu itibarıyla meşakkatli, zor, külfetli bir işi; eylemi, görüşü, düşünceyi meydana getirmek için fiziksel ya da beyinsel bütün gücünü sarf etmeye, çözmeye gayret göstermek için bakış açısı için görüş birliği anlamında bir terim.

Günümüz modern anlamda ifade edecek olursak; kesin ve açık delillerle sabit olmayan öznel yargıları bireyin iç ve dış dünyasında yorumlama, algılama, bilme ile ilgili etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem düzeneğidir.

Neden böyle bir giriş yaptığıma gelince:

30 Ocak 2013 Çarşamba günü Konya’da uzun yıllar birlikte kaldığımız hemşerim, dostum, Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay’ın Ankara Çankaya Öveçlerdeki binasında “Yeni Çözüm Sürecinde Fırsatlar ve Riskler” başlıklı 30 düşünce, fikir, bilgi ve eylem adamı araştırmacı, gazeteci, yazar, siyasetçi, aydın, akademisyen, milletvekili, sivil toplumcu, aktivist vb. meslek ve örgütlerde aktif çalışan katılımcıları yuvarlak masa toplantısında bir araya getirdi.

Seçkin isimler vardı. AKP Batman Milletvekili Ziver Özdemir ve Siirt Milletvekili Osman Ören. Hakkari’yi 19 ve 22. dönemde TBMM de temsil eden Esat Canan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşar Yardımcısı Kudret Bülbül; HAK-PAR dan Kemal Burkay, TV ve gazete yorumlarında tanınmış emekli MİT Başkan Yardımcısı Cevat Öneş. Yazarlar Ümit Fırat, Orhan Miroğlu, İbrahim Güçlü, Nevzat Çiçek. Akademisyenler Prof. Doğu Ergil, Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Doç. Dr. Mahmut Akpınar, Dr. Maya Arakon, Adem Çaylak ilk etapta aklıma gelen isimlerdi.   

Toplantı başlığının altında yer alan 3 sorunun ilkinde “sorunun çözümüne dönük hem devlet tarafından; hem de PKK tarafında bir PARADİGMA değişikliğine gidilmiş olduğunun işaretleri var. Bu değişimin nedenleri ve koşulları nelerdir? Çözüm inisiyatifi ve gerektirdiği entegre politikalar sürecin taraflarınca nasıl anlaşılıyor? Toplumca nasıl anlaşılıyor? Süreci kolaylaştıracak şekilde anlaşılması yönünde neler yapılmalıdır?”

Anlamlı bir başlık, fevkalade iyi düşünülerek hazırlanmış sorular. Masada toplumsal dinamiğin ruhunda, beyninde, düşüncesinde çoğu kendi mecrasında, bu konuda uzmanlaşmış katılımcıların isimleri, sıfatları, unvanlarına bakarak zevkli bir toplantı olacağını belliydi. Son derece önemli görüş, düşünce ve önerilerin gelebileceğini; sunulacak katkılar ile bu ülkenin can yakan 100 yıllık sorununda önemli donelerle getirileceğini ümitle bekledim.

8 saate yakın süren toplantının ilk 2 saati benim açımdan sıkıcı geçti. Başlık ve soruya cevap yerine bazı konuşmacıların tavrı moderatör Prof. Dr. Aytekin Geleri hoşgörülü uyarılarına rağmen belli isimlerin ezberlerini tekrarlayan niyet okumalar, tarihi sürece varana kadar bireysel ve örgütsel eleştiri için fırsat kollayanlar maalesef oldu.

Neyse ki ara verme gereği benimsendi. İkinci oturumda 1-2 konuşmacıdan sonra söz alınca “görüş bildiren arkadaşların çoğu gazete ve tv de söylediklerini tekrarlıyorlar. Oysa tartışma sorusu açık. Süreç, paradigma, paydaşlar, çözüm politikaları, toplum bunu nasıl karşılar? Neler yapılmalı? Süreç nasıl tanımlanmalı?  Bu sürecin Türkiye ve bölge için olası sonuçları ne olur?” Bunları tartışmak için bir araya geldiğimizi söyleme gereğini duydum.

Ne mi oldu? Bana göre çok iyi oldu. Uyarımdan sonra moderatörün katkısıyla yuvarlak masa toplantısı son derece zevkli bir fikir jimnastiğine dönüştü. Öyle ki katılımcılardan bazıları sürece beklentilerimin ötesinde olumlu görüş ve öneriler sundular.

Bana göre en önemli tespit sorunun yalnız PKK ve Terör sorunu olmadığı, sürecin ve PKK’ ye silah bıraktırmak ile sınırlı tutulamayacağıydı. CHP’nin Irkçı tutumundan; Sayın Başbakan’ın sert üslubundan aldığı riske; BDP’nin cesur adımlar atmasına kadar konuşuldu. İnkara dayanan projenin bir sonuç vermediği; asimilasyoncu politikalar son bulması gerektiği. Tarafların samimiyet, güven ve süreç boyunca kullanacakları dil, demokratik anayasal vatandaşlık, eşitlik; Kürd milletinin dil ve eğitim talebi, yerel yönetimler, partiler ve seçim yasası; şiddet içermeyen en radikal taleplerin söylenmesi; tutuklu 10 bin Kürd siyasetçi, çatışmazlık süreci, karşılıklı inandırıcı güvenilen adımların atılması masanın konusuydu.

Özgürlükçü ve istikrarlı bir çözüm süreç için katılımcıların çoğu olumlu, iyimser bir hava yaşatarak güzel, bilimsel, akademik, anlamlı görüşler sundular. Çözüm için yol haritası olarak: Öcalan’ın örgütle temas kurması için teknik destekten tutun; sürecin istismar edilerek manipüle edilecekse de tarafların duruşu takdir edildi. Geçmişte hiç adım atmayan bir devletin varlığı ve duruşu ifade edildi. Kan aktığı, doğudan – batıya, kuzeyden – güneye barış istendiği bunun için diyalog şart dendi. Provokasyonların dikkate alınması, zira süreci durdurma gibi bir lüksün olmadığı; bütün kesimleri tatmin edecek bir sonucu yakalansa sınırların dahi anlamsız kalacağı belirtildi. CHP iç çekişmesi, MHP’nin tavrı doğru bulunmayarak sürece katkı sunmalarının şart olduğu; ki aktörler bu konuda rahat olsunlar denildi.

Ayrıca sivil toplum, kanaat önderleri ve aydınların da sürece katılması konusunda teşvik edilmesi istendi. Bütün Kürdlerin hamisi Türkiye olmalı dendi. Sonuç olarak ilk kez bir strateji ve yol haritası belirlendiği için katılımcılar umutlu olduklarını ve 2013 yılında sürecin barışla sonlanması için bu toplantıların sürece enerji vereceğine inandıklarını ifade ettiler.

Başta medya, bilim adamları, aydın ve siyasetçilerin sürece katkı sunması gibi buraya sığmayacak kadar çok farklı görüş, düşünce ve öneriler son 6 saatlik aralıksız süren zaman diliminde ortaya atıldı ki, “beklediğim buydu” dediğim zevkli bir toplantı oldu diyebilirim.

Sayın, Prof. Dr. Yasin Aktay zaten açılış konuşmasında bu çalıştaya sorunun farklı noktalarda duran, çözüme yönelik değerli görüşleri olduğuna inandığı katılımcıların söylem ve önerilerin daha sonra analiz haline dönüşeceğini ifade etmişti. Kendisine bireysel sorum üzerine bu tür toplantıların da devam edeceğini söyledi.

Genelde Yasin hocayı, özelde Stratejik Düşünce Enstitüsünün çalışmaları ve çabalarını yakından izliyorum. Sayın Yasin Aktay’ın katılma(yacağı)dığı farklı görüşler ortaya atılsa bile dinleme, yer verme; sürece katkı sunacaksa köstekleme yerine destekleme gibi hoşgörülü bir yapısı olan bir bilim adamı ve aydın olduğunu biliyorum.

Sayın Aktay’ın AKP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi olması, bu kuruluş nezdinde oluşacak çözüm önerilerinin Sayın Başbakan, Hükümet ve AKP nezdinde kabul göreceğini sandığım, hatta emin olmak istediğim için bu toplantıları da önemsiyorum.

Hatta bir ara “keşke çok daha farklı sesler de davet edilseydi” diye de düşünmedim değil. Ama bu bir ilkti. Zamanla elde edilecek kazanımlarla sevgili Aktay’ın bir sonraki toplantıya daha farklı düşünceleri olan elitlerle yuvarlak masa mı, salon toplantısına mı yapar bilemem; ama sivil toplum oluşumu olarak ele geçen yeni fırsatı en iyi şekilde değerlendirme konusunda büyük bir katkı sunacağından kuşku duymuyorum.

Bana göre bu çalıştay; çalışma ve çaba Stratejik Düşünce Enstitüsü isminin anlamına uygun fiili bir kazanım getirdi/getirecek. Ayrıca sürece olumlu katkıyı sürdürdükçe ülkenin tüm halklarının kalbinde unutulmaz bir yer de edineceğini söyleyebilirim.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi