M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Şivan sevgisi ve eleştiri

Şivan sevgisi ve eleştiri

43 yıl aktif gazeteci, köşe yazarlığı ve 30 yılda öğretmenlik yaptım. Bu süreçte binlerce mektup, telgraf, faks ( 1990 öncesi öyleydi) aldım. 1990 yıllarından bu güne internetten mail ya da sitelerin açtığı yorum bölümünde milyonlarca yorum alıyorum.

Biz, daha doğrusu benim ekolümden gelenler, tarafsız gazetecilik ve yazarlık yapacağımıza yemin etmişiz. Hakaret, küfür, ithamlar hariç her türlü eleştiriye açık insanlarız.

Değerli okuyucularım sizler hisleriniz, duygularınız, bazılarınızın yaşadığı olumsuz olayların, baskıların, saldırıların, sindirmelerin haklı tepkisiyle oldukça sert eleştiriyorsunuz.

Ancak hangi görüşte olursa olsun okuyucularımın şunu bilmelerini istiyorum. 42 yıl önce İstanbul’da Beyazıt’tan Marmara yönüne doğru indiğinizde karşınıza çıkan Kadırga semtinde Kadırga Öğrenci Yurdu’nda ağabeylerimle Amerika 6. Filoya karşı ve Kürt sorunu için hangi duyguları taşıyordum ise bu günde aynı duygular ve düşünceleri besliyorum.

Kürt sorunun çözümü için zamanında katkı sunan Şıvan, Miroğlu ve benzerleri ne kadar değerliyse, sıradan bir Kürt onlardan çok daha değerlidir. Mevkisi, makamı, şöhreti, ismi ne olursa olsun insanlar arasında fark gözetmem. Bu çizgim nedeniyle kim olursa olsun “hainlik” sıfatı açık seçik kazanmamış herkesin iyi niyetli olacağına iman etmiş biriyim.

Ömürlerini Kürt sorununa adamış, Dünyaca tanınmış bir Kürt ozanı Şıvan ile bir aydın ve yazar olan Miroğlu’na yanlışlarına rağmen bu kadar öfkeli olmamız gerekir mi?

Sakın neden eleştiriyorsunuz diye aklınızın ucundan geçmesin. Onları bilmem ama beni ağır eleştirseniz bile sizi asla kırılmam. Öncelikle benim velinimetimsiniz ve de Kürt sorunda 30 yıllardır birçoğunuz büyük bedeller ödediniz.

Ancak sövgü, küfür, hakaret, küçük düşürme olmaz. Bir millet haklı ve insanı talepler için mücadele verirken içlerinden farklı düşünenler çıkabileceği gibi, hainlik mertebesinde saldırgan ve duyarsız olanlar da çıkabilir. Bu iki insan arasındaki o ince çizgiyi sağlıklı düşünün her kes fark eder.

Dikkat edeceğimiz tek şey görüş ve düşüncelerini ileri sunanların inkârcı, yıkıcı, bölen, zarar veren, ortamı geren, demokratik taleplerin önünü tıkayan tavır ve görüş içinde olup olmadığıdır. Nitekim Türk medyasında bu tür nice adı Kürt olan kişilerle karşılaşıyor, hepimiz/hepiniz onları tanıyoruz/tanıyorsunuz.

Ancak yukarıda saydığım emareler olmadan insanları töhmet altında bırakmak Kürtlere yarar değil zarar verir. Şıvan ve Miroğlu şahsında bana söylenenlerin hiç birini üzerime almıyorum. 42 yıldır Kürt meselesinde takındığım tavrımı ben biliyorum ya o yeter.

Bu arada ne Şıvan’ın ne de Miroğlu’nun avukatıyım. Ben sadece vicdanımın ve de Kürt sorununa bakış açımı, Kürt halkının birliğini, beraberliğini arzulayan barış taraftarıyım. Ben kitleleri kaybetmenin çok kolay olduğunu ama bir tek bireyi kazanmanın ne kadar zor olduğunu söylemeye, anlatmaya çalışıyorum.

“Kinin keskinleştiği yerde gazetecilik – yazarlık ölür” derler. Hayatım boyunca kin güderek gazetecilik ve yazarlık yapmadım. Bu bakış açısından kaynaklanarak Şıvan ve Miroğlu’na da söyleyeceklerim var tabii.

Bugün medyanın çok sevdiği Orhan Miroğlu’na hem de yazı yazdığı Taraf gazetesinde arka çıkalım derken kendisine nasıl hakaret edildiğinin bir örneğini vereceğim. Türk medyasının sayılı ağa babalarından Halil Berktay Miroğlu için bakınız ne demiş:

“Herkesin çok daha fazla saygı duyduğu Orhan Miroğlu’da, bir dönem hayat dersleri olmadan bugün durduğu noktaya gelebilir; şimdiki insaniyet, kültür ve görüş derinliğine ulaşabilir miyidi.” Siz bu cümleden ne anladınız? Berkay Miroğlu’nu övüyor mu, hakaret mi ediyor? Nasıl olsa Kürtler anlamaz ya! Miroğlu bu cümlenin bilinçaltına yatan hakaret görme derinliğine sahip mi? Berkay, Miroğlu’nun 40 yıl boyunca öne çıkardığı görüş ve düşünceleri insanlıktan ve derinlikten yoksundu, şimdi, bugün için doğruyu bulmuş olarak yorumluyor. Geçmişin derinliğinden gerçeğin derinliğine hakaret ederek terfi ettiriyor.

Kürtler hakkında en çağdaş, en özgürlükçü aydının düşüncesi budur. Bu kadar ile yetinilse neyse; Kürt aydın ve sanatçılarını tanınmayan insanlar yapmak için ne gerekiyorlarsa yapıyorlar. 6 Mart Pazar günü Ahmet Altan köşesinde yalan haberi eleştirirken gazetesi Taraf Öcalan’ın görüşme notları arasında basına yansımadı diyecek, hem de Öcalan ve TAK Kürt aydınlarını tehdit ediyor diyerek manşetlik haber yapacak.

Bu yüzden Kürtler görüşlerini açıklarken, tavırlarını ve yerlerini belirlerken bir değil bin defa düşünmeliler. Tamam, Kürtler kimseye hain dememeli, ama Şıvan ve de Miroğlu gibiler de gaza da gelmemeli. Yoksa Berktay gibi en iyi düşünen düşünürleri bile övgü diye böylesine hakaret eder. Bekleyip görün seçimden sonra bir kenara atılırlar. Ben Kürt aydın ve yazarları bu tuzağa düşmesin istiyorum. Bunu derken Kürtlerin de bireylerini kolay harcayıp birilerinin kucağına atmasını istiyorum.  Kürtlerin bu gerçeğe kafa yormasını istiyorum.

SEVGİDEN DOĞAN ELEŞTİRİ

Kürtleri diğer milletlerden ayıran çok ince bir özellik var. Çok sevdiklerinin yaptığı yanlışı bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Şıvan Perwer de o kadar seviliyor ki yaptığı hataları bazıları içlerine sindiremiyor ve o isme yakıştırmıyorlar. Hem seviyorlar, hem de ona “ sen de yanlış yaparsan, biz ne yapalım” diyorlar.

Bu gerçeği bildiğim için Şıvan ve Miroğlu’nu biraz anlatmaya yeltendim diye bana da kırılanlar oldu. O zaman demek beni de seviyorlar ve zerre yanlış yapmamı istemiyorlar.

Ama değerli okuyucularım biz insanız hata yapma bize mahsus. Hatalarımızdan dönmek içinde bizi uygun bir dille uyarmak, örneklerle, tarihi gerçekleri göstermek de sizlerin görevi. Bu isimler Şıvan ya da Miroğlu olsa bile. Niçin akıl akıldan üstündür demişler ki.

Makaleme başlık yaptığım gibi Şıvan ve Miroğlu’na, yorumlarınızla bana yaptığınız eleştirileri yürekten, ciğerden, kalpten, içten samimi ve gerçekçi buluyor ve “ Sevgiden doğan eleştiri” olarak yorumluyor ve algılıyorum.

Kürtler arasından çıkmış sayısız para, pul, şan, şöhret, koltuk, mevki, makam sahibi olmuş ancak kimliği ve halkıyla ters düşmüş, çoğunu yakından tanıdığımız, halkın sevgi ve takdirini kazanmamış isimlerin yanlışları, hatta hıyanetleri hakkında niçin tek satır yorum, makale, haber, eleştiri yazmıyoruz/yapmıyoruz?

Ne demişler? Dabag sevdiği deriyi yerden yere vururmuş.

İnsan sevdiği, sevmediği herkesi eleştirir. Ancak sevdiğinin kendine göre yanlış fikir açılımını kabullenemediği için daha sert eleştirir. Her insanın başka bir görüşe göre eleştiri hakkı vardır. Ama şiddet anımsatan bir eleştiri doğru değildir. Eleştiri ile hakaret arasındaki o ince çizgiyi ayırt etmemiz gerekli diyorum.

Anlıyorum çok sevdiği ve kendisi için kutsallık mertebesine yükselmişlerin hatalarını kabullenemiyoruz. İster istemez “sen demi?” sorusunu yöneltiyoruz. Bu arada o yanlışı yapan kişiler de yanlış bir kanaat uyanmaması için ek açıklamalarla işi daha zora sokan değil, aksine bir birimizi anlayan ve güzelliğin, barışın, kardeşliğin diliyle konuşmalılar.

Eleştiri ile suçlamanın çoğu zaman iç içe olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Herkesin eleştiriye de ihtiyacı olmalıdır. Herkes susar, kimse eleştirmezse, yapılanı alkışlarsa gerçekler ortaya çıkmaz. Eleştiri doğruyu bulmak için bir haktır. Eleştirinin kıvamı ve dili de önemlidir.

Son olarak bir gerçeği göz ardı etmeyelim diyorum. Türk, Kürt, Arap, Acem, Yezidi, Ermeni, Yahudi, Keldani, Süryani v.b. bin yıldır bu coğrafyada birlikte yaşıyoruz. Binlerce yıl daha birlikte yaşamaya mecburuz. Çünkü kimsenin gidecek başka yeri yok. Demokratik bir şemsiye altında eşit vatandaş olarak yaşamanın ortak paydasını bulmak zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
30 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi