M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kafadaki Duvarlar ve Açılım

Kafadaki Duvarlar ve Açılım

1968’de Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da sosyalizmin insani yüzünü aramaya kalkışanlar Varşova Paktı orduları tarafından ezilirken öğretmen okulunu yeni bitirmiştim. Yaş haddi nedeniyle öğretmen olarak göreve atamam yapılmayınca kaderin sürüklediği bir serüven sonucu yayına yeni başlayan bir gazetenin İstanbul’da çiçeği burnunda muhabiri olunca bir gazeteci olarak 20 ve de 21. yüzyılda yaşanan bazı olayların da canlı şahidi oldum.

20. Yüzyıl aslında insanlık tarihi için utançlar ile dolu bir yüzyıldır. İki dünya savaşı, milyonlarca insanın ölümü, Osmanlı İmparatorluğunu işgal ve bölme hesapları, kurtuluş savaşı, en korkuncu yaşanan soykırım olayları ve 1961’de inşa edilen Berlin duvarı.

Bizde de adı cumhuriyet olarak kurulan ama vatandaşının çoğu Kürt ve Müslüman diye tehdit olarak gören sistemin 20. yüzyılda sıkıyönetim, olağanüstü hal ve de 21. yüzyılın ilk on yılında kafalarda yükselen duvarların devam ettiği bir dönemi yaşıyoruz.

Böylesi berbat bir asırda 9 Kasım 1989’ da sistemin iflası ve halkın isyanı sonucu Berlin duvarının yıkılışı Avrupa’dan başlayarak yayılan demokrasi kıvılcımı bir şans olarak belirdi belirmesine, ancak ülkemize uğramak için bir hayli nazlanıyor.

Totaliter rejimlere karşı başkaldırı 1989 tarihinde umut verirken Prag’da bir dükkânın vitrininde “ 89, 68’in baş aşağı duran halidir” yazılı poster 21 yıl gibi uzun bir süreç alsa da dikta rejimlerine karşı demokrasiyi işaret ediyordu. Yalnız Alman halkı değil birçok toplum, birey, ülke, devlet, ulus Berlin duvarının yıkılışından etkilendi.

9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece duvar fiziki olarak yıkılırken 2. Dünya savaşı sonrası başlayan 50 yıllık soğuk savaşın sona erdiğini fiili haber verdiği gibi 2 yıl içinde Sovyet sisteminin de çöküşünü hazırladı.

Avrupalılar gelecekleri için duvarı yıkmakla kalmadılar. Başka şeyler de yaptılar. Örneğin; yasalarını demokrasinin en yüksek standardına çıkartarak kurumlarını çok kısa bir zaman zarfında dönüştürmeyi başardılar.

Anayasalarını hak ve özgürlükleri öne çıkartarak ileri yasalar ile yeni baştan yazdılar. Kendileri için yeni bir dünya yarattılar. Kâğıt üstünde değil, içselleştirerek fiili uyguladılar.

Bu değişime şahit olan bu kuşak ancak yüz yıllara sığabilecek gelişmelere yaşayarak tanıklık eder. 1968 kuşağı olarak 1968 ve 1989 Dünya’da ve de Türkiye’de 1960 ihtilali, 1971 muhtırası, 12 Eylül darbesi ve E Muhtıralar ile 49 yıldır demokrasi liginden adımız yoktu. 13 Kasım 2009’ da TBMM’ inde yapılan görüşme bütün olumsuzluklarıyla birlikte kafalardaki duvarların yıkılmasına yani yüz yılda yeni bir ivme kazandığı anlamını çıkartabiliriz.

Avrupa’daki duvarın yıkılışı başka duvarların yıkılışına öncülük etti mi derseniz cevabım hayır olacak. AB ye girecek Türkiye karşı ön yargılarında direttiler, diretiyorlar. Yalnız bununla kalınsa neyse, başka duvarlar devam ediyor, hatta yeni duvarlar örüyorlar.

Bakınız bugün ilk etapta aklıma gelen bazı duvarları sayacağım.

Kıbrıs’taki Lefkoşe duvarı, Belfast’ta Katolik ve Protestan mahalleyi ayıran 15 Km. lik duvar. İki Kore’yi ayıran 241 Km. lik duvar. İsrail’in 2002 yılında Filistinlilere karşı örmeyi sürdürdüğü Berlin Duvarı’nın 4 katı ve yüksekliği 8 metre olan, bittiğinde 703 Km. yi bulacak olan duvar. Fas’ta AB’ye girişi önlemek için oluşturulan çelik duvar. ABD ve Meksika sınırı boyunca uzanan duvar. Hindistan’ın Keşmir’in de olan duvar akla ilk gelenler.

9 Kasım 1989’da Berlin Duvarının yıkılışı, dünya tarihinde bir dönüm noktası olarak geçtiyse de devam eden duvarlara karşı ne yazık ki sessiz kaldıkları da bir gerçektir.

Türkiye’de mi; 12 Eylül 1980’de başlayan darbe anayasası 29 yıl sonra da olsa değişim için meydana gelen gelişmeler kafadaki duvarları yıkmaya yönelik umut verici gelişmeler olacak mı, doğrusu kuşkuluyuz. 10 Kasım Meclis görüşmelerinde Atatürk’ü konuşuyorum diye Tunceli üzerinden gönderme yapan Onur Öymen’in “analar ağlamaya devam etsin”  gibi duvarları daha da yükseltmek isteyen bir CHP ve MHP Mecliste olmazsa.

Ülkemizde Olağanüstü Hal, sıkı Yönetimler ile yıllarca fili duvarlar örüldüğü gibi kafalardaki duvarlar fiili duvarlardan da kalın olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi kafalardaki duvarların yıkılması arifesindeyiz. Kafadaki duvarları yıkmak için cesaret gerektiriyor. Ne yazık ki korku, çekingenlik, endişeli yaklaşım nedeniyle kafalardaki duvarların yıkılmasının pek kolay olmayacağını 13 Kasım 2009 tarihinde Meclis görüşmelerinde şahit olduk.

Avrupa’nın duvarının yıkılışı üzerinde 21 yıl geçmesine rağmen Berlin’de yüz binler bir araya gelerek bu değişimi sevinçle kutluyorlar. Bizimkiler ise zihnimizdeki duvarı yıkmak için bir korku, bir çekingenlik, bir endişe içindedirler. Kafalardaki duvara çentikler, çekiçler, taşlar atanları bile vaz geçirmek için bütün güçleri ile çalışıyorlar. Bu yüzden balyozu eline alıp açık seçik duvarın üzerine çıkıp yıkmaya kimse cesaret edemiyor.

Türkiye’nin duvarları savaşmadan, çatışmadan, kan dökülmeden bir gün balyoz vurulacak mı kestirmek mümkün değil. Ama Meclisteki açılım ile bir umut ışığı belirdi.

13 Kasım 2009 tarihinde TBMM’ inde Cumhuriyet’in ilanından 86 yıl sonrada olsa kördüğüm yapan sistemin değişim sinyalleri belirmeye başladı gibi.

Çünkü birileri 72 milyonun demokrasinin nimetlerini kavradığını anladı. Ve bunu gören bazı siyasilerde anladılar ki demokrasi yalnız halkı değil onları da koruyacak gibi.

En azından Kürt sorununun daha fazla inkâr ve imha ile sonuçlanmayacağı, dağa çıkan, ülkeyi terk eden Kürtleri yurda kabul ederek sorunun çözülmesine katkı sunacaklarını anladılar gibi. “Gibi” diyorum çünkü şu anda o konumdayız.

Çentik atanlar yalnız Kürtler değil, azınlıkların, Alevilerin, Sünnilerin, dini, insani ve vicdani vatandaşın önünde örülen derin duvarın yıkılmasıyla birliğin oluşabileceğini anladılar gibi. Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarından kurtulmasının tek yolunun insan hakları ve demokrasiden geçtiği 86 yıl sonra da olsa en azından Arınç’ın şahsında AKP gördü gibi.

Bu nedenlerle sürecin tamamlanması için Kandilden, Mahmur’dan, Avrupa’dan kimseyi tahrik etmeyecek ve fakat barışı pekiştirecek dönüşleri sürmeli.

Üniversitelerde Kürtçe başta olmak üzere doğu dilleri akademik statüye kavuşmalı.

Tıpkı Kürtçe yayın yapan televizyonların RTÜK tarafından önü açıldığı gibi.

Bütün bunların gerçekleşmesi için topluma önderlik yapması gereken; kamuoyunun sesi, kulağı ve dili sayılan; ama savaş, kan ve gözyaşı körükleyen meslektaşlarınız buna izin verirler mi sorusunu yönelttiğinizi duyar gibiyim.

Haklısınız, bu ülkenin 86 yıldır yaşadığı en büyük sorun benim de 41 yıldır iç içe yaşadığım “yazılı silahlı güç” adı verilen medya olduğunu biliyorum.

Özellikle son yıllarda tekelleşen sermaye yoğunlaşmasına karşı mücadele etmek bir hayli güçleşti. Medya – siyaset – ticaret ilişkisi sonucu ortaya çıkan yozlaşma; editöryal bağımsızlık ve nitelikli yayancılığın yok olması; her türlü sansürün; politik, askeri ve çıkar çevrelerin işbirliği sonucu medyanın durumu vahimden öte korkunç.

Onurlu meslektaşlarımı sendikasızlaştırılma, patronlarının tehdit ve baskısı altında görevlerini yapamadıklarını biliyor, görüyor ve yaşıyoruz. Demokrasinin kırdığı diğer duvarlar gibi bizde de kafalardaki duvarlar yıkılır mı; daha özgür, tarafsız ve doğru bir medya oluşur mu bilemiyorum.

Batıda olduğu gibi Türkiye’nin de duvarlar yıkılacak mı bekleyip göreceğiz. Duvarlarını yıkan batı ile bütünleşmek için bıçak sırtında yürüdüğümüz günleri yaşıyoruz. Türkiye’de kafalardaki Berlin duvarının yıkılması için 12 Eylül anayasasının tümden değişmesi gerekiyor. Ancak iş o kadar kolay gözükmüyor.

Mecliste demokratik açılımdan kaçan bir CHP ve İttihatçı doktrinirlerini mecliste seslendiren MHP oldukça bu iş zor yol alır. Belgeli darbeciyi içerde 24 saat tutamayan ve darbenin yanında saf tutan adalet, askeri vesayetten kurtulmayan bir ülkede iddiası bırakın duvarların yıkılması demokrasinin “D” sinin gerçekleşeceğinden kimse emin değil.

Sizleri ümitsizliğe düşürmek istemem amma Türkiye’de kafadaki duvarlar yıkılmadıkça barış, hukuk, refah, demokrasi için Kürt, Alevi, Ermeni açılımları çok da kolay olmayacak.

Her şeye rağmen Demokrasi ve barışa karşı olanlar yeni mevziler kazanmak için yeni buluşlar icat etseler de halkın özgürlük, demokrasi, refah ve huzur isteminin önünde daha fazla duramayacakları yaşadığımız gelişmeler ortaya koymaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi