Lokman Ergün

Lokman Ergün

Gever'de barışı vurmak

Gever'de barışı vurmak

Gever’de, puslu bir havada vuruldu barış. Kanla beslenenlerin pususunda, genç bedenlerin yüreğinde vuruldu barış. Kürdistan’ın dört bir tarafında, toprağına, kayasına, ağacına, çiçeğine bulanmış Kürt kanı, Gever sokaklarında karla karıştı. Kızıla boyandı kar. Paris’te üç karanfili kopararak kastettikleri barışa, Gever’de üç fidanı kırarak saldırdılar.

Yıllar boyu, inkarla, imhayla, katliamlarla boğmaya çalıştılar Kürt’lerin sesini. Bildikleri tek şey öldürmekti. Koçgiri’de, Zilan’da, Dersim’de, Palu’da, Nevala Kasaba’da, Roboski’de bildikleri tek şeyi yaptılar. Öldürdüler. Gazlarla, kimyasallarla, savaş uçaklarıyla. Susturamadılar.

Siyasi soykırım davalarıyla, zindanlara doldurdular. Kitapsız, yasasız, hukuksuz. Baş eğeceğini sandılar Kürt’lerin. Tutsak ettikleri Kürt’ler, onların tutsaklığı oldu. Kendi yasalarına bile uyduramadılar.

Bu uzun savaş, bu ahlaksız sömürü onları da çürüttü. Bu savaşı taşıyacak güçleri ve ne kendilerine ne de dünyaya verecek cevapları kalmayınca, müzakere yapmayı denediler. Ama işte, tarihlerinde bütün sorunlarını öldürerek çözmeye çalışmış bir sistemin müzakere anlayışı etiği, bu çukurlaşmadır. İttihatçı gelenek, kendi iktidar çelişkilerini, suikastlar ve katliamlar üzerinden çözen bir gelenektir.

Ankara’daki iktidar oyunları, epeydir karanlık dehlizlerde şekilleniyor. 16 Eylül 2012’de bu köşede, Cemaat-AKP-Kürtler adıyla bir yazı yazmıştım. O yazıda ana hatlarıyla öngörülen çelişkilerin şimdi su yüzüne çıktığını görüyoruz.

11 yıllık AKP iktidarında, yerleşik siyasi ve ekonomik yapıyı ele geçirip, iktidarın çevresinde muazzam sosyal ve iktisadi güce kavuşan bir kesim oluştu. Siyasal İslam’ı referans alan ve ideolojik çerçeveyi çizen Cemaat yapılanması ile iktidarın ekonomik nimetlerinden palazlanan kapitalist sermaye, iki ana hattı oluşturmakta.

Türkiye’nin devlet sistemini sürdürebilmesi, varlığını devam ettirebilmesi için kabaca yıllık yüzde 5 düzeyinde büyütmesi gereken bir ekonomisi ve Ortadoğu’da güvenliğini sağlaması için siyasi istikrara ihtiyacı var. Bu parametreleri sağlayabilmesi için gereken en temel unsur, Kürt sorununu çözmek ve Ortadoğu’da etkili bir faktör olmaya başlayan Kürt’lerle ittifak kurmaktır.

İktidarı oluşturan iki ana unsur, yani hem Cemaat, hem de kapitalist sermaye, Kürt sorunun çözümünün şart olduğu konusunda fikir birliği içerisinde. Ancak çözüm şekli konusunda uzlaşmaz bir farklılık içerisindeler. Cemaat, Kürt Özgürlük Hareketi’ni kendi ideolojik referansları ve Kürdistan’daki fiziki varlığı için bir tehdit unsuru olarak gördüğünden, PKK’nin imhasını içeren bir çözümü dayatıyor. Kendi örgütlenmesini kurduğu ve PKK’den arındırılmış bir Kürdistan’da, Türk’lüğe aşık bir Kürt profili yaratmak istiyor. Çözümden anladığı ve Kürt’lere dayattığı budur.

İktidarın diğer ayağını oluşturan sermaye yapısı ise, reel politik durumun, PKK’nin imhasına imkan vermediğini, savaşın yaratacağı tahribatın Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasi çıkarlarını darbeleyeceğini görüyor. Ancak ne siyasi ne de demokratik gelişmişlikleri, kapsamlı ve sağlam temelleri olan bir müzakere ortamı oluşturmalarına yetmiyor. Buna, Kemalizm’in şekillendirdiği Kürt ve öteki düşmanlığı bilinçaltı da eklendiğinden, ikircikli bir siyasi tavır ortaya çıkıyor.

Bugün itibariyle, Kürt’lerin karşısında muhatap olarak çıkan eklektik yapı bundan ibarettir. Karanlık dehlizlerde, ahlaktan yoksun bir iktidar mücadelesine giren bu iki unsur, güçlerini Kürt kanı dökerek göstermekteler. Biz yüz yıldır devletin el altında hazır beklettiği katilleri, İttihatçı, Ergenekoncu, Jitemci adlarıyla, Koçgiri’de, Zilan’da, Dersim’de, Lice’de, Roboski’de kanımıza girerken tanıdık. Bugün Gever’de kanımıza girenin kim olduğunu da çok iyi biliyoruz. Katilimizi tanıyoruz.

Gever’de katledilen, kırılan üç fidan, büyük emekler, büyük acılar, büyük bedeller ödeyerek yeşertmeye çalıştığımız barışın fidanlarıydı. Barışı istemek, barışta ısrar etmek, teslimiyeti kabullenmek, başını zalimin kılıcının altına yatırmak değildir. Onurlu bir direnişin ve mücadelenin hak ettiği saygıyla, sorunların ve çözümlerin ortaklaştığı bir sürecin adıdır barış. Gever’de kanlı katillerin pususunda vurulan barışa sahip çıkmanın en onurlu yolu, başka fidanlar kırılmasın diye, katledilen üç fidana sahip çıkmaktır.

Kürdistan halkı, sadece barışa değil, barışın onuruna da sahip çıkacağını göstermelidir. Onurdan yoksun ve kan bulaştırılmış bir barış, olsa olsa savaştan önceki oyalamadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lokman Ergün Arşivi