Lokman Ergün

Lokman Ergün

Solîn’in Gözleri

Solîn’in Gözleri

Solîn beş yaşındaymış. Ekranda kocaman mavi gözleri, gülümseyen yüzüyle bakışıyoruz Solîn’le dakikalardır. Babası kaçak, annesi zindanda tutsak, Solîn hastaymış. Kocaman mavi gözlerine gizil bir gölge, gülümsemesine buruk bir hüzün nakşolunmuş. Annesiz, babasız bir bakışa hapsolunmuş.

Solîn beş yaşındaymış. Kocaman mavi gözlerinde, özlemin hüzünlü gölgesi. Her beş yaşındaki çocuk gibi, annesini özlemiş.

Kürt’lerin savaş öyküleri, baba-oğul ilişkisinin sessiz ve mağrur serencamıyla anlatıldı uzun süre. Feodal kültürün, oğul üzerine inşa ettiği gelecek kurgusu, o geleceğin mirasçısı olan oğul dağa çıkınca, travmatik bir şekilde yerle bir olmuştur. Ve babalar, önce oğulları için işkencelerde, sonra mahpus kapılarında ve nihayetinde kendi elleriyle oğullarını toprağa verdikleri mezarların başında, derin duygusal yarılmalara ve oğullarından miras siyasi bilince sahip oldular.

Solîn’in kocaman mavi gözleri, bize Kürt devriminin kadın ışığını yansıtıyor biraz da. Artık mücadelenin içindeki kadın varlığını, kızlarından ayrı düşmüş kadınların öykülerini özetliyor. Dağdaki kadınların, çocuklarından ayrı mahpuslarda mücadele eden kadınların gerçekliğidir o gözler.

Solîn’in annesiyle olan ilişkisi, Kürdistan’daki kadın devriminin özetidir. İki çocuklu bir annenin, kendisinin, çocuklarının, ailesinin geleceğini, toplumsal geleceğinin içinde kurgulamasıdır.  

Solîn beş yaşındaymış. Beş yaşında bir kız çocuğunun hayata kattığı güzelliği iki kez yaşamış bir babayım ben.

Nevzat Çelik’in “Yağmur Yağmasaydı” şiirinde ilk rastlamıştım Şilan ismine.

“kalbimin haritaları karıştı/birbirine çıkmıyor yolları

ne izin var yırtılan gecede/ne kederimde tutunacak bir dal

hoşça kal Şilan’ın annesi/babası kardeşi ülkesi/hoşça kal”

Ve o gün, daha Şilan doğmadan 9 yıl önce, kızımın ismini koymuştum.

30 yıllık bir savaşın ateşinde, çocuklarını toprağa veren anne-babaların, anne-babalarını mahpus kapılarında bekleyen çocukların coğrafyasında, çekirdek aile saadetleri buruk bir suçluluk duygusuyla yaşanır.

Savaşın, ölümlerin, parçalanmış ailelerin gölgelediği topraklarda, herkes kendi payına düşeni alır elbette. Çocuklara mumlu, pastalı, maytaplı, balonlu yaş günü partileri düzenlemek, şımarık bir vurdumduymazlık hissi verir insana.

Bir çatışmada öldürülmüş oğlunun ayaklarında çorap olmadığını gören bir anneden söz edilir. O gün bu gün, durmaksızın çorap örüyor, gece gündüz.

Solîn beş yaşındaymış. O annenin ördüğü bir çorabı ulaştırabilsem ona. Pembeli, incikli boncuklu bir pastayla kutlasak doğum gününü. Annesiyle, babasıyla kucaklaşsa doyasıya.

Beş yaşındaymış. Beş yaşında bir kız çocuğunun gözleri, gülüşlerle, ağlamalar arasında gider gelir. Bir an annesini görmese, buğulanır o gözler. Bir sarılışla, ışıl ışıl gülüşlere boğulur.

Solîn’in kocaman mavi gözleri, bu savaşın irkilten gerçekliğini anlatıyor bize. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Lokman Ergün Arşivi