M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Unutmak en büyük düşmandır

Unutmak en büyük düşmandır

Diyarbakır Milletvekili, AKP’nin Kürt kökenli Bakan’ı mehdi Eker galiba üzerinde hiç düşünmeden ya da sehven, kim bilir beklide bilinçli olarak “Diyarbakır Cezaevi yıkılarak okul yapılacak” dedi. Oysa Eker, bu cezaevinin Kürtler için ne anlama geldiğini iyi biliyor.

Bu sözü sarf ettiği günün gecesinde CNN Televizyonunda bir program izliyordum. Son dakikalarında ancak ulaştım. Dikkatimi çekti pür dikkat isledim. Konu ABD’de köle ve sahip döneminden kalma bir çiftlikte çekimler yapılmıştı. Kölelerin hayvan bile bağlasan kalmayacağı kötü tahtadan baraka evler ve sahiplerinin kaldığı gösterişli, mimari şaheser konaklarını gösteriyordu.

Program yapımcısı ve sunucusu köleler için kullanılan evlerin olduğu gibi bütün çirkinliğiyle hala ayakta duruşunun tiksindirici verici bir manzara olduğunun bilincinde olduğunu ifade ettikten sonra “Geçmişten utanç verici bir manzara olarak görebilirsiniz. Ama bu barakalar yıkılırsa geçmişte yaşadığımız bu utanç unutulacak. Unutmak ise en büyük düşmandır” diyordu.

Ne güzel söylenmiş bir cümle “ Unutmak en büyük düşmandır” Tarih bir hafıza ise ve bu bilgileri hafızadan silmek istiyorlar ise yanılıyorlar. Gerçekler ile yüzleşerek geçmişteki yanlışlıkların acıları, utançları hafifletilebilir. Marifet bu cezaevinde işkence görmüş, ölmüş, sakat kalmış insanların yaşadığının üstünü örtmek değildir.

Vahşetin yaşandığı, işkencenin yaşandığı, onlarca insanın can verdiği, yüzlercesinin sakat bırakıldığı, binlercesinin hayatını kararttığı bu zindanların unutulması mümkün değil. Kürtlere bilinçli olarak zulmün merkezi, dünyada eşi benzeri olmayan okul görevi yapan bir yerdi. 12 Eylül’ün toplumda yaptığı tahribatın en açık kanıtı ve delilidir. Burası unutulmaması ve geçmişle hesaplaşma kültürü başlatmak, bir daha böylesi bir teşebbüste bulunmaması için okul yapılamaz.

Dedeleri, babaları, kardeşleri, amcaları, ablaları, dayıları, anneleri, teyzeleri, yeğenleri, halalarının zulüm ve işkence gördüğü yerde çocuklar nasıl eğitim yaparlar? Burası kölelerin evleri gibi Kürtlere bir dönem yaşatılan dramı hatırlatmak, geçmişte yaşatılanları unutturmak, en büyük düşmanı beslememek için burası müze yapılmalıdır.

Kürt açılımında Kürtlere bir jest yapılmak isteniyorsa 12 Eylül Askeri darbesi ardında tarifi imkânsız işkenceler ile kötü bir şöhrete sahip ve Dünya’nın en kötü ilk on cezaevi içinde yer alan bu ibret vesikasının ( ki hala öyledir ) toplumun unutmaması için aslına uygun bir jest olarak durduğu yerde muhafaza edilmelidir.

DİYARBAKIR ZİNDANLARINDA NELER OLMUŞTU

 

Faşizm her zaman beden, akıl, insan ve düşünceye saldırmıştır. Diyarbakır zindanlarında bir kere değil, bin kere bir insanı nasıl öldürürsün tatbikatı fiili olarak Kürt insanlar üzerinde Diyarbakır zindanlarında gerçekleştirilmiştir.

 

Diyarbakır E namı değer 5 Nolu Cezaevinde 1980 – 1984 yılları arasında 12 Eylül darbesi süresince cezaevinde tutulanlara yönelik insanlık dışı uygulamalar gerçekleştirilmiştir.  

 

Bir örnek; tutuklular Cezaevinde “Co” isimli köpeğe muhataptılar. Co’ya tekmil veriyorlardı. Örneğin çok yüksek ve topuk sesiyle “ Emret Komutanım” derlerdi. Co, tekmili beğenmezse havlıyor ve tutukluya insanlık dışı ceza başlıyordu. Ne gibi? Bir avuç bok alınıp ağzına atılması gibi. Ağzında bu pislik ile hazır ola geçilerek öylece saatlerce durduruluyordu.

 

Bunlara maruz kalan Felat Cemiloğlu tüm dişlerini bir arkadaşına iple çektirir. Çünkü dişlerini bok izinden temizleyememe hissini bir türlü içinden atamamıştır.

 

Bu cezaevinde insanların arkalarına cop sokulması sıradan bir uygulamaydı.

 

Diyarbakır cezaevinde tahammül ötesi işkenceler yapıldı. İnsanlara havalandırma da bile gökyüzüne baktırılmamıştı. Burası tam adıyla bir işkence okuluydu. Örnekleri daha fazla sıralayarak içinizi karartmak istemem.

 

 

PEKİ, BU CEZAEVİ NE YAPILMALI?

 

Diyarbakır Cezaevi, namı değer işkence okulu yani Zindan ne yapılmalı? Öyle Mehdi Eker’in ileri sürdüğü gibi okul yapılarak üzerine sünger çekemeyiz. Bu cezaevinde dünya yüzünde eşi zor rastlanan insanlığa karşı suçlar işlendi. Türkiye’nin ve Dünya’nın ibret alması için 1980 – 1984 versiyonuna uygun dönüştürülerek müze yapılmalı ki; Orhan Miroğlu’nun  “Burada veremden, işkenceden ölen arkadaşlarımın adlarını fotoğraflarıyla beraber cezaevinin her yanına asmak istiyorum” dileği yerine gelebilsin.

 

Diyarbakır zindanlarında Kürt insanına reva görülenleri unutmamak için o zindanlar olduğu gibi, hatta zindanların işkence hane ve ölüm okulu olarak kullanıldığı hale getirilerek müze yapılmalıdır.

 

Nazilerin en büyük Toplama Kampı olan Polonya’daki Auschwitz-Birkenau nasıl 2. Dünya savaşında yok edilenlerin anısına olduğu gibi korunduysa, Diyarbakır zindanları da öyle korunmalı. Ve bu müze zindana Kürtler arasındaki ünlü ismi ile “ 5 Nolu Demokrasi ve İnsan Hakları Müzesi”, “Diyarbakır Dehşet Zindanları”  ya da “ İşkence Müzesi” adını vererek Kürt bir mimardan her gezenin aklında asla çıkmayan bir stille yapılmalı. “Kürd tarihinin hafıza zindanı.” her ne derseniz deyin ama burayı mutlaka bir müze olarak tarihe mal edelim ki, bin yıl geçse bir daha kimse böylesi bir eyleme kalkışmasın.

 

Kürt çocukları burada yapılacak bir okulda değil, burada yapılan bir müzede bir dönem buralarda yaşananları görüp bin yıl bile geçse unutmamaları için, hangi hücrelerde hangi insanlık dışı zulüm ve işkenceler ile insanların karşı karşıya kaldıkları görmeleri, unutmamaları için aynen vahşetin yaşandığı gün gibi dizayn edilerek bırakılması önemlidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi