Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Gevşek açılım

Gevşek açılım

“Kürt Açılımı” adıyla başlayan bir dizi siyasi reaksiyonun başladığı bir sürece girmiş bulunmaktayız.

Çünkü hükümet bu yönde girişimde bulunurken çalışmanın hukuki çerçevesini henüz açıklamamış, sadece kamuoyundaki tartışmalar ile sürece bir kapı açmak istemiştir.

Bundan da anlaşılıyor ki bu açılım uzun soluklu bir zamana yayılacak ve belki bir başka seçim dönemine ya da hükümete kadar uzayacaktır.

Aslında bu süreçteki esas açılım şifresi Anayasanın 3. maddesinde saklıdır!

Bu madde revize edilmelidir, yoksa tartışmalar ve atılacak olan adımlar buz kalıba yazılmış prensiplere dönüşür.

“MADDE 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir...”

Hukuki alt yapı sağlanmadan TRT Şeş gibi naylon adımlar atmak ya da Kürt dili ve kültürünün önündeki engelleri kaldırmaktan tutun da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illere yerel yetkiler vermek gibi pek çok adımı antrenman niyetine masaya yatırarak beyin jimnastiği yapmak Kürtleri tatmin etmez.

Kendi ülkesinde iç barışı sağlamak ve ülkesinin demokratik standardını yükseltmek için atılmış gibi görünen bu girişimin güven verebilmesi ve Kürtleri vatandaşlık çerçevesine oturtması için önce hukuki düzenleme şarttır.

Etnik ve din eksenli milliyetçiliğe karşı olduğunu belirten başbakan, demokratik açılım kavgası verdiklerini ve Kurdistan’da askeri, siyasi problemlerin yanı sıra ekonomik sorunların olduğunu, bu sorunu en aza indirgemek için bölgeye 13.5 milyar lira yatırım yaptıklarını söyleyerek kültürel özgürlüklere açılımdan çok “ekonomik kalkınma” taraflı açılım düşündüğünü hissettirmiş ve Başbuğun son muhtıravari konuşmasından sonra da yaptığı basmakalıp konuşmayla açılımın oyalama, süründürme ve eritme amaçlı bir girişim olacağı kuşkusunu yaratmıştır.

Bu girişimlerin daha önceki hükümetler tarafından da “ekonomik paket” gibi gösterilerek ortaya atıldığını biliyoruz. Ancak denilebilir ki bu sefer konu daha ciddi bir şekilde toplum gündemine girmiş olup çözümden yana umut vermektedir.

Aslında oyalama taktiklerinin altında yatan esas korku da “bölünme paranoyasıdır.”

Bölünme zaten gerçekleşmiştir!

Nasıl mı?

Kendi halkıyla savaşan bir ordu ya da devlet fiilen bölünmüştür.

Kendi vatandaşına vatandaşlık duygusunu benimsetememiş devlet zaten bölünmüştür.

Birlikten yana çağdaş bir hukuk oluşturulmamışsa bölünme kaçınılmazdır.

Etnik temele dayalı politikalar yapılmasın ve açılım etnik temelde ele alınmasın deniyor!

Devletin dayandığı üniter yapıda etnik kökene dayalı politika yok mu yani?

Devleti tek ırk temelinde yapılandırma çalışmaları etnik kökene dayalı politika değil de nedir?

Kendi vatandaşlarına eziyet ediyorsan, ayırımcılık yapıyor ve vatandaşlıktan çıkarıyorsan ulusal birliği sağlayamazsın.

Halktan soyut bir devlet veya rejim demokratik açılımda samimi olabilir mi?

Nitekim Genelkurmay başkanının muhtıra gibi konuşması bu ülkenin askeri bir cumhuriyet olduğunu ve sivil giyimli parlamenterleri hatta sivil parlamentosu olduğunu ama siyasetin askerlerin vesayetinde yürütüldüğünü biraz daha aşkera/deşifre etmiştir.

Demokrasilerde asker cumhuriyeti korumak bahanesiyle siyaset yapmaz, sınırları korur.

Cumhur kendi kendini yönetme yetkisine sahiptir. Ancak bizde bu yetkiyi asker kullanır.

Ülkede sorun varsa da cumhur çözmeli, asker değil.

Sorun mu var?

Evet, cumhuriyet kurulalı beri sorun var!

Üniter yapı bize sorun yaratıyor!

Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürtlerle masaya oturup kurtuluş savaşı planını yaparken “ Üniter bir devlet kuracağız, adı Türkiye Cumhuriyeti olacak ve Kürtleri/sizleri inkar edip imhaya çalışacağız” mı dediler, acaba?

Hayır, ortaklı temeleinde Osmanlıdaki kadar özgür olacaklardı.

Ama…

Kurtuluş savaşı sonrasında Kürtler ihanete uğradılar.

Kürtler aldatıldıklarını yeni yeni anlamaya başladılar.

Aldatılmışlık psikozu Kürtleri topyekün sarınca sorun daha da büyüyecektir.

Bir sonraki nesil bu tartışmalar içinde büyüyerek bu yönde tavır alacaktır.

Bu iç savaşı körükleyecektir!

Savaşı kimler sever?

Savaştan para kazananlar ve bu oyunu sevenler!

Savaşı isteyen dinozorlara  karşı bugün açılım günüdür.

- Açılım mı gerekiyor?

EVET!

O zaman ülkeyi sivilleştirmekten başlamalı, yoksa her demokratik girişim askerin tepkisiyle karşılaşacak ve toplum statükocular tarafından susturulacaktır.

- İki kurucu halk arasında eşitlik mi sağlanacak?

O zaman Türk’ün sahip olduğu ayrıcalığa Kürtler de sahip olacak.

Kürtler sadece, askerlik yaparken, vergi verirken, mülkiyet sahibi olurken, kamuda görev alırken,  tarla sürerken, balık tutarken eşit, ama askeri komuta kademesinde, inançlarında ve kurumsallaşmada (eğitim, yayın, sivil tp.örg... vb gibi.)! eşit değildirler.

Ha, ne mutlu Türküm ve hanifiyim dediğiniz zaman biraz daha eşit olursunuz!

İnanç dedim de, sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum.

Aydın’da ikamet ederken babam bizi ziyarete gelmişti.

Cuma günü camide namazda otururken işaret parmağını büktüğü için birinin tepkisine maruz kaldı. Adam, babama niye parmağını büktün?” diye sordu.

Babam, bizde şahadet kelime okununca parmak açılır, sonra da bükülür”. dedi.

– Siz ne oluyorsunuz yani?

- Şafi mezhebi.

– Bak amca, seni bu camide bir daha görürsem parmağını kırarım! Dedi.

Sistem Türk İslam sentezi kapsamında Hanefiliği örgütledi.

Neymiş efendim, Ebu Hanife Türk’müş?

Yalan! Ebu Hanife Horasanlı bir Kürt ailedendir.

Kürt ya da Türk olması önemli değildir, Fars da olabilir. Ama üniter yapılanma devleti Türklük temeline dayandırdığı için, toplumsal değerlerde de Türklük arandı.

Bu demektir ki etnik ve din temelli siyaset bizzat devletin Turancı şövalyeleri tarafından yürütülmektedir.

Kürtlerin yaptığı siyasette bunu aramak yanlıştır.

Artık kem-küm ya da kart-kurt demenin faydası yok.

Cin şişeden çıktı ve geri girmeyecek.

Ya hero, ya mero...

Açılım, muhataplarınca masada görüşülürse güven verir.

Açılım, amasız bir eşitlik sağlayacaksa barış sağlanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
23 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi