M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

KCK, AKP, HES ve Çevre Soykırımı

KCK, AKP, HES ve Çevre Soykırımı

Gazeteler yazdı, Televizyon haberler yaptı; Diyarbakır’daki davada ilginç, ilginç geldiği kadar komik ve hatta gülünç gelen KCK yöneticileri Hasankeyf İlçesi’ni sulara boğacak Ilısu Barajı’na karşı Avrupa’da lobicilik, diplomasi yapmışlar iddiasıydı.

Söz konusu davanın bu iddiasını Kürt siyasetçilerinin şahsında biz Hasankeyf’e gönül verenleri korkutma, sindirme, caydırma, susturma yöntemi olarak algıladım.

Niye mi? Sayın Başbakan’da Mardin Ilısu köyü konutlarının açılışında ne dedi “ Hasankeyf için Ilısu’ya karşı çıkanları tuzak ve tezgah içinde olmak” ile itham etmedi mi?

O zaman Sayın Savcıların işini kolaylaştırmak için buradan ihbar ediyorum. Medeniyetler şehri, tarih ve kültür beldesi Hasankeyf ‘in sulara boğdurulmaması için değil KCK’nın PKK’nın bile esemesinin okunmadığı 1968 yılından beri bireysel çabalar ile 42 yıldır mücadele veren benim gibiler içinde bir örgüt adı bulup soruşturma açsalar iyi ederler diyorum.

İddiaya göre Ilısu’ya karşı lobicilik yapmak suç.

 Sayın savcılar benim ve benim gibi yazarlar, aydınlar, sivil toplum kuruluşları, çevreciler, tabiat ve tarih seven dernek ve yöneticileri hakkında da dava açmalı.

Bir başka ihbarım daha olacak Sayın savcılara.

Halen iktidarda olan AKP mensupları içinde dava açmaları gerekiyor.

Neden mi?

Çünkü Hasankeyf’in kurtarılması ve Ilısu baraj sularının altında boğulmaması için bugüne kadar Hasankeyf ile ilgili yazılmış tek kitap olan “Hawar Hasankeyf’in Çığlığı” kitabıma BDP’li Belediye ve yöneticiler sahip çıkmazken AKP’nin Belediyesi sahip çıktı.

Yetinilmedi, AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı kitaba sahip çıkmakla kalmadı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü bu kitabı Türkiye’deki bütün kütüphanelere ulaştırmak için satın aldı. Bakanlık ve bağlı kurumları da bu fiili işlediğine göre onların hakkında da lobicilik ve diplomasiye iştirak iddiası hazırlanıp dava açılması gerekmez mi?

Evet, Kürtler sıradan yasal bir eylemde bulunsalar bile savcılar ne yapıp edip aleyhlerine kullanılacak cezai müeyyide buluyorlar.  Sıradan bir sivil toplum eylemine destek olma bile suç unsuru yapılarak siyasiler suçlanabiliyor ve Türk medyası da çok önemli bir iddia varmış gibi ballandıra ballandıra sayfalarına ve ekranlarına taşıyorlar.

Hani Avrupa’da lobicilik yapmakla kalmış olsalar neyse, kredi verilmemesi için birde diploması yapmışlardı. Eh bu kadar büyük bir suç cezasız kalmamalıydı.

Bu iddia bu soruşturmaya neden girdi biliyor musunuz? Başbakan Batman’da 2 kez, bir sefer de Kızılcahamam’da 3. sefer tarihi kent Hasankeyf kurtarılacak sözünü verdikten sonra çark etti. Başbakan karşı çıktığına göre ve resmen “SİT” alanı ilan edilen ilçe göz göre göre yasalar çiğnenerek sulara boğdurulmak istenen karara karşı sıradan vatandaşların, çevrecilerin, sivil toplum kuruluşlarının tepkisini sindirmek gerekirdi.

Savcıların bu gelişmelerin önüne bir set çekmek için uzun zamandır formül arıyorlardı. Ve KCK davasıyla bir yol buldular. O da Ilısu Barajı’na karşı çıkışı yasa dışı göstermek için KCK davasına yamalayarak Ilısu karşıtlarının gözünü korkutmak ve gözdağı vermek için kendilerince önemli bir kanıtı devreye koyuyorlardı.

Kürt siyasetçileri önce köylerde propaganda yapmışlar, sonra da Avrupa’da lobicilik ve diplomasi yapmışlar. Hatta topladıkları paralar ile bu etkinliği geliştirmişler. Yetmiyormuş gibi Belediyeler de bu konu için para vermişler. Ve gördüğünüz gibi bu sıradan demokratik tepki bile savcılar için suç unsuru olmaya yetmiş artmış bile.

AKP’NİN HES ADALETİ

Savcıların bu yaklaşımından cesaret alan AKP tabiat ve tarihe karşı öylesine bir tavır almaya başladı ki adeta “AKP’nin HES Adaleti” diye yeni bir kanun dışılığı Meclis çoğunluğuna güvenerek yasalaştırmak istiyor.

İkizdere’deki HES’i durduran SİT kararına karşı AKP hükümeti jet yanıtla SİT alanlarını yeniden düzenlemek için bir tasarı hazırladı. Bu yeni tasarı tabiat ve tarihe katliam yapmak için zemin hazırlanıyor. Çıkartılacak yeni karara göre karar verecek kurulda 4 akademisyen ve 2 STK temsilcisinin yanı sıra 14 üyesi bürokrat olacak. Yani iktidar, egemenler, hükümet ve rantçılar ne isterse emir eri gibi evet diyecek bir kurul oluşturuluyor. Tasarı yasalaşırsa Türkiye coğrafyalarını HES’ler dolduracak, tabiat, vadi, canlı, cansız ülkedeki bütün güzellikler, on bin yıllık medeniyet, tarihler yok edilecek. Sınırsız yetkiyle donatılmış Avrupa müktesebatında olmayan bir kurul oluşacak.

Meclis’e sunulan söz konusu kanunun adına bakar mısınız? “Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı.” Bu kanun tabiat ve biyolojiyi koruma mı, korumama kanunu mu içeriğine ve üyelerine baktığınızda, Çevre Bakanı ve Başbakan’ın İkizdere’nin SİT alanı ilan edilmesine gösterdikleri tepki bize yeterince mesaj veriyor.

Bu yasa tek kelime ile Anadolu tarihine vurulmuş en büyük doğal yıkım kararıdır. Bu kanun meclisten geçerse yetki bağımsız kuruldan Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı’nın başkanlığına geçecek ki, kurda kuzuyu emanet etmek gibi bir şey olacak.

Bu kanun ile özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, yabani hayvanları koruma alanları, orman rejimi alanları, tarih ve kültürel anıt ve eserlerin tamamının yok edilmesi enerji adı altında HES’lere boğdurulması demektir.

Türkiye dünyada en fazla hidroelektrik santralleri yapan ülkedir. Bu yaklaşımı ile uluslar arası ihlalleri de yapan tek ülke. Söz konusu tasarı AB kriterlerini içermiyor. Bu yasa ile çevrenin bütün yetkileri bir tek kurulun eline verilmek isteniyor. Bu Türkiye’den başka hiçbir ülkede olmayacak sınırsız bir uygulama olacak.

Oysa mevcut Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları bağımsız ve kimseden talimat emir almayan özerk sivil toplum kuruluşlarıdır. Oluşturulmak istenen yeni kurul iktidarların, hükümetlerin ve getiri peşinde koşanların kurulu olacaktır.

Nitekim Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Meclis’e sunulan tasarıyı savunurken gerçek niyetini “ Yeşilin olduğu yerde bir baraj yapmazsak ( bende bir kelime ekleyeyim ‘tarihin ve kültürün olduğu yere’ de ) o zaman suyun her bulunduğu yerde baraj yapılmaz. İkizdere vadisi de usul ve esas yönünden yeniden incelenecek “ diyerek konuyu çarpıtarak gerçek niyetini ortaya koyuyordu.

ÇEVRE SOYKIRIMI OLACAK

Bütün bu gelişmeler üzerine çevreciler, tarih savunucuları, tabiat severler ve coğrafyanın tahribatına karşı çıkan çevreler söz konusu kanun taslağına karşı Çevre soykırımına karşı göz yummamızı kimse bizden beklemesin. Hükümetin HES konusuna yaklaşımı ile AB uyum yasaların çöpe atıldığını AKP’nin kendince bir HES Adaleti uyguladığını, Türkiye’nin doğasının, tarihinin ve biyolojik çeşitliliğinin yok edilmek istendiğini. SİT alanı ilan edilen yerlerin “SİL BAŞTAN” ele alınarak ülkenin coğrafyası ve tarihi, kültürü ve turizmini tahrip edeceğini artık herkes görüyor.

Bu tasarı ülke için büyük bir tehdit unsurudur. 2010 yılında Türkiye genelinde işletme halinde 187 HES var. Yetmiyormuş gibi 138 HES daha yapılmak isteniyor. Bu yaklaşım toprak ve su dengesini tahrip etmektir. Biyolojik çeşitliliğin tamamen yok edilmesi demektir. 2 milyon insanın göç etmesi demektir. Ciddi sosyal patlamaların ve maliyetler olacak demektir.

Duyarlı her birey, sivil toplum kuruluşu, aydın, yazar karşı çıkmalı. HES karşıtı fikirlerimizi tehditle vesayet altına almak istiyorlar. Militarist bir “asker – devlet “ ideolojik “ emir – komuta “ çizgisi ve yargı yoluyla sesimizi susturmak istiyorlar. Ama Türkiye değişiyor. Artık geçmişin yasaları, tabuları, suçlamaları ile bizi sindiremezler. Yasalar çizgisinde hakkımızı sonuna kadar arayacağız.

Değilse ülke HES ve barajlar ile dolacak. İklimimiz, ekolojik (çevre) dengesi, tabiat bitki ve hayvan türleri, bunların belli popülâsyonları; tarihimiz, kültürümüz yok edilecek. Özal şahıslara ait mülkiyetler istekleri dışında kamulaştırılacak. SİT alanı Kültür ve Turizm Bakanlığının elinden alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına verilecek.

Bu durum Anadolu’nun ölüm fermanının imzalanması demektir. Anadolu’nun açık bir hapishane, vadi ve tarih yerlerine kelepçe vurulması demektir. Tarihin, kültürün, tabiatın, çevrenin çökmesi, kamu yararının yok olması, binlerce hektarlık alanları ile İkizdere, Munzur, Hasankeyf vadilerin; ÜNESCO tarafından evrensel doğa ve tarih olarak kabul edilen yerlerin yok edilmesi demek olacaktır. Bizden söylemesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi