M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Eşitlik ve Dil

Eşitlik ve Dil

Daha öncede yazmıştım. Rahmetli annemin okuma yazması yoktu yani ümmiydi. Ancak bir alimin eşi, tahsilli çocukların annesi olması onu kendisini yetiştirmesine yetmişti. Örneğin 200 yıldır can yakan “Kürd sorunu” ile ilgili sohbetlerimizde iki kelimelik çarpıcı ama gerçekçi bir çözüm formülü vardı.

Annem kendisini ifade edecek kadar Türkçe bildiği halde bizler ve onun yanında büyüyen torunları ile asla Türkçe konuşmazdı. Sohbetlerimizde Kürdçe olarak şunu söylerdi: “ lawo em zımane xwe u wekhevi di xwazin.” Türkçesi “oğul biz dilimizi ve eşitlik istiyoruz.”

Bir süre önce CHP, Avni Özgüler, Leyla Zana üzerinden yaratılan gündemler ile Kürd sorununun çözümü için oluşturulan umut ışığı ne yazık ki çok hızlı eriyerek kayboldu.

Gerçekte ise siyasetçilerin gündem yaratması, medyanın da onlara çanak tutmasından başka bir şey değildi. Nitekim takip eden günlerde, süren operasyonlar, yapılan açıklamalar; en önemlisi hak olan mitingi engellemek için polis gücünü kullanarak halkın seçtiği vekilleri cop dayağından geçirmek, yerlerde sürüklemek; gaz bombasıyla sakatlamak, gözlerine tazyikli su sıkarak retinasına zarar vererek gerçeğimizle yüzleşmemize yetti arttı bile.  

 Oysa silahların susması, sorunun can alıcı olmasından çıkmasının yolu demokrasidir. Demokrasi bir tabiat, bir doğa olayı gibi Ortadoğu coğrafyasını sarmış durumda. Türkiye kendisini bu gelişmelerin dışında tutamaz. İçişleri Bakanı halkın seçtiği Milletvekillerine her ne kadar “zavallı” diye hakaret etse de gerçekte onları değil, kendisini küçük düşürmekte ve yükselen olumlu gelişmenin önüne de kesmektedir. Gerçek annemin yıllar öncesinden ifade ettiği iki kelimede saklıdır; “Zıman” (dil) ve “wekhevi” (eşitlik) hepsi bu.

Leyla Zana’ya bir açıdan katılıyorum. Erdoğan 10 yıllık iktidarı süresince kısmı iyileştirmelerle bazı adımlar attığı doğrudur. Ancak palyatif, geçekçi ve samimi olmayan yöntemler çözüm getirmiyor. “Kürdçe seçmeli ders” demediler mi? Dediler. Sonuç, bir ay sonra “hazır değiliz gelecek seneye ertelendi” dediler. Tıpkı Üniversitede “Kürd Dili ve Edebiyatı” yerine “yaşayan diller” ucubesi gibi. Tıpkı yıllardır yayın yapan TRT Şeş (6)’nın hala bir yasası, bir tüzüğü, bir yönetmenliği olmaması gibi.

Nitekim Kayapınar Kaymakamlığının Belediye Meclisinin Parklara verdiği çoğu Kürdçe ismin iptali için Diyarbakır 1. idare Mahkemesine açtığı davada mahkeme başta “Cegerxwin” olmak üzere aralarında Berfin (kar tanesi), 33 Kurşun, Ciwan(Genç) gibi 19 parka verilen ismin iptalini kararlaştırması rahmetli anacığımı ne kadar haklı çıkartıyordu.         

Daha acısı din kardeşliğini yıllardır dile getiren Diyanet’in aylık dergisinin kapağında Ramazan ayı nedeniyle güya barış mesajı için Katalanca’dan Latince’ye ( ki Latince artık sadece TIP dilinde kullanılıyor), Baskça’dan Lehçe’ye 44 dilde selamlama yapmışlar.

Ancak bu kadar derin düşünen Diyanet ne hikmetse bu ülkede yaşayan 20 milyon Kürd vatandaşının dili olan “Kürdçeye” yer vermemiş. Diyanetin savunması güldürücü. Google’de yokmuş. Oysa arka bahçe oluşturmak için atadıkları bin Meleden herhangi birini arasalardı diyanete Kürdçe selamlamanın “slav” olduğunu söylerlerdi. Tabii iyi niyet varsa.

Meğer annem boşuna “zıman” (dil) ve “wekhevi” (eşitlik) dememiş. Diyanet bile ayrımcılık yaparsa sorun nasıl çözülür? Oysa insana son derece önem veren dinimiz baskı ve zor altında olmayan bir hürriyet vaat etmiş. Kişinin eşitlik hakkı dinimizin vazgeçilmezidir.

Eşitlik konusunda Kur’an-ı Kerimde insanların Allah katında ölçünün sadece takva olduğu; bunun dışında kimsenin kimseye karşı üstünlük iddiasında bulunmayacağını bildiren dinin diyaneti görmüyor da ümmi annem görüyorsa çok önemli bir sorunumuz var demektir.

Siyasiler, aydınlar sözüm ona sorunu çözmek için çabalıyorlarmış. Nasıl? Bir hakim çıkıp aldığı bir karar ile Kürdçe isimleri yasaklayabiliyorsa siz hangi şartlarda okullarda Kürdçe seçmeli ders, üniversitede Kürd Dili ve Edebiyatı bölümü açabileceksiniz. Bu asırda bu halkı aldatmak, oyalamak, kandırmak; hatta 25 milyon Kürdü çocuk yerine koymak ya da onlarla dalga geçmek ile Kürd sorununa nasıl çözüm üreteceksiniz?

Suriye’de Şam ve diğer şehirlerinden başkaca bölgelerde de çok önemli gelişmeler oluyor. Ama Türk medyası ısrarla görmüyor. Dünya ve Kürd medyasında manşetlere çıkan “Kürdler Kobani, Afrin ve diğer Kürd şehirlerinde yönetime el koydu” haberleri Türk medyasında tek kelime yer bulmadı. Mızrak çuvala sığmayınca 4 gün sonra lütfen bazı gazeteler genelde internet ortamında tehlikeli gelişme olarak görmeye başladılar.

O çok özgürlükçü, demokrat, her gün Kürdlerin para verip okuduğu “Taraf”  gazetesi bile onlarca görüntülü twitter, facebook ve ajans haberlerini görmeme, duymama konusunda o da günlerce direnç gösterdi. Gazetenin son 4 günlük nüshalarına bakabilirsiniz.

Ancak ok yaydan, cin şişeden çıktı. Türk kamuoyuna medya ne kadar bilgi vermese de; hakimler ne kadar Kürdçe dilini yasaklasa da; polisler Kürd halkının oyları ile seçilen milletvekillerini ne kadar dövse de, Bakan Kürd milletvekillerine ne kadar hakaret etse de; Kimliklerine bakılarak Kürdler sokak ve karakolda ne kadar işkence görse de Ortadoğu’da başlayan bir demokrasi hareketi giderek yayılmaktadır.

1789 Fransız ihtilalı gibi geç tutabilir, ama tutacaktır. Eminim Arap aleminde olmayan ama bizde olan demokrasinin kırıntısı bile daha fazla kardeş kanı dökülmeden er ya da geç annemin çok arzu ettiği “zıman” (dil) ve “wekhevi” (eşitlik) Araplardan önce Türk baharı olarak bu ülkeye gelecek ve bu kan duracaktır. Eminim “Roboski” (Uludere) katliamıyla ilgili fiili tutum ve KCK diyerek on binlerce Kürdün suçsuz içeri atanlar bir gün yaptıklarından pişman olarak bu milletten özür dileyecekler.

Çünkü Kürd sorununu çözümü annemin söylediği iki kelimede özetleniyor. Dünyanın her yerinde; Arjantin’den bir zamanların Bulgaristan ve Romanyasına; Avrupa’da İngiltere’de IRA, İspanya’da dikta rejimleri ve akabinde Bask; 1942 İtalya faşizminin değişmesi. Son bir yıldır baş gösteren “Arap Baharı” ile Libya, Mısır, Cezayir ve son olarak Suriye’de olanlar rejimlerin demokratikleşme talepleri büyük bir hızla yayılıyor.

Türkiye’de ise asla olmadı/olmuyor, olmayacak demek istemiyorum. Sivil ya da askeri Milli Güvenlik vesayet sistemi toplumu, kitleleri, kamuoyunu daha ne kadar zapturapt altına alabilecek ki? Eğer almaya devam ederse ne demokrasinin gelmesini ne de Kürd sorunu ve şiddetin bitmesini kimse beklemesin diyerek umutsuzluk yaratmak istemiyorum.

Ancak 30 yıllık çatışmalar ile yetinmeyip ya Irak gibi, Suriye gibi, Libya gibi bir birimizi iyice tüketeceğiz; ki Allah korusun derim. Ya da annemin iki kelimelik söylemini siyasiler çözmeye cesaret edecek biri çıkar ve dipsiz savaşın sonu gelecek.

Kürdler Kur’an da zikredildiği gibi sadece eşit olmak istiyor. İstedikleri tek şey Türklerin sahip olduğu bütün haklara sahip olmak. Ne yazık ki, bizi yönetenler buna cesaret edemiyor. Anlaşılan tek başına iktidar olmak da çözümü gerçekleştirmeye yetmiyormuş.

Annemin neden “wekhevi” (eşitlik) dediğini bilmem anlatabiliyor muyum? Kürd sorunu “eşitsizlik” sorunudur. Eşitsizliği park ismini bile kabul etmeyen zihniyetin mahkeme kararları ile ortaya çıkan yaklaşımını bariz olarak yaşıyoruz. Bu şekilde Kürd sorununun çözümünü beklemek hayalcilik olmaz mı? Lütfen gelin annemi dinleyin ve bu sorunu çözün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi