İbrahim Genç

İbrahim Genç

Kürtçe tartışmaları: Lehçe

Kürtçe tartışmaları: Lehçe

Diller, onu konuşan halk tarafından merkezden uzağa kendi doğal gelişimi içinde yayılma gösterir. Dilin konuşma alanı genişledikçe insanlar arasında büyüyen zaman farkı ve değişen mekanın farklı nitelikleri; beraberinde dilde fonetik değişmeler ve kırılmalar yaratmıştır. Fonetik (sesçil) alanda başlayan değişim zamanla morfolojik değişikleri de beraberinde getirerek merkez dilden uzaklaşmaya neden olmuştur. Bununla beraber dili her yönüyle inceleyen dil bilim, merkez dilin (Kök dil) içinde ortaya çıkan farklılık-değişimleri de inceleyerek sınıflandırmalar yapmıştır. Bugün her dilde meydana gelen değişiklikler üzerine dillerin köken-yapı sınıflandırmalarının yanında "lehçe-şive" gibi alt sınıflandırmalar da yapılmıştır.

Buna göre dünya dilleri, yayıldıkları coğrafyada aynı kökten gelseler de farklı lehçe ve şivelere ayrılmışlardır. Fakat bu durum; söz konusu lehçe ve şivelerin bir merkez dilden olmadıklarını göstermez. Çünkü dil bilim kurumsallaşmadan önce insanlar kendilerini ve dillerini mensubu bulundukları boy / aşiret/ aile ile adlandırırken bugün bu adlandırmaların üstünde genel dil bilim kurallarına göre sınıflandırmalar yapılmıştır.

Bu genel bilgiler ışığında Kürtçenin lehçeleri üzerine tartışırsak ortak bir algıda buluşmamız daha kolay olacaktır. Çünkü günümüzde artık Kürtçenin kabul edilmesi, beraberinde Kürtçeye dair başka politikaların devreye sokulmasına neden oldu. Bu politika; Kürtçenin lehçeleri arasındaki farklılıkların abartılarak lehçelerin genel dilden koparılarak ayrı bir dil olarak değerlendirilmesi amacını taşıyor.

Özelikle Türkiye’de bu politikanın bilinçli-bilinçsiz bazı Zaza (Kırd, Kırmanç) Kürtleri arasında da ilgi gördüğünü görmekteyiz. Dil planlaması / siyasası olarak değerlendirilebilecek bu politika; başta devlet adamları ve çeşitli anket şirketleri olmak üzere birçok kesim tarafından bilinçli olarak yazıda ve sözde "Zaza ve Kürtler" şeklinde kullanımlarla ilk önce düşünceye bu algıyı yerleştirmeyi amaçlıyor. İkinci aşamada da Zazaların Kürt olmadıkları, Zazacanın da Kürtçenin bir lehçesi olmadığı bilimsel verilerden ziyade siyasal propaganda ile yayılmasına gayret ediliyor. Burada dikkat çeken nokta; gerek bu politikayı savunan Zaza Kürtleri ve gerekse de bu politikayı yürüten kişiler, genel olarak Kürt siyasal mücadelesine karşılar ve ya Türk milliyetçisidirlere ya da buna sempati duymaktalar.

Genel Kürt nüfusunu küçültüp etkisini azaltmak için uygulanan bu sinsi politikanın savunucuları, aynı zamanda –Kurmanclar kastedilerek- Kürtlerin Zazacayı asimile etmeye, Zazaları da Kürtleştirmeye çalıştıklarını iddia etmektedirler.

Bu iddiaların ortaya çıkışı, 1980 sonrası anti-bilimsel propagandist yaklaşımların ürünü olduğunu belirtmeliyiz. Çünkü ta o zamandan itibaren Zazacayı Kürtçeden ayrı gösteren birçok kitap yayımlanmıştır. Buna rağmen Türkçülüğün teorisyenlerinden Ziya Gökalp bile her ne kadar Kürtçenin lehçelerini birer "lisan" olarak değerlendirse de hepsinin “Eski Kürtçe”nin türevleri olduklarını belirtir. Gökalp; "Bu Kürt kavimleri" dedikten sonra Kürtlerin lehçe adlarına göre kendilerine "Kurmanç" ya da "Dünbüli" dediklerini açıklar. Devamında Zazaların kendilerine "Kırd", Kurmançlara da “Kirdas” dediklerini yazar ve “Dünbüli”lere "Zaza" ismini Türklerin verdiğinden bahseder (1).

Bu konuya değinen İsmail Beşikçi de Zaza ve Dımıli adlarının birer boy ve aşiret adı olduğunu, çok az bir kesimin kendine "Zaza" dediğini belirtir ve Zaza kullanımının dışarıdan dayatıldığını ifade eder (2).

Burada Z. Gökalp’ın kitabında yaptığı önemli bir tespite de değinmek gerek. Gökalp’e göre Kürt adını Türkler, sadece Kurmanclara tahsis etmiştir. Sanırım bunun nedeni Kurmanç Kürtlerinin nüfusça çok olması ve Kurmanç Kürtçesinin %70-80 oranında en çok konuşulan lehçe olmasıdır. Tabii bu, Kürtçenin diğer lehçelerinin yok olması ya da zayıflaması anlamına gelmiyor. Ki Mart 2012’de Diyarbakır’da 200’ü aşkın Kürt siyasetçi ve dil bilimcinin katılımıyla yapılan Kürt Ulusal Dil Konferansının sonuç bildirgesinde de "Kürtçe'nin lehçeleri zenginliktir, bu lehçelerin korunması ve geliştirilmesi ulusal bir görevdir” sözlerine yer verilmişti.

Lehçe-şive tartışmaları Türkolojinin de popüler bir konusudur. Çünkü şu an itibariyle 21 Türk yazı dili ve birçok Türk lehçe ve şivesi mevcut. Tabii birçok Türk devlet ve bilim adamı Türkçenin lehçeleri arasındaki farklılıklara sevecenlikle yaklaşırken söz konusu Kürtçe olunca hemen Kürtçenin lehçelerini ayrı bir dil olarak değerlendirebilmektedir. Oysaki bugün Türk Kürdologların (!) Kürtçeyi bölmek için yaptıklarının aynısını Çarlık Rusya’sında da İlminski ve Khun gibi Türkologlar, Türkçeyi lehçe-şive farkları üzerinden yapmışlardır. Öyle ki İlminski, zorla Ruslaştırmak yerine Türkçenin lehçe farklarını abartıp hepsini ayrı bir dil olarak değerlendirir. Devamında da her lehçeyi ayrı birer yazılı dil haline getirip ana dilde eğitimin verilmesi gerektiğini savunur ve dilin kadınlar tarafından muhafaza edildiğini düşünerek özellikle kadınların eğitilmesi gerektiğini dile getirir (3).

Başta olumlu görünen bu ifadeler üzerine Kazaklarda İbrahim Altınsarin, Başkurtlarda ise Dr. Kulaev ayrı yazılı diller yaratmaya başlarlar (3).

İlminski’nin bu metodu Sovyet Rusya döneminde de uygulanmış ve"… 1990’larda bir Azeri’nin ya da Özbek’in Kazakça konuşan birini anlaması hayli güçleşmiş ve bu nedenle iletişim için insanlar Rus dilini kullanmayı yeğlemektedirler (4)." Bu politika sonucunda lehçeler bağımsız bir dil olma yoluna girer ve 2005’te Kazakistan’da yapılan “Kökenimiz Bir Sempozyumu”nda Türkler ortak dil olarak Rusça konuşmak zorunda kalırlar.

Buna karşı en belirgin tepkiyi Tatar Türklerinden Gaspıralı İsmail vermiştir. Her alanda birliği savunan Gaspıralı, yazılarında “Kumuk, Kırgız, Kazak” da olsa hepsinin Türk olduğunu ve Türkçenin lehçeleri arasında büyük farklar olsa da hepsinin “Lisan-ı Türki” olduğunu belirtir.

Böylece "birlik" için “Umumi bir şive” yaratmanın en büyük meseleleri olduğunu dile getirir. Tabii Türk halklarının Osmanlıya ve daha sonrasında Türkiye’ye yakınlaşmasını önlemek isteyen Ruslar, Türk dilinden farklı diller yaratma siyaseti izlerler. Buna benzer şekilde Irak Kürdistan’ında Kürtçenin en yaygın ve zengin lehçesi olan Kurmanci lehçesi yerine Baban aşiretinin kullandığı ve yeni bir lehçe sayılan Sorani lehçesinin resmi dil ilan edilmesiyle ilgili bir iddia vardır. Buna göre Irak Kürtlerinin Türkiye Kürtleriyle yakınlaşmasını önlemek amacıyla Türkiye’nin baskısı sonucu Sorani lehçesi resmi dil ilan edilmiştir. Buna benzer siyasal müdahaleler bir yana  bugün de kimi Türkologlar, Çuvaşça ve Yakutçayı lehçe; Kazakça, Kırgızca vs. şive olarak görürken kimi Türkologlar da hepsinin birer ayrı dil olarak değerlendirmektedir. Bu konuda alınan ölçüt; Talat Tekin gibi yetkin bir Türkolog, farklı lehçeleri konuşanlara yazılı bir test uygular. Buna göre anlaşmanın %6’larda olduğunu tespit edip her Türkçe lehçeyi “dil” olarak değerlendirir. Buna karşın A. Bican Ercilasun ise bir kişinin farklı bir lehçe konuşulan yerde kısa sürede o lehçeyi anlama oranının kısa sürede %80’lere çıktığını savunarak lehçe-şive terimlerini kullanır (5). Tabii baskılar ve Kürtlerin statüsüz olmasından dolayı bu tür testler Kürtçeye uygulanamıyor. Bu sebeple de Kürtçenin lehçeleri konusunda bir ön kabulde bulunmak yanlıştır.

Sonuç olarak dil konusu ele alınırken soğukkanlı olunmalı ve dilin birlik beraberlikteki etkisi göz önüne alınarak olaya yaklaşılmalı. Farklı siyasi çevrelerin böl-yönet politikalarına karşı uyanık olunmalı. Bugün tüm milli birliklerde –iletişim araçlarının da yaygınlaşmasıyla- lehçe farklılıklarının aza indirilmesi ve “ortak iletişim dili” olarak bir lehçenin ön plana çıkarılması başvurulan en makul yoldur. Bunun için de yapılması gereken ilk şey, dilin "yazılı dil" haline gelmesini sağlamaktır. Bu anlamda Kürtlerin ana dilde eğitim talebi bu doğal zorunluluk üzerinden algılanmalı. Tabii diğer lehçelerin de korunması için tedbirler alınmalı. Çünkü her lehçe; genel dile ayrı ayrı zenginlik katmaktadır. Çünkü “Lehçelerde belirli bir topluluğun yaşam gerçeğinin bir yüzünü, dilin gözümüzden kaçan bir özelliğini, biçimini ya da en azından bir ayırtısını (nüansını) görürüz. Ulusal dilde zamanla kaybolan değişik türden birçok öğeyi lehçelerde bulabiliriz. Bu bakımdan lehçeler, ulusal dilin geçirdiği evrimi belirlemede yardımcı olurlar (6).”

Bunun yanında farklı coğrafyalarda yaşayan Kürtlerin ortak iletişim dili olarak bir lehçeyi ortak olarak kullanması zorunludur. Bu aynı zamanda Kürt tarihi ve Kürtçe üzerine yapılan çalışmaların ortaklaşmasını ve telif anlamında ekonomik getiri de sağlayacaktır. Bunun bilincinde olan Prof. Dr. Yavuz Akpınar Türk dünyası için böyle bir öneride bulunuyordu. Ki "Türk Dünyasında Ortak Dil Kullanma, Her Şeyden Önce Stratejik ve Ekonomik Bir Mecburiyettir” başlığını taşıyan bir makalesinde kültürün ve milletin yükselmesinin aynı zamanda bunu yapacak aydın, yazar ve romancıların eserlerinin toplumda değer görmesiyle ilişkisi tartışılır ve bir eserin tüm Türk dünyasının ortak diliyle yazılıp herkese ulaşmasının hem düşünce birliği sağlayacağını ve hem de yazana ekonomik katkı sunacağı dile getirilir. Sanırım bunları Kürt dünyası için de istemek kadar doğal bir şey olmasa gerek. Bu sebeple Kürtler, art niyetli kişilerin Kürtler arasındaki farkları abartmalarına ve nifak tohumları ekmelerine karşı daima tedbirli olmak zorundalar.

(1)   Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Kaynak yay. S. 30-31

(2)   İsmail Beşikçi, “Kürtler ve Zazalar” Söylemi Üzerine 

(3)   Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s. 162-163

(4)   Türkler, Yeni Türkiye Yay. Ankara, 2002, c. 18, s. 830

(5)   Nurettin Demir, Dil-Lehçe-Şive-Ağız Tartışmaları

(6)   Erol Kayra, Lehçe Bilimi ve Dil Haritaları

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
İbrahim Genç Arşivi