M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Cemaat, Erdoğan ve Barzani

Cemaat, Erdoğan ve Barzani

Kızlı erkekli öğrenci evleri üzerinden başlayan tartışmaların ateşi kızışınca gündem AKP ve Gülen Cemaati atışmasına kilitlendi. Taraf’ta gizli belgelerin ifşa habercisi Mehmet Baransu’nun dershaneler üzerinden Gülen Cemaatini bitirme planı gündeme düşünce "tarikat", "cemaat" ve "AKP" ilişkileri yeni bir boyut kazandı.

Toplum günlerce medyanın konuyu doğru okumasını boşuna bekleyip durdu. Binlerce haber, yüzlerce köşe yazısı, onlarca yorum yapıldı ancak kimse Başbakan’ın tarikat ilişkileri ve bu gerginliğin neden, niçin başladığına dair doğru, mantıklı, inandırıcı bir teşhis ve yorum getirmedi ya da getirmek istemedi.

İddia o ki gündeme düşen Gülen Cemaati meselesi geçmişte kerhen süren birlikteliğin uzun zamandır süregelen çekişmenin dershaneler üzerinden su yüzüne çıkan ekonomik darbe girişiminin kemiğe dayanmasıdır. Tabii bir de başta Başbakan, kabine içinde birçok bakanı ve hatırı sayılı milletvekilinin Nakşibendî tarikatının mensubu olmalarıdır.

Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Irak Federe Bölgesel Kürd Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile Diyarbakır’da saatlerce süren görüşmesi. Yine geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Irak Bölgesel Kürd Yönetimi Başbakan’ı Neçirvan Barzani’nin yaptığı ikili görüşmeden kamuya açık enerji anlaşmaları bekleniyordu. Ancak anlaşma olmadı dendi. Aradan iki gün geçtikten sonra 3 saatlik görüşmede 6 anlaşma yapıldı haberinin yabancı ajanslardan düşmesinin gizlilik gerekçesi Bağdat yönetimi ve ABD’nin tepkisi gösterildi.

Anlaşmanın önemli iki gerekçesi vardı. AKP hükümetinin 11 yıl ekonomide rahat yol aldığı özelleştirmede sona geliyordu. Cari açık belası başları ağartıyordu. İktidarın devamı için dış ekonomik desteğe ihtiyaç vardı. Bunu da Irak Kürd petrol ve doğal gazında aradılar. Başbakan Erdoğan’ın cari açığı kapatmayı güvence kapısı olarak gördüğü kendisi gibi Sünni ve Nakşibendî Mesut Barzani ile tarikat kardeşliği havuzunda buluyordu.

Yani Nakşî geleneğinden gelen Erdoğan ve Barzani Ankara, Hewler (Erbil) ittifakını kuruyorlardı. Diyarbakır buluşması da bu ittifakın resmi kayıtlara geçişin ilk adımıydı. Tabii Erdoğan, Barzani yakınlaşması yalnız “tarikat” bağlamında değerlendirilemez. Erdoğan, Barzani yakınlaşmasının altında yatan bir diğer sebep Irak merkezi hükümeti ve Malikidir. Nitekim Irak merkezi hükümetinin Türk yolcu uçaklarına iniş yasağı bunun işaretiydi.

Cemaat olayına dönecek olursak; esnaf arasında ve küçük işletmelerde yaygın olan Nakşibendîliğin AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’ın katkısıyla güçlenmesi Gülen cemaatine rahatsız etti. Aynı şekilde Gülen cemaatine bağlı dershanelerin varlığı AKP hükümeti ve Başbakan’ı rahatsız ediyordu. Cemaati için önemli bir gelir olan dershanelerin kesin kapatılması gündeme gelince rant kavgası taraflar arasında işi kavgaya dönüştürdü.

Şerif Mardin’in Taraf gazetesine verdiği bir röportajda tarikat ve cemaatler iman ve ağ ikilisi şeklinde benzer bir çalışma yürüttükleri için önemli bir çatışma ortamı yaratıyor diyor. Yani işin içinde inanç ve ekonomi (iş) ilişkileri var. Her iki cemaatin ana felsefesi yine Şerif Mardin’in ifadesi ile “Ekonomik olarak kendini ayakta tutabilen insan değerli insandır” felsefesine dayanınca ister istemez çatışma başlıyor. Türkçesi para kazanarak iktidara sahip olmak bazı sınırları ortadan kaldırmış oluyor ki faizli bankalar ile çalışan dindar iş adamı sayısında belirgin bir artışın olması bunun en açık örneği olarak gösteriliyor.

Bu gerekçe ile Erdoğan ve Barzani’nin ayni tarikattan olmaları tarikatın bazı usullerine uymalarını zorunlu kılıyor. Yine Şerif Mardin’in ifade ettiği gibi: “Tarikat mensubu kardeştir. Kardeşlikte uyulması gereken kurallar var. O kuralın en önemlisi de var olan bir havuzdur.”

MİT Müsteşarı üzerinden başlayan ve ucu Başbakan’a kadar gidecek olan operasyon cemaatle ipleri kopardı. İktidar ve rant kavgasında AKP, Cemaatin yollar kesişince kavga başladı. Ayrıca Gülen hareketinin siyasi bir partiye dönüşebileceği ya da seçimlerde bir başka partiyi destekleyecekleri ihtimali de belirince Başbakan Erdoğan fazlasıyla rahatsız etti.

Bugün Erdoğan ve Gülen için ortak kalan tek payda milliyetçiliğin çok kuvvetli bir damar olarak muhafazasıdır. İslamiyet’te Milliyetçiliğe yer olmasa da Türkiye’de dindarlık ve milliyetçilik hep beraber yol almıştır.

Sonuçta AKP, Erdoğan ve Gülen cemaati arasında başlayan, ucu Irak Kürd Federe Devleti Başkanı Barzani’ye kadar uzanan olaylar zinciri bu günlere damgasını vurdu. “Dershane” eğitimin temel sorunu değildir. Eğitimin temel sorunu nelerin nerede öğretileceği sorunudur. 30 yıl bu ülkenin ilk, orta ve liselerinde öğretmenlik yapan bir gazeteci ve yazar sıfatımla söylemek istediğim 90 yıldır uygulanan eğitim sisteminin ne kadar bozuk olduğudur.

Tüm dershaneleri okula, tüm okulları dershanelere çevirseler bile bu eğitim sistemi olduğu sürece sorun çözülmez. Çözülmediği için rant ve iktidar kavgası savaşlarını izleriz. Mevcut müfredat programı ile ister devlet, ister özel, ister dershanelerde olsun bir şey değişmez. Ezbere dayalı gereksiz ve yararsız konular ile topluma faydalı gelecek nesiller yetişmez. Dünyada büyük devrimlere yol açan bilgi, teknoloji ve iletişim çağında hala “dershane”, “kız –erkek” sorunları ile uğraşarak bir yere varılmaz. Sorgulayan, icat, araştırma, buluş, özgür düşünce peşinde koşan insan yerine; devlet, iktidar ve cemaatlerin kullarını yetiştiren sistemin çarkı devam ettikçe bu ve benzeri olayları daha çok yaşar ve yazarız.

Toplum bu kavganın tarafı değil. Dershaneler ne kadar ticari sektörse, özel okullar da o kadar ticari sektördür. Önemli olan devletin okullarında parasız beklenen en iyi eğitim ve öğretimin verilmesidir. Kavga yerine demokrasi anlayışını, rant yerine eşitliği pekiştiren bir eğitim sistemine gerek vardır. Kabul etmediğimiz 12 Eylül Anayasasında yazan “demokratik, sosyal bir hukuk devleti” ifadesi fiili uygulanması bile vatandaş için yeterlidir.

Gülen cemaati muhalefet partisi gibi davranarak, devlet içinde ağı olan kurum ve bürokratları harekete geçirdikçe; AKP hükümeti buna karşı önlemlerini geliştirecektir. Olan vatandaşa ve milyonlarca öğrenciye olacaktır. Tarikat, cemaat ve onların şirket rantlarından kaynaklanan egemenlik yarışı sonucu çocukları ekonomik kaynak görenler topluma ve eğitime zarar vermektedirler.

Sonuç, olup bitenlere rağmen kimse sevinmesin. Bilek güreşi seçim öncesi uzlaşma ile biterse kimse şaşırmasın. Kimsenin kimseyi tasfiye ettiği yok. Kim güçlü “kol güreşi” yapılıyor. İddia edildiği gibi cemaatle, hükümetin meydan muharebesi çıkmaz. Devlet, siyaset, cemaat ilişkileri Osmanlıdan beri inişli çıkışlı olmuştur. 2004 cemaati bitirme planı “yok hükmünde” denildiyse de “var hükmünde” olduğunu yine Taraf gazetesi belgeledi. Bunlara rağmen Başbakan Erdoğan’ın Gülen ile geri dönüşümsüz bir savaşa girişmeyeceği günlerdir yazılıp çizilmesine rağmen hiç konuşmaması (en azından ben bu satırları yazana kadar) bunun ipuçlarını veriyor. Onun için özellikle Kürdler ve mütedeyyin dindarlar yerel seçimler için bu çatışmayı çok iyi düşünmeli ve analiz etmeliler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi