Oremar'da Bir Köprü Bir Film - 1
Y.S.E. Bölge Müdürlüğü Van"da, Maraş caddesinde 4 katlı kiralık bir binada bulunuyordu.
Van"ın tüm köyleri ile Bitlis, Muş ve Hakkâri İllerinin köylerine, yani Varto"nun Xıromekiler"inden Şemdinli"deki Gerdi"lere kadar, tüm köylere yol, su ve elektrik gibi hizmetleri götürme çalışmaları ve gayreti içinde idik o yıllar.
Yine o yıllar Bitlis"in politikacıları ANKARA"da önde ve etkili oldukları için, hizmet mevsimi olan her yaz aylarında bizi Bitlis"e seferber ediyorlardı. Çok az da olsa Muş"a gidebiliyorduk ama Hakkâri ye pek dönülüp bakılma fırsatı bulunamıyor, bakamıyor, gidemiyorduk.1969"a kadar ben de görmemiştim Hakkâri"yi. 1969 yazında Jandarma Genel Komutanlığından, Ankara"daki Genel Müdürlüğümüze,Genel Müdürlüğümüzden de Van"daki Bölge Müdürlüğümüze ACİL ibareli OREMAR"a BU YIL BİR KÖPRÜ YAPIN yazısı gelmişti.
Biz daha önce planlanmış ve onaylanmış işlere yoğunlaşmışken OREMARın karşımıza çıkması bizleri telaşlandırmıştı; OREMAR"da NERESİ, NASIL BİR YER? diye birbirimize sorular yöneltmeğe ve hemen de masalara haritaları sererek Oremar"ı irdelemeğe başlamıştık.Acaba köprü Oremar"ın neresine yapılmak isteniyordu?
Haritada Oremar Nahiye(bucak) görünümünde Yüksekova"nın güneyinde IRAK sınırına yakın, çok dağlık bir arazi yapısına sahip bir yer görünümünde idi.
Yüksekova-Oremar yolu yapımı karayollarına ait ve haritada yol görünmüyordu, sarp engebeli bir arazi, araç yolu yok görünüyordu. Acaba köprü nereye yapılacaktı? Bir taraftan da Yüksekova kaymakamlığıyla telefon trafiğine başlamıştık ki iş gelip ŞÜKRÜ ağanın oğlu İsmet"e (Buldan) kilitlenmişti.
Oremar"a gidince öğrenmiştim, Oremar ve bağlı köylerin tamamı idari bakımdan Yüksekova ilçesine bağlı. Buraya kadar da her şey çok normal. Ama ana kolu Yüksekova"nın güneyinden başlayan RUBARÊŞİN Oremar"ın batısından fişek gibi akarak Çemêtuwan"dan Irak"a akıyor.
İdari olarak Rubarêşin"in hem doğu, hem batı yakasındaki köyler Yüksekova"ya bağlı, Rubarêşin"in doğu yakasındaki köylüler hiç olmazsa yılın belirli aylarında da olsa, Yüksekova"ya ulaşabiliyor, ama batı yakasındaki köylülere geçit vermiyor, fişek gibi deli deli akan Rubarêşin.
Batı yakasındaki Şukê, Büryê gibi köylere sıtmacının, sağlıkçının, memurun, muhtarın köylünün ulaşabilmesi için Rubarêşin"in doğu yakasından güneye doğru yürüyerek Çemê- tuwan dan sınırı geçerek, Irak topraklarında 1 saatlik yürüyüşle bir köydeki köprüden geçmesi ve bu kez batı yakasından kuzeye doğru yürüyerek yine Çemêtuwan"dan Türkiye topraklarındaki ve Yüksekova"ya bağlı köylere ulaşım mümkün olabiliyordu.Başka bir ulaşım yolu ise, Yüksekova"da bulabilirseniz, bir araçla bir gün Hakkari"ye öbür gün bulabilirseniz yine araçla Çukurca"ya, Çukurca"dan da araçtan ineceksiniz. Ayaklarınıza kuvvet ve yaya Serêseve"den, Şılıko, Erij, Hırkaş, Şivrezan, Erbuş ve Ertuş köyleri üzerinden birkaç yerde de sınıra gire çıka 2-3 günde ulaşabileceksiniz Yüksekova"ya bağlı köylere..
Êêêê ne var bunda .? diyebilirsiniz. Doğrudur elektriği, yolu, okulu olmayan bu köylere siz hiç ama hiç gitmek istemeyebilirsiniz, ama dört yılda bir seçim sandığının gitmesi gerektiğini göz ardı edemezsiniz. İşte o seçim sandıkları da hep katır sırtında gitmiş, Irak topraklarındaki köprüden geçirilmiş, köylerde OY"larla doldurulmuş yine aynı yolla, yani Irak"taki köprüden geçirilerek, Yüksekova"ya ulaştırılabilmiş. Bunu kaymakamlar, Jandarma komutanları, muhtarlar ve memurlar gibi yöneticilerin tamamı biliyormuş.
![]() |
İki üç yılda bir de olsa sağlıkçı ve sıtmacılar uğrardı Oremar'a. Çocukların en çok korktukları ve korkularından firar ettikleri sıtmacılar ve sağlıkçılardı, beni de onlardan sandıkları için, çocuk sevemez oldum ağlamasınlar diye.. |
Yine o yıllar Şemdinli"den Uludere"ye kadar ki tüm sınır boyunda BİNA"larda kalan birkaç tabur ve bölük vardır. Sonbahardan ilkbahara kadar sınırın her tarafı bomboş, ama yaz aylarında sınırın belirli noktalarına çadır karakolları kuruluyor, bu çadırlarda kalan askerlerin Fasulye pirinç bulgur gibi kuru erzakları devlet tarafından karşılanıyor ama süt, yoğurt, yumurta sebze ve meyve gibi günlük ihtiyaçları misafirperver köylüler tarafından ücretsiz olarak karşılanıyordu. Gördüm, yaşadım yıllarca bu uçsuz bucaksız sınırlarda askerle, köylülerle iç içe kardeş gibi, köylüler askerlere emanet, askerler köylülere emanet yaşıyorlardı 1980 yılına kadar.
İlk 1980"de dikenli tel örgüler gerilmeğe başlandıysa da yine yıllarca çadır karakolları halkla iç içe idi.
![]() |
İsmet Buldan |
Oremar da onlardan bir yerdi ama işte bu Oremar"da ne olduysa, bir yaz günü oldu. Çadır karakollarındaki askerler Çemêtuwan"da Iraklı bir köylüyü yakalıyorlar, katırı ile birlikte Oremar"daki takıma getiriyorlar
Oremar"da Muhtar İsmet ve köylüler yalvar yakar:
- Salın adamı biz, siz, tüm görevliler, her zaman sınırı geçip onların topraklarında yürüyerek, köprülerinden yararlanıyoruz, etmeyin eylemeyin, biz artık bu köprüden yararlanamayız, siz de karşı köylere gidemezsiniz, salın adamı.
Derler demesine, ama askerler yeni gelmiş yöreye, salmıyorlar adamı. Tutuyorlar zaptını Pasaportsuz sınırı geçtidiye, silahlı iki askerle, Iraklıyı ve katırını Yüksekova"daki yetkililere teslim etmek üzere salıyorlar yola.. Yol derin, gün sıcak, Yüksekova uzak, askerler bitkinliklerini gidermek için yoldaki bir molada boş bulunurlar, Iraklı kapar silahlarını vukuatını işler katırına atladığı gibi askerlerin silahı ile birlikte soluğu sınırın öte tarafında alır.. Ve olay her taraftan duyulur, daha sonra Iraklılar askerlerin silahlarını yetkililere geri gönderirler ve haklı olarak da haber salarlar yetkililere:
- Biz size köprümüzden geçmeniz için izin vermiştik, yıllardır da gelip geçiyorsunuz ama siz hasta bir akrabasını ziyarete gelen bir adamımızı yakaladınız, hakkında yasal işlem yaptınız. Artık bundan sonra siz de bizim topraklardan geçmeyin.derler.
Bu vukuat ve sıkıntı astlardan üstlere bildirilir, üstlerden de, Yüksekova"ya, Yüksekova"dan Hakkari"ye, Hakkari"den de Ankara"ya gitmiş yazılar. Ankara"dan da bizim tepemize düşmüştü OREMAR KÖPRÜSÜ
Genel Müdürlüğümüzden Oremar"da UYGUN görülen YERE KÖPRÜYÜ HEMEN YAPINemri gelmişti. İşte bunun için biz de Oremar köprüsüne yönelmiştik bu emir üzerine.Olay Şükrü Ağa"nın oğlu İSMET"e kilitlendi demiştik.. Bir avuç insanız, 4 vilayetin köylerine önceden hazırladığımız bir plan proje çerçevesi içerisinde köylere hizmet götürme çabası içindeyiz. Henüz ihale furyası başlamamış Türkiye"de. YSE teşkilatı da kendi hizmetlerini kendi imkanları ve elemanlarıyla yapıyor.
Haber saldık Şükrü Ağa"nın oğlu İsmet"e, (gel diye) İsmet, bir gün çıktı geldi, Filinta gibi bir genç. Başladı Oremar"ı ve Rubarêşin"i o haşin doğası ile bize tarif etmeğe, şaşırmıştık. Emir de büyük yerdendi. Nihayet araziyi yerinde görmeye karar verdik ve Mühendis Cezmi bey ve Salih beyle atladık arazili bir araca
Yüksekova ilçesinin ana caddesi hava alanı gibi, ilk kez böyle geniş bir çarşı görüyorum, çarşı çok geniş ve büyük ama birkaç toprak damlı dükkan dizisi, bu dükkanlara, böylesi caddeyi yadırgamıştım, (bugün o caddeyi yapan yöneticinin komşu ülke İran"dan etkilendiğini ve ileri görüşlü bir yönetici olduğunu anlıyorum)Yüksekova"dan güneye yönelip Rubarêşin"in başladığı yere gelmiştik. HACİYAN köyünden indik araçtan. Ondan öte yol yok
Biz yolumuza patika yoldan devam edeceğiz. Aracımızın şoförüne -Git bizi Çukurca"nın Şivhışk köyünde bekle, 4-5 güne geliriz demiştik.
Dört beş saat, V şeklindeki vadi tabanlarında yürüye yürüye, S gibi kıvrıla kıvrıla bir yokuşa tırmanırken taa yukarılarda tepelerin üzerinde gök yüzünün kayalarla kesiştiği çizgide, bir kartal yuvası benzeri, taştan yapılma birkaç ev gördük, sorduk rehberimize -Oremar burası mı?diye;
Rehber;
- Hayır o AKAR Mahallesi.dedi.
Yamacın alt taraflarında 70-80 koyun ve koyunları otlatan asker elbiseli iki çoban görmüştüm, Bu çobanlar Akar mahallesinin çobanları mı yoksa Oremar"ın mı?diye sormuştum, rehberimiz;
- Hayır onlar askerdir koyunlar da Oremar takımı askeriyesinindir deyince hayretten ne diyeceğimi bilememiştim.
Hayretimin sebebi ise askerlikteki bir anımı hatırlamıştım. Ben Askere devre kaybı olarak 3.P. tuğ.gitmiştim. Devre kaybı olduğum için, Türkçe öğretmem için bana 25-30 kadar Kürt genci vermişlerdi. Bunlardan biri de 35-40 yaşlarında Hakkarili Akif Çiftçi idi. O zamanlar ben Akif Çiftçi"ye Türkçeyi öğretmeye uğraşırken o bana yalvararak;
- Ne olur, sen iyi dil biliyorsun komutanlara söyle beni çoban yapsınlar, vallahi koyunlarına çok iyi bakarım, ben köyümde hep çobanlık yaptım.demişti.Tabi ki ben gülmüştüm Akif"e;
- Akif bunu bana söyledin başkasına söyleme, askerlikte çobanlık olmaz, sonra seninle alay ederler.demiştim. O da ısrarla yeminler ederek Hakkari de askeriyenin koyunlarının olduğunu ve askerlerin bu koyunlara çobanlık yaptığını söylemişti ve ben inanmamıştım
İşte Akif Çiftçi"nin yalan söylemediğini geç de olsa anlamıştım. Burada o askerin ısrarında ne kadar haklı olduğunu anlamıştım.
Rehbere;
Askerdirler ama silahları yok, çobanlığı niye yapıyorlar ki? diye çok acemi soru yöneltmiştim.
Rehber;
- Begim, bunlar asker ve askerliklerini çoban olarak bitiriyorlar. Köyde takım var. Bu askerler takımın koyunlarını otlatıyor. Askerler için haftada 1-2 tane kesiyorlar. Yazın çadır karakolları var, bunların günlük et ihtiyaçları var. Buralarda elektrik yok ki etleri nasıl muhafaza edecekler ki? Bizim de onlarında her türlü ihtiyacı katır sırtı ile iki günde Yüksekova"dan geliyor.demişti.
![]() |
Bazen biz askerlerde masada, bazen askerler bizde yer sofrasında yemek yer, çay içerdik. |
Nihayet nehrin uygun bir yerine beton ayaklı ahşap bir köprü yapılmasına karar verildi. Yürüyoruz, ayıların, domuzların ve kör yılanların cirit attığı bir vadi. Ayağımızın ucuna bakmadan adım atamıyoruz. Yılan ve akrep korkusundan ama rehberimizin de önüne baktığı yok. Bir yerde rehberimiz Memet Bulut amca bizi durdurup karşı kayalıklara bakmamızı istedi. Baktık, kayalardan buz sarkıtmaları gibi pırıl pırıl parlayan sarkıtlar var, rehberimiz o güzel şivesiyle;
![]() |
Erbuşlu Dede |
- Buz.dedik.
- Nııçdedi Memet amca, Bu sıcakta Buz olur mu? diye kahkahayı bastı ve yürüdü,
- Şimdi görürüz ne olduğunu..
Yürüdük, kayaların altına vardığımızda gözlerimize inanamamıştık.
KAYALARDAN AŞAĞIYA BAL AKIYORDU
20-30 metre üstümüzde binlerce bal arısı uğulduyor. Bir koca inin içine girip çıkıyorlar ve inden aşağı bal akıyordu. Köylüler sal taşları dizmişler yerlere, yukardan doğal taşların oyuklarından akan ballar yerdeki salların üzerine düşüyor, ayılar ve insanlar, kim fırsat bulduysa yiyor bu ballardan. Yaz sıcağında bir iki kez parmaklayabildim, bal gibi baldan..
Biz de Çemêtuwan"dan geçtik. İkinci geceyi Rubarêşin"in batı yakasındaki BÜRYÊ köyünde geçirdik. Günle birlikte yola koyulduk. Ormanın azaldığı yerlerde bu kez yolumuz boyları iki metreye varan gevenlerin içinden geçiyordu. Dikenleri batmasın diye elimizden gelen canbazlığı yapıyorduk ama baldır bacaklarımız yine de geven dikenleri ile doldu. Derinin içinde kalanları günler sonra iltihaplanan yerlerinden sıkarak pırtlatabildik. ŞUKE, ERTUŞ, ERBUŞ, SERANİ, BILÊCAN, MARUFAN ve ZİYANIŞ köylerinden geçerek Çukurca"ya bağlı ŞİVHIŞK köyünde bizi bekleyen aracımıza üçüncü günü bitkin bir halde ulaşabildik
Birkaç gün sonra İsmet Van"a çağrıldı. Köprünün yapımı kendisine verildi. Belki ilk kez ihalesiz ilansız bir iş bir köprü bir müteahite bir taşarona veriliyordu.
Hem de rica ile minnet ile.
Çünkü, İsmet olmazsa bizim halimiz haraptı ve bu köprüyü yapmamız mümkün değildi. Köprünün tüm malzemeleri katır sırtında taşınarak birkaç ay içinde istenilen yere götürülmüştü.
İsmet haber üstüne haber salıyordu:
- Köprünüzü yaptım, gelin teslim alın..diye.
Ama kimse köprüye yürümeyi göze alamıyor ayılardan, kurtlardan, yılanlardan, çıyanlardan..
![]() |
Oremar Yolu |
Nihayet Kasım ayı ortalarında alınan kararla ben yalnız Oremar"a gidecektim. Köprüyü 8 mm"lik filme çekecektim ki köprünün kati kabulü yapılıp İsmet"e köprünün bedeli ödenebilinsin.
***
Kasım ayı ortalarında tekrar Haciyan köyünde araçtan indim ve Oremar"a kadar yürüdüm. Gece İsmet"in o kocaman odasında uyuduktan sonra sabah erken saatlerde köprüye gitmek üzere İsmet, Celal ve Nizam arkadaşlarla Rubarêşin vadisine indik.
Bu kez sanki yazın gördüğüm Rubarêşin vadisi değilmiş gibi geldi görüntüler. Vadi ve vadideki renkler daha güzelleşmişti. Çünkü her taraf sapsarı ve turuncuya boyanmış gibi kavak ağaçlarının tepesindeki siyah ve kırmızı üzüm salkımları pörsümüş kimisini ise sinek ve arılar içlerini boşaltış dallarda öylece duruyordu. Köprüyü her taraftan görüntüledikten sonra köye dönmek için vadiden Oremar köyüne tırmanırken Nizam arkadaş; Allah bilir ama, bu gece kar yağacakdemişti.
![]() |
İsmet Buldan'ın kocaman misafir odasından bir köşe. Yataklara battaniye yerine atılan Gülsarya kilimi bugün 3 bin dolardan aşağı değildir. |
İsmet;
- Nizam doğru söylüyor, aha o dağa bak o "Serê Satê" dağıdır, eğer beyaz bulut oraya kümelenirse muhakkak kar yağar. demiş ve kahkaha ile gülmüştü sonra.
- Bu büyüklerimizce tecrübe edilmiş, galiba sen birkaç gün misafirim olarak kalacaksın.
İçime sıkıntı gelmişti ve İsmet"e için için kızmış konuyu değiştirmiştim. Akşam yemeğini yedikten sonra İsmet"e;
- Yatakları erken seriniz ki erken uyuyup erken uyanalım, ne de olsa yarın yolumuz uzun.demiştim.
İsmet yine gülerek;
- Hiç canını sıkma, sen yarın gece de buradasın, öbür güne Allah büyüktür.
- İsmet etme eyleme, ağzından yel alsın.
-Vallahi iki defadır dışarı çıkıp bakıyorum bulut kümesi yerinde duruyor. Bunu atalarımız, dedelerimiz tecrübe etmişler, ben de falcı değilim ama bu bulut hiç yanıltmamış bizi bugüne kadar.
![]() |
İsmet ve ailesi. Oremar"da mahsur kaldığım günlerde İsmet"in eşi Kamile hanımın, misafirperverliğini unutamam. Saygılı bacım, hiçbir gün yemeğini ve çayını hatta sütlü kahvelerini aksatmadı. |
Sabah İsmet"in; Hadi kalk yola çıkıyoruz.sesi ile gözlerimi açtım. İsmet"in böyle demesine sevinmiştim ama İsmet"in yüzü alaylıydı, bana pencereyi göstererek; Hele dışarıya bak hava nasıldır. Pencereye gittim inanılacak gibi değildi. Her taraf bembeyazdı. Karşı evlerin damlarından anladım ki en az 50 santimetre kar yağmıştı ve hala yağmaya devam ediyordu.
İsmet; Sıkma canını ama seni bir iki gün daha gönderemem. Şimdi vadiler olduğu gibi çığ tehlikeleri ile doludur. Şayet bu gün HIR başlarsa iki güne yola koyuluruz. HIR başlamazsa 3-4 gün misafirimizsin.dedi.
![]() |
Oremar'daki uğurlama ve karşılama tepesi. |
5-6 gün Hır"ın yolunu gözledim ama gelmedi. Hava hep kapalı. İsmet"in pilli pikabında hep Yüksekova"lı Selim"in KİRİVÊ plağını çalıyorum. Allahtan askeriyenin kantininde yeterince pil vardı. İkindi üstleri ise Bağdat radyosunun Kürtçe bölümündeki Gorani dawakırawa (istekler programı)"ni büyük bir zevkle dinliyordum. (Çünkü o yıllar Van"da gündüz saatlerinde bu radyoyu dinleyemiyordum.)
Geceleri ise bazen biz askerlere gidiyor, bezen de onlar İsmet"in misafir odasını dolduruyor ve gece geç saatlere kadar bal, ceviz içi üzümle, bol bol çay içip sohbet ediyorduk. Van"dan yöneticiler merak etmişler telsizle akıbetimi sormuşlar askerlerden; Merak etmeyin iyidir İsmet Buldan"ın misafiridir. Yol müsait olduğunda yola çıkacaklar.demiş askerler.
Nihayet 6"ncı gün Hır başladı esmeye.

İsmet; "şehir çocuğuyum diye olanlarla hep beni kızdırmaya çalışıyor.
Geceleri battaniye, halı, kilim ne varsa örtüyorlar üstüme. Nefes alamıyorum yatağın içinde o Hır rüzgarının ürpertili uğultusunda uyuyabilmek ne mümkün.
Yolda çığ ve fırtına tehlikesinin kalmadığına kanaat getiren İsmet 11"nci günün sabahı;
- Hadi yola çıkıyoruz.dedi.
![]() |
Misafirlere rağmen, İsmet"in kedisi derin uykuda. O günler askerinden köylüsüne herkes kapısını kilitlemeden bu kedi misali gamsız kedersiz korkusuzca yedi uykuya dalardı. |
* NOT:
Yazımda adı geçen ve Oremar"dan Çukurca ilçesine kadar köylerin (Oremar hariç) tamamı boşaltılmış. Hatta 12 aşirete ANA"lık yapan, Belediyesi olan ERTUŞ beldesinin bile yerinde yeller esiyor tabi.
Bu sahipsiz ve insansız arazilerde şimdi yabani ayılar, domuzlar, çakallar ve sırtlanlar cirit atıyor.
Ama o yıllar buralarda UNUTULUP İHMAL edilen insanlar ve bu insanların çocukları bugün Allah bilir hangi kentteki EN ALTTAKİLERDENDİRLER.
![]() |
Oremarili Reşit Çapa |
![]() |
Oremarili Kerem Amca |
Fotoğraflar: Enver Özkahraman
Tasarım: Erkan Çapraz
(Devam edecek...)
zamanın yolları ve yaşamı kesiştirdiği o vahşi coğrafyada...insanlık tarihi yazan yaşamlardan kesitleri kare kare döken inanılmaz bir inanışın tanığının kaleminden reşme reşme dökülen yazıyı bir solukta okumak bu olsa gerek....arşiv o çetin yaşam karekterlerini naftalin kokusuyla serince içimize buruk bir insan manzumesi düşer...efsane olur yırtılır vadinin ağzı bir yanı devrilir nehil eteklerine bir yanı ıraklaşır....ve ankara yine ankara... ustam ömrüne kalemine bin selam.....
Yanıtla (0) (0)deyerli üstat harika yazmış ve resimlemişsin en önemliside bunu bir gün yacağını ne kadar önceden arşivledin böyle tek kelime ile harika bir insan sın.Allah daha uzun ömürler versin daha nice bu kadar güzel yazılar yazmanızı size nasip etsin.Kim bu kadar güzel analata bilirdi oradaki dıramı birde aklıma anayaso anayaso şiiri geldi gelinen nokta sebeb sonuç ilşkisinin en güzel örneği işte filim gibi yani...ZELAM
Yanıtla (0) (0)sayın hocam yazınızı bir solukta keyif olarak okudum. inanın bana bir yazı ancak ve ancak bu kadar güzel olabilir. vahşi doğa güzelliklerini herkesin görmesi dileğiyle
Yanıtla (0) (0)Sayenizde oraları birazcıkta olsa tanımaya çalışıyorum. Devamını beklersağlıklar dilerim
Yanıtla (0) (0)Nefes almadan tek solukta okuduğumu söyleyebilirim.Geçmişe yolculuk denen şey bu olmalı. Yüreğine ve hafızanıza sağlık....
Yanıtla (0) (0)Ben Gecen Sene Gittim Gördüm OraLarı inanın Dünyanın En GüzeL Yeridir Oremar Bu Yazıda Emeği Gecen Herkese Cok Teşekkür ederim Cok Etkilendim BaşarıLarınızın Devamını Dilerim Serdar KANDAŞ
Yanıtla (0) (0)ENVER BEY HELAL OLSUN BİR YAZI BU KADARMI SÜRÜKLEYİCİ OLUR ŞİMDİ DİYORSUNUZKİ KARAYOLLARINA BAĞLI YOL DOĞRUDUR AMA AKAR MAHALLESİNE DAHADA DOĞRU DÜZGÜN YOL YOK EN KÖTÜSÜ KARAYOLLARININ YOLUNU KÖY HİZ ŞİMDİKİ İL ÖZEL İDARESİ YAPIYOR AMA ELİNE DİLİNE KALEMİNE SAĞLIK HARİKA DEMEM BİLE YETERSİZ BU YAZI İÇİN DEVAMINI BEKLİYORUZ
Yanıtla (0) (0)yüreğinize sağlık...
Yanıtla (0) (0)bir kenti sevmek o kente bağımlı olmak o kentte doğmamak ama her şeye rağmen o kenti fotoğraflara sığdırabilmek bütün bu başarıların arkasında enver abimiz hocamız var oremara hiç gitmedim ama sanal ve nostaljik de olsa beni oralara sürükleyebildi umarım devamını okuma fırsatımız olur başarılar enver hocam
Yanıtla (0) (0)Sayın Üstat Enver Özkahraman Doğa Harikası olan İlimizi, Hakkari’lere, Ülkemize ve Dünyaya, Üstün gayret ve sanatınız aracılığı ile tanıtınız, iyi ki Oremar köprüsü gündeme gelmiş,Yazınızı defalarca zevkle okudum, çok önemli konulara temas etmişiniz,kutlarım saygılarımla. Mirza Mehmet ÇETİN ( Yüksek Mimar )
Yanıtla (0) (0)Sayın Enver bey yazınızı büyük bir zevkle okudum bölgeyi tarifinizle birlikte yayınladığınız resimleri incelerken gerçekten gözlerim yaşardı .Kaleminize sağlık bir an olsun bizleri değerli satırlarınla taaaaaaa oralara götürmeyi başardınız.Bölgeyi anılarla tanıtmaya çalıştığınızdan dolayı teşekkürlerimi iletir sevgi sağlık ve mutlu dolu bir yaşam temenisi ile saygılar sunarım .
Yanıtla (0) (0)Herkes yaşar; ama yaşadıklarını bu kadar güzel anlatamaz. Anılarınızla, anılarımı canlandırdığınız için çok teşekkürler....
Yanıtla (0) (0)BU YAZINIZI OKURKEN GERÇEKTEN GÖZLERİM DOLDU SATİYİM AMA OREMARDA BÜYÜDÜM BU YAZININ DEWAMINI EN KISA ZAMANDDA BEKLERİS SAYGILAR....
Yanıtla (0) (0)su ana kadar hic gitmedigim güzel koyume bu yazı gitmem icin beni yine zorladı..en yakın zamanda gidicem ama bu kış ayı olmayacak :)
Yanıtla (0) (0)Yazının sonunda geçilen, konaklanan köylerin yerinde yellerin estiği belirtildikten sonra, buraların çocuklarının kimbilir hangi kentte EN ALTTAKİLER'de olduğu sorulmaktadır. Buraların insanalrının çoğu başta Van olmak üzere, Hakkari'de ve Yüksekova 'da EN ALTTAKİLERİN DE DİBİNDE, işsiz, aç, sefil ve perişan bir şekilde yaşamaktadırlar, tabi buna yaşamak denirse. Van Yalımerez mahallesi bir toplama kampı gibidir adeta. Sözün bittiği yerdir. Gelin! görün!
Yanıtla (0) (0)yüreğıne sağlık hocam .dıken dıken olan tüylerımle zaman gemısınde bana bır yolculuk yaptırdın.bunlar kaybettıklerımızden sadece bazılarıdır hatırlattığn için saol.
Yanıtla (0) (0)Bu güne ve geleceğe "Allaha Şükür" cekteğimiz için geçmişi hayranlık ve özlemle anıyoruz herhalde .Yokluk ve yoksulluk olsada heybelerimizden bu güne sarkan özgün ve onurludur .Hele sizin usta anlatımızla... Derelerde onlarca köprü yıkıntısı yatıyor şimdi, ihale furyası başladı ya o zorlu köprüden sonra .Kayalardan akan bala şeker karıştı .Hıır küresel ısınmadan nasibini almıştır mutlak ve" en altakileR" olanlar okuyabilse şu yazdıklarını nasıl salarlar göz yaşlarını ...ELLERİNİZE SAĞLIK
Yanıtla (0) (0)Emero elinize sağlık bize geçmişin derinliklerine götürüyorsun aynı zamandadüşündürüyorsunuz. Arşivinizi paylaşmanız takdire şayandır. İyi çalışmalar diler...
Yanıtla (0) (0)Enver Ağabey, teşekürler elinize ve dilinize Sağlık iyi günler....
Yanıtla (0) (0)Saygıdeğer Ağabey tüm belediye yazınızı okuttum ve okurken çok keyiflendim...Selamlarımla...
Yanıtla (0) (0)nerede ne zaman unutulduk bilmem ama bi ara bizi d hatırlayan bizler çıkacak elbette...köylerde yeniden bin yıllık duman tütecek hasretle ve umutla.yüreğine sağlık ...
Yanıtla (0) (0)bir flim sankı ınsan okuduk ca derınlere gıdıyor.derın derın yakıyor ınsanı san kı bızde senın le o gunlerı yaşamışiz gıbıyım sevgılı hocam yıne yazıların la bızı başka dıyarlara götuyorsun.yazılarını okumak ınsana ayrı bır tat verıyor.yenı yazınızı dört gozle beklıyorum.her gecen yazınızı okumak yenı bılgıer oğrenmek guzelk ıyı varsınız hocam.Bıze vermış olduğunuz bu bilgiler için ayrıca tşk.Başarılarınız ın devamını dılerım.eline yüreğine sağlik HOCAM...
Yanıtla (0) (0)oremar bir doğallık gerçek bir doğallık saf ve tertemiz
Yanıtla (0) (0)yazınız beni ve ailemi çok dugulandırdıçok mükemmel bir gerceği ele aldığınızdan dolayı size teşekkür eder başarılarınızın devamını dilerim.selamlar Ali_Perihan_Umut Can
Yanıtla (0) (0)enver bey zamanında fotoğrafçılık yaptığı için şimdi elinde büyük bir arşiv bulunmaktadir mutlaka. tabii ki bu anşivler bir gün gün yüzüne çıkarılması için yapılmıştır. dijital teknolojiye adım attığımıza göre o arşivin ölümsüzleşmesi için yüksekovahaber iyi bir araçtır bence. enver beyden bir de ricam vardır: ben erbuş köyündenim. oralarda büyüdüm. elinde erbuş ve ertoş-erbuş yaylaları ile ilgili fotolar varsa bunları paylaşsa memnun kalırız. saygılar
Yanıtla (0) (0)Saygıdeger hocam bu yazıyı okurken çok büyük hüzün,mutluluk ve hayranlık duydum hayranlım anlatımınıza mutlulugum köye yol yapılmasına hüzünlarim ise şimdi o boşaltılan köylerdeki insanların nerede ve nasıl yaşadıklarıdır bizim gercek kimligimiz dedigim yani başlık ta anlatmak istedigim biz bu yörelerde yaşayan insanlar olarak en mahrum anlarımızda bile kendimizi mutlu etmeyi bilen insanalarız sein o köyde yaşadıgın 11 günü öyle bir anlattınki ben bu kadar gelişen dünyada bile o anaları yaşamak isterim yüregine ve kalemine saglık teşekkürler bize aynı duyguları yaşattıgın için
Yanıtla (0) (0)Valla Tam bir Roman işte. Harika olmus insanın okuyup doyamadıgı bi eser Enver Özkahraman, Erkan Çapraz Başta olmak üzere emegi geçen herkese Tşk ederim...
Yanıtla (0) (0)