Enver Özkahraman

Enver Özkahraman

Bir Seçim Olayı

Bir Seçim Olayı

Seçim öncesini siz bilmezsiniz, bizim kadar. Seçimlerden öncesi gün bizim günümüzdür, bayram bizim bayramımız, keşke her sene seçim olsa, seçimden önceki hafta bayram ilan edilse, daha da yaşarız.

Seçimlerden önceki günlerde selam veriliyor bize, hal hatırımız soruluyor, yani adam yerine konuyoruz. Geçen seçimlerden öncesi idi. Bizim partinin otobüsü, büyük otobüs. Önünde ve yanlarında bizim partinin bayrak ve flamaları, içinde davul zurna ile geldi bizim köye, bir anda köycek sardık etrafını. İçinden ilçe başkanımız Kerem bey (ki biz köycek ona KERO beg diyorduk)indi, şapkasını çıkarıp hepimizi selamladıktan sonra, bir eliyle de otobüsü göstererek:

 

- Hadi  kardaşlarım. Yarın kasabamızda bizim partinin toplantısı var. Çok degerli böyüklerimiz gelmiş size çok kimatli konışmalar yapaçahlar. Haaa içinizde fakir olanlarına da, “gerçi hepımız faqirix ya,” yewmiye 10 kağıt ve de iki çıval makarna. Bilesız.

Biz dünden hazırdık. İtile kakıla bindik otobüse, davul zurna otobüsün damında, biz de içerde memleket havaları yırlaya, yırlaya tozu dumana katarak ilerliyorduk. Bir ara ben de yırlamak istedim, içimden öyle geldi.

Elimi kulağıma götürdüm:

Destarê bihêre, bihêre.
Xemê me gelek giranin, giranin..
Dengê destarê qîrên û nalêne.

Muhtar geriye döndü, bana kaş göz ederek türkümü yarıda kestirdi.

Başkanımız Kerem (kero)ayağa kalktı:

- “Arkadaşlar” dedi.

Biz nasırlı ellerle alkışladık,

- “Arkadaşımız Kürtçe şerki söyledi.” Yine alkışla sözünü kestik:

- İnşallah yarın meydanda da, kürsüde, bir arkadaşımız kürtçe konuşacak. O sırada sizden kuvetli alkış istiyem haa.. Bilesiz.. Kürçe bizimdir.. Hiç kimsenin degildir.. Biz daha çok alkışladık, Kero"yu.

Nihayet vardık kasabaya, sokaklardan partinin önüne gidinceye kadar herkes kapıdan percerelerden bize bakıyordu. Bazen çocuklar iki parmaklarını gösterek bizi kızdırmağa çalışıyorlardı. Otobüsümüz kasabanın parti binası önünde durdu. Diğer köylerden de gelenler vardı. Parti başkanımız çok mert, akşama kadar gelsin çaylar gitsin gazozlar, önümüzdeki sehpalarda ikişer üçer paket filitreli gavur sigaraları. İç babam iç, içebildiğin kadar. İster çay, ister gazoz. Bir ara bir gazoza daha davrandım.

Bizim Rızo kızarak:

- Bırak o gazozu, arkadaşlar içsin.

Sonra da kulağıma eğilerek:

- Sen küçüklüğünde altan işiyidin, fazla içme.

Akşama kadar içtik çayları, gazozları, filitreli sigaraları… Akşam her birimizin eline birer dürüm tutuşturdular ve dostu, akrabası olan dostunun, akrabasının evine yatmağa gitti. Bizi de Müküslü Hacı Hamza"nın handan bozma oteline yerleştirdiler. Çok yorgunduk hemen oteldeki odamıza çıktık.

* * *

Aman Allah bir kalabalık bir kalabalık ki görmeyin. İnsanın, "Dünyada daha başka insan kaldı mı?” diyesicesi geliyor. Kel"i, kör"ü topalı yaşlısı genci çocuğu herkes işini gücünü bırakmış gelmiş buraya. Hele ne ise ki benim yerim kürsüye yakın.

Nedendi bilmiyorum ama, biri arkada taraftan bağırdı:

- Jirkiler buraya, jirkiler buraya…

Kalabalığın içindeki jirkiler oraya yönelirken, bir diğeri, öbür taraftan:

- Dostkiler bu tarafa, buraya.

Bir gür bıyıklı öteden:

- Herkiler buraya…

Derken kalabalığın tamamı birilerinin etrafında toplandı. Ben kürsünün yakın bir yerinde yapa yalnız kalmıştım. Bir de az ilerimde esmer, bıyıklı, şakağında benleri olan esmer bir adam: “Biz reayetiz, çünkü yabancısıyız burada.”dedi.

Sinirlenmiştim, ter içinde boğuluyordum adeta… Kendimden beklemediğim gür bir sesle var gücümle bağırdım:

- CERDEVANLAR BUURAAYAAA.

Herkes ama herkes benim yanıma koştu bu kez. Etrafımı sardılar. Ben aralarında kaldım, boğulacaktım nefessizlikten…

Yine biri bağırdı:

- Şerefanlar buraya...

Ben:

- Cerdevanlar buraya…

Biri:

- Heyderanlar buraya…

Ben:

- Ben Cerdevanlar buraya…

Kalabalık ordan oraya koşuşturup tozu dumana katıyordu ki kürsüden biri şahadet parmağı ile mikrofonu birkaç kez tıkırdattıktan sonra:

- Dikkat dikkat poğramımız başlemiştir. Dedi.

Önce kürsüye narin, ince, uzun boylu biri çıktı. Öbur partilerin foyalarını bir bir döktü ortaya. Bizim partiye alkış, öbür partileri yuuuh yağmuruna tuttuk.

Peşinden kürsüye kır saçlı, kısa boylu, gözlüklü biri fırladı. Dış duvellerle olan ilişkilerimizi anlatti anlatti. Ama onun dediklerinden de pek bir şeyler anliyamadık fakat yine de alkışlarımızı eksik etmedik.

Sonra da:

- “Şimdi de kürsüyü ilim bilim sahibi, İrfan Bilge Sütütertemiz gelecek”dediler alkışladık hepimiz.

Orta boylu, göbeklimi göbeklidazlak kafalı, kat kat, enseli, siyah elbiseli biri geldi kürsüye. O da memleket  içinde  partimizin yaptıklarını ve yapacaklarını, yolları koprüleri, camileri, minareleri çeşmeleri ve fabrikaları saydı anlattı anlattı….

- Bakın kardeşlerim bakın gölünüze kuşlar cırtlıyir, kapak yapacayık. Ve memleketin su sorununu böylece hel edeceğiz.

- Bakın kardeşlerim bakın yollarınız kort kort olmuş asfalat yapacağız.

Gibi cümleleri sıraladı ve sözü en mühimine getiriyorum diyerek, daha gür bir sesle:

- Sayin arkadaşlar, kardeşlerim temizlik nedendir bilir misiniz?

Hepimiz bir ağızdan:

- İman"dandııır.. İmaandaan..

Diye bağırıp meydanı inlettik.

- Temizlik olmayınca ne olmaz?

- İman olmaz.

- Ya yüz numara olmayinca ne olmaz?

- Temizlik olmaz.

- Eskiden yüznumara nedir? Bilir miydiniz?

- Bilmezdüüük…

- Bilmezdiniz, elbette bilmezdiniz. Ya şimdi? Şimdi ahaa bütün yüznumaralar ağzınızın içinde. Yine bir alkış tufanı kopardık. Adam elleriyle susun diye işareti verdikten sonra  coştu:

-İşe kardeşim işe. Her yan yüznumara,
-İşe kardeşim işe. Her yer yüznumara
-İşe kardeşim işe, sokak yüznumara, caddede yüznumara
-İşe kardeşim işe yüznumara ağzınızın içinde
-İşe kardeşim işe şarıl şurul işe.

Adam,                                                                                                                                                       “İşe Kardeşim işe. Rahat rahat işe.”diye nutkuna devam ederken, ben deneden sonra sıkıştığımı anladım. O işe, işe dedikçe bir kat daha sıkışıyordum. Yaho vallahi de billahi de o kalabalığın içinde adam gözlerimin içine baka baka söylüyordu “İşe, İşe” diye.

Sağıma baktım yok, soluma baktım bu kalabalıktan sıyrılmanın imkanı yok. Herkesin ağzı açık, elleri havada alkış için hazır bekliyor. Kim ne fark edecekti durduğum yerde işediğimi. Çözdüm pantolonun düğmelerini….

Kürsüdeki de coşmuştu:

- “Ez dê naha ji wera Kürtçe konışmişbıbım.”dedi.

Alkışlardan kulaklarım çınladı:

O..

- Bimîz, bira bmîz ser nişîv bimîz.
- İşe Kardeşim işe.Yukardan aşağı işe.
- Bımîz bira, utanmiş nebe.
- İşemişke kardeşim işemişke. Durmadan çekinmeden işemişke.

Tam zamanı dedim. Çömelemezdim, ayakta koyverdim.

Bir kaynaşma oldu, meğer önümdekinin pantolonu ve ayakkabısı ıslanmış. Herif döndüğü gibi elinin tersi ile suratımın ortasına bir şapalak yapıştırmaz mı, gözümlen kıvılcımlar çıktı sanki.

* * *

Bir sıçrayış sıçradım ki  aman Allah bizim RIZO suratıma ikinci tokadı indirdi bile. Neye uğradığımı şaşırdım, yapıştım Rızo"nun bileğine.

O loş ışıkta, - Sana ne oluyor?  demeğe fırsat kalmadan birde ne göreyim; yattığımız yatak su içinde adeta.

Rızo"nun don gömleği yapış yapışmış canına.

Rızo sinirli sinirli:

- Utanmaz herif gündüz sana dedim, fazla içme diye… Ama sen beleş diye eline geçen çayları gazozları huni gibi midene indirirsen sonu da böyle olur işte.

Utancımdan dilim tutulmuştu.Ne bilecektim böyle olacağını..Kasaba çok kalabalıktı,Müküslü Hacı Hamza"nın otelinde ancak bir yatak bulunabilmişti ikimiz için. Mecburi bizim Rızo ile bir yatakta koyun koyuna yatmıştık ki bu hal başıma gelmişti.

Sonra sessizce ikimiz de ıslak çamaşırların üstüne pantolon ve ceketlerimizi giyinmiş, sabahın köründe uyandırdığımız otelin katibine de: “Camiye sabah namazı için gidiyoruz”diyerekten çıkmıştık.

O günkü parti mitingini beklemeden gecenin köründe kasabadaki sokak aralarından birer hayalet gibi süzülerek, Rızo önde ben arkasından, altı saatlik köyün yoluna koyulmuştuk.

Biz bu yüz karalığından ucuz sıyırdığımızı sanırken, otele bıraktığımız kimliklerimiz bizi ele vermişti.

Akşam mitingden dönen komşularımızın ellerine verilen kimlerimiz ama birinin üzerindeki kağıda “Cerdevanê xve mîztî”, Rızo nun kimliğine ise “Sidikli Rızo” yazılarak bize gönderilmişti.

Rızo dışarı çıkıyor mu bilmiyorum ama o günden beri ne gece, ne gündüz ben evden dışarı hiç çıkamadım. Çoluk çocuğun diline düştüm. Diyorlar ki Avrupa ülkeleri siyasi suçluları mülteci olarak kabul ediyorlarmış. Benim KAZA da siyasi bir alanda olduğu için, siyasi suç kapsamında kabul edilse vallahi gözümü kırpmadan gideceğim bu diyarlardan.

Yeminle söylüyorum ben iltica sebebi olsun diye mahsus yapmadım bu kazayı. Avrupa insan haklarına müracaat etsem diyorum. Ama nasıl?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Enver Özkahraman Arşivi

Medo

03 Ocak 2021 Pazar 13:18