Torbada taşınan kemikler ve 1 Eylül Dünya Barış Günü

Torbada taşınan kemikler ve 1 Eylül Dünya Barış Günü

“Ölüden ve deliden hüküm kalkar” diye veciz bir söz vardır bu topraklarda. Çünkü ölü, zaten ölüdür ve artık fani dünyaya değil, öteki dünyaya aittir.

Av. Şoreş Diri yazdı:

Bir yerde bir şeyden sıkça bahsediliyorsa, o şey orada ya hiç yoktur ya da çok azdır ve ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Tıpkı barış, kardeşlik, ölüye saygı, insan hakları gibi…

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü..

Tesadüf değildir ki, 1 Eylül aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’nın ilk günü kabul edilen ve 1939 yılında Nazi Almayasının Polonya’yı işgal etmeye başladığı ilk günün de tarihçesi. Dünyayı yakıp yıkan bu savaşın başlangıç gününün, aynı zamanda barışı temsil eden bir tarihle anılması, medeni dünyanın trajedisi olsa gerek.

Gaddarlığın ve barbarlığın dünya çapında yayıldığı bir savaş olan 2. Dünya Savaşı’nda dahi, rakip devletler, savaş meydanında kalan ölülerini almak için bazen saatlik, bazen de günlük olarak geçici ateşkes ilan ediyorlardı. Savaş meydanındaki ölülerini aldıktan sonra düşman devletler savaşa kaldıkları yerden devam ederlerdi. Çünkü ölünün ve ölümün bile bir haysiyeti olduğuna inanılırdı. Evet, Naziler bile…

Bir yerde yaşamın ne denli kıymetli olduğunu ölçmenin yollarından biri de ölülere ve cenazelere yönelik tutum ve davranışlarda görünür olur. Zira, ölüye saygısı olmayanın diriye hiç saygısı olur mu?

“Ölüden ve deliden hüküm kalkar” diye veciz bir söz vardır bu topraklarda. Çünkü ölü, zaten ölüdür ve artık fani dünyaya değil, öteki dünyaya aittir. Ve öteki dünyaya ait olanın bu dünyada bir hesabı kalmamıştır. Dini söylemlerin bu denli yankılandığı bir dönemde Türkiye’de durum nedir peki?

Ölüye işkence son zamanlarda Türkiye’de olağan bir politika halini almaya başladı artık.

Mesela; “bir torbaya ne sığdırılabilir?” diye sorulsa, kimsenin aklına kendi evladının cansız bedenin bir torbaya sığdırmak gelmez. Bu bir empatiye çağrı değildir ayrıca. Çünkü bir annenin/babanın evladının kemiklerini bir kutuya veya bir torbaya koyup eline tutuşturacak bir siyasal düzenin hiçbir empatiyi gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bu yazı, bir duygusal empatiye davet değil, sadece gaddarlığın nasıl kurumsal bir hal aldığı ve ölüm siyasetine dönüştüğünü göstermek içindir. Bununla beraber; yolsuzluğun ve yoksulluğun ülkenin adeta iklimi haline geldiği bir dönemde, Kürt’ün ölüsünün anne-babasına torbada taşıttırılması vicdanla değil, tam tersine hükümetin politikalarıyla ilgisi vardır.

Ama unutulmamalıdır ki; ölülerle girişilen hiçbir savaş kazanılamaz. Tarih bunu defalarca yazdı. Fakat, asıl can yakıcı olan şey; sözüm ona bazı yazar, siyasetçi ve akademisyenlerin ölülere yapılan açık işkenceyi ya görmezden gelmesi ya da daha ileriye gidip ölülerden geriye kalan kemiklerin bile yakılmasını sosyal medya hesaplarında çekinmeden salık vermesidir. Sırf bu durum dahi işkencenin Türkiye’de ne denli kurumsal bir alt yapıya sahip olduğunu gözler önüne seriyor.

Ama biz, yine de tarih huzurundaki hatırlatmamızı açıkça yapalım: Torbayla, kutuyla cenazeler ailelerine verilince, Kürt sorunu bitmez, çözülmez. Tam tersine, Kürt sorunu yeni ve katmanlı bir boyut alır; kitleler arasında öfke artar ve çözüm, bizden gittikçe uzaklaşır, yeni çatışmaların ve nefret tohumlarının fitili ateşlenir. Herkes tekrar dönüp tarihe bir baksın: 90’larda binlerce Kürt’ün toplu olarak dipsiz kuyulara atılıp, asitle yakılması ve geride bir mezarlarının, kemiklerinin bile bırakılmaması, Kürt meselesini bitirdi mi? Ya da Kürtlerin anayasal hak taleplerinde azalmaya neden oldu mu? Veya Kürtler dilinden, kültüründen ve siyasi duruşundan vazgeçti mi? Hayır! Bilakis, bunların hepsi artarak bugünlere kadar geldi. Bu zulüm ve ölüm siyaseti de aynı şekilde tarihin utanç sayfalarında yerini alacak. Fakat Kürtlerin haklı taleplerinden hiçbir şey alıp götüremeyecek. Yüzlerce kez denenip yanlışlanan ölüm siyaseti, yeniden deneniyor. Sonuç yine aynı olacak..

Bugün dünya barış günü.

Ve bizler, ölülerle kavga eden, ölülere işkence yapan bir siyasi atmosferin içinden geçmek zorunda bırakılıyoruz. Sırf siyasal iktidarları devam etsin diye, ölülere bile savaş açmış durumdalar.

Ölüm siyaseti çözümsüzlüktür, ölüm siyaseti yeni ölümlere kapı aralamaktır.

Ölüm siyasetini bırakın!

Ölüleri rahat bırakın!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum