Cihan Canan

Cihan Canan

Ekonomik depremin artçıları: Toplumsal şiddet ve suç patlaması

Ekonomik depremin artçıları: Toplumsal şiddet ve suç patlaması

Son zamanlarda ülkenin çeşitli yerlerinde, toplum normlarının şekillendirdiği en önemli olgulardan biri olan etik kurallarını hiçe sayan suç olayları yaşanıyor. Bu suçlar karşısında toplum çoğu zaman endişeyle izlemekle yetiniyor. Elbette itiraz edenler ve bu yaşanan suçları durdurmak için somut adımlar atanlar da oluyor. Ancak bu çabalar çoğu zaman yetersiz kalıyor ya da güçlü bir toplumsal tepkiye dönüşmüyor. Suç oranlarının artması, özellikle küçük yerleşim yerlerinde şaşkınlık ve korku yaratıyor. Bu yerleşim yerlerinden biri de Hakkari’nin Yüksekova ilçesi. Son dönemlerde Yüksekova’da görülen intihar vakaları, bıçaklı saldırılar, tefecilik ve uyuşturucu gibi suçların artması ilçede büyük bir paniğe yol açtı. Bununla beraber Yüksekova toplumundan da ciddi tepkiler gelmeye başladı. Ancak bu tepkiler, sorunun asıl kaynağını değil, daha çok kültürel anlamda uzun süredir var olan yapılar üzerinden şekilleniyor.

Baştan belirteyim, aşiretçilik hiçbir şekilde makul gösterilemez; fakat yaşanan her olumsuz olayı “aşiretçilik anlayışı” ile açıklamak da doğru değildir. Artan suç oranlarını, bin yıllık aşiret geleneğine bağlamak büyük bir haksızlık olduğu gibi asıl sebepleri de gözden kaçırmamıza yol açar. Mesela şöyle serzenişler duyuyoruz: “Şimdiki nesil toplum normlarını dikkate almıyor, bireysel hareket ediyor. Ne saygı kaldı ne hürmet.” Hem böyle yakınıyoruz hem de geleneksel kültürel kodlarımızı eleştiriyoruz. Burada toplumsal bir çelişki ortaya çıkıyor. Hatta bazıları işi daha da ileri götürerek, kanaat önderlerinden ilçenin ileri gelenlerine kadar pek çok kişiyi, ilçede artan suçlarda dolaylı olarak suçlu ilan ediyor. Tabii ki bu büyük bir haksızlık. Çünkü bu samimi bir sorun arayışı değil, daha çok politik bir bakış açısının yansıması şeklinde okunabilir.

Artan suçlarla ilgili çeşitli yorumlar yapıldı. İşte kimisi sebebi mafya dizilerinde buluyor, kimisi aşiretçilikte, kimisi kanaat önderlerinde, kimisi ise eğitim eksikliğinde. Elbette bu etkenlerin etkisi olabilir; fakat asıl nedeni tam olarak ortaya koymazlar.

Küresel Ekonomik Daralmanın Etkileri ve Türkiye’nin Kırılganlığı

Küresel ölçekte ciddi bir ekonomik daralma yaşanıyor. Artık gelişmiş ülkeler bile toplumlarını ekonomik olarak tatmin edemiyor. Rekabet artıyor; Çin, Brezilya, Hindistan, Güney Kore, Singapur gibi yeni oyuncular küresel piyasaya güçlü şekilde girmiş durumda. Bu da gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen gelirin düşmesine ya da makroekonomik göstergelerin eskisi kadar olumlu olmamasına neden oluyor. Doğru ekonomi politikası uygulanmazsa, rakiplerin gerisinde kalmanın yanı sıra ülke ciddi bir ekonomik krize de sürüklenir.

Türkiye’de 2018’de uygulanan yanlış ekonomi politikaları yüzünden toplum ağır bir bedel ödedi; özellikle dar gelirli ve orta sınıf bu bedeli en sert şekilde ödedi ve hâlâ ödemeye devam ediyor. Ekonomik krizle birlikte enflasyon yükseldi, alım gücü ciddi ölçüde düştü, yerel para değer kaybetti. Hükümet yerel parayı korumak için KKM uygulamasına geçti. Ancak bu çözüm olmadığı gibi durumu daha da kötüleştirdi; çünkü haksız kazanç ortamı oluştu. Hükümet, seçimden sonra ekonomi politikalarının değişimi yönünde ilk somut adım, Mehmet Şimşek’in göreve dönüşüyle atıldı. Şimşek’in ilk icraatı faiz ve vergi artışları oldu. Yani dar gelirli yine bedel ödemeye devam edecekti. Peki zenginler? Sermaye birikimine sahip oldukları için yükselen faizleri fırsata çevirip risksiz yatırımlara yöneldiler. Yani paradan para kazanma dönemi başladı. Sıfır emek, sıfır üretim, sıfır risk.

Ekonomik Kırılmanın Suç Dinamiklerini Beslemesi

Tam da bu ekonomik krizin yarattığı ortamda suçlar artmaya başladı. Unutmamak gerekir ki ekonomik krizler kendini en çok küçük yerleşim yerlerinde gösterir. Çünkü buralarda üretim yoktur, fabrikalar yoktur, yatırım yok denecek kadar azdır. Bu yüzden küçük yerleşim yerlerinde yaşayanlar genellikle çalışmak için büyük kentlere göç ederler. Şanslı olanlar iyi bir iş bulur, bulamayanlar ise başarısızlık duygusuyla memleketlerine geri dönerler.

Ekonomi kötüyse üretim yoktur. Üretim yoksa istihdam yoktur. İstihdam yoksa bireysel refah yoktur. Bir ülke kendi toplumuna iş ve üretim imkanı sunmuyorsa, o toplumda artan suç oranlarının da doğrudan sorumlusudur. Başka hiçbir faktör bu kadar belirleyici olamaz. Üretimin olmadığı yerde işsizlik vardır ve işsizlik yüzünden gençler kumara yönelebilir, mafyalaşabilir, para için tetikçilik yapabilir, tefeciden borç alarak kendini ve ailesini çıkmaza sokabilir, öfkelenebilir, değersiz hissedebilir, ani duygu durumlarıyla ciddi olaylara sebebiyet verebilir. Unutmamak gerekir ki “çaresizlik aklın karanlık odasıdır; o karanlık odadan her şey çıkabilir.” Ez cümle, ortaya çıkan olumsuz bir olayı ya da olguyu ortadan kaldırmak için önce sorunun kaynağını doğru tespit etmek ve bu kaynak üzerinde eleştirel şekilde durmak gerekir. Aksi halde meseleyi başka yönlerden zorlamak, sorunu üreten yapı ya da sistemi memnun etmekten öteye geçmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Cihan Canan Arşivi