Davutoğlu: Sıfırdan anayasa, parlamenter sistem

Davutoğlu: Sıfırdan anayasa, parlamenter sistem

Gelecek Partisi'nin kuruluş töreninde konuşan Ahmet Davutoğlu, "Bugün gelecek milletimizindir" diyerek açılış konuşmasına başladı.

 Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucu başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi’nin tanıtımı için Ankara Bilkent Otel’de toplantı düzenlendi. Eski Başbakan Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ile salona geldi. Davutoğlu eski hükümetlerin başbakanı olarak anons edildi. Kurucuları selamlayan Davutoğlu’nun iki tarafına en genç kurucu üyeler Hayrünnisa Kabuk ve İsmail Gülnaçar oturdu.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programda farklılıklarla birlik olmayı anlatan kısa bir video gösterildi. Video güven, huzur gelecek, Gelecek Partisi’nin isim ve ambleminin yansıtılmasıyla tamamlandı. Partinin internet sitesi de yayına girdi.

Kuruluşunu ilan eden Gelecek Partisi’nin kurucu üyeleri saat 14.00’de tanıtımın yapıldığı salonda toplantı yapacak. Toplantıda kurucu genel başkan seçilecek. Ayrıca Genel Merkez Yönetim Kurulu (GMYK) belirlenecek. Kurucu genel başkan da GMYK içinden 16 genel başkan yardımcısı atayacak.

Video gösteriminin ardından kürsüye çıkan Davutoğlu, sözlerine, “Bugün gelecek milletimizindir. ‘Gelecek Türkiye’nindir’ diyerek partimizin kuruluşunu ilan ediyoruz. Hayırlı uğurlu olsun” diyerek başladı. Davutoğlu’nun konuşması özetle şöyle:

Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil yeni şeyler söylemeye geliyoruz. Susmaya değil konuşmaya, bağırmaya değil sakince anlatmaya geliyoruz.  Surat asmaya değil tebessüm etmeye geliyoruz. Gün bizi ayıran değil bizi birleştiren politikaları konuşma günüdür. Nesiller aşan ortak aklın ürünü olan değerlerin korunması bağlamında geleneğe saygılı, modern ve çağdaş, sınır aşan teknolojik etkileşim bir gelecek vizyonu bağlamında küresel bir siyaset anlayışını benimsiyoruz. Geleneğe bağlı özgürlükçüdür siyaset anlayışımız. Geleneğe bağlılığımız gelenekten kopuş değildir.

Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş olduğu bir dönemde başı dik insanların yaşadığı bir ülke var etmeliyiz. Usulsüz ve baskıcı metotlarla Türkiye’nin zihni kapasitesini kapatmaktadır. Gazetecilerin keyfi tutuklamalara maruz kalmadığı bir düzeni inşa edeceğiz. Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktır. Etnik, dini ayrımlara karşı toplumun her kesimini kapsayan bir siyasi anlayışın öncüleriyiz. Hedefimiz can ve mal güvenliği, örgütlenme ve eleştiri özgürlüğünü tam anlamıyla sağlayan hukuk düzenidir.

Anadilin eğitim ve sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir. Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına asla sokmamalıdır. Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine asla müsaade edilmeyecektir. Devlet içerisindeki paralel yapılanmalara izin verilmeyecektir. Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil liyakat teamülleri üzerinden gerçekleşmeli.

Temel ilkemiz ‘özgürlükçü laiklik’ ve ‘çoğulcu din’ anlayışıdır. Kamu düzenini tehdit eden her türlü kaos girişimine karşı güvenlik mekanizmasının işlemesinin sağlanmanın en temel vazifemiz olduğuna inanıyoruz. Sağlık ve eğitim konularını vatandaşlarımızın doğumundan hayatlarının sonuna kadar sürdüren temel insan hakları olarak değerlendiriyoruz. Öğrencilere herhangi bir ideolojinin dayatılmasını reddediyoruz.

Gençlerimizin düşünen, sorgulayan, demokratik değerleri ve geleneklerimizi sindirmiş, farklılıklara saygılı, ahlâki bir duruşla her türlü ayrımcılığın karşısında duracak, çağdaş dünyanın bilgisine hâkim bireyler olmasını arzuluyoruz. Yolsuzlukların kökünden engellenmesi için kamu adına yapılan her türlü işlem, kamu denetimine açık olmalıdır. Bu ancak şeffaflık ilkesi ile sağlanabilir.

Sivil toplum kuruluşları her yönüyle şeffaf olmalı, kayıt dışı ekonomi tümüyle tasfiye edilerek finansal kaynak akışlarına tam anlamıyla şeffaflık getirilmeli, hukuki süreçlerdeki görevlendirmeler tam bir şeffaflık içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden paralel yapılara asla izin verilmemelidir. Siyasi etik bağlamında özel hayat alanı olan birey ve aile mahremiyetine mutlak şekilde saygı gösterilmeli ve siyasal alanın dışında tutulmalıdır. Özel kalması gereken aile ilişkilerinin kamusal ve resmi alana yansıtılması ise, hem aile hayatına zarar vermekte hem de hukuki ve sosyal sorumluluk alanının dışına taşan ilişkilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kamu görevi yürütenlerin aile mensupları ne özel bir ayrıcalığa sahip olmalıdır ne de yıpratıcı bir eleştiriye muhatap kılınmalıdır. Siyasi ahlâk ve şeffaflık ilkeleri kişisel ahlâka güven ile teminat altına alınamaz. Bu çerçevede siyasi ahlâk, şeffaflık, siyasetin finansmanı ve imar rantlarının vergilendirilmesi yasaları acilen çıkarılacaktır. Siyasi icraat ilkemiz ortak akıl ve katılımcılıktır. Demokratik kültür, oy verme işlemi ile başlayan ve biten bir yetki devrine değil, hayatın her alanına sirayet etmesi gereken bir davranış biçimine dayanır. Ortak aklın gelişmesini teşvik eden düşünce özgürlüğü, seviyeli eleştiri ve samimi özeleştiri ahlâkı, siyasi hareketimizin zihni temelidir. Parti olarak lider kültü ve edilgen kadrolar anlayışına dayanan siyaset tarzını red ediyoruz.

Adalet fikrini sarsan en önemli sapma, tek tek vicdanlarıyla hükmetmesi gereken hâkim ve savcıların kolektif kimliklerle anılması ve hazırladıkları iddianamelerde, yaptıkları soruşturmalarda ve verdikleri hükümlerde bu kolektif kimliğin ve mahalle baskısının tesirinde kalmalarıdır. Hâkimlerin adalet dağıtırken muhataplarının kimliklerine, kökenlerine ve özelliklerine karşı kör ve sağır olmalarını teminat altına alacak şartlar oluşturulacak ve gerekçe ne olursa olsun “suçların şahsiliği” ilkesinden taviz verilmeyecektir. Toplumsal düzen ve devlet öfke ile değil, hakkaniyet temelinin üzerine oturtulmuş adalet terazisiyle hareket ettiği zaman ayakta kalabilir. Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargı bağımsızlığı esastır. Bu bağımsızlık, diğer anayasal güçler ile ilişkilerde olduğu kadar, kendi içinde oluşabilecek örgütlenmelere karşı da korunacak ve juristokrasi (yargıçlar iktidarı) benzeri oluşumların önüne geçilecektir. Her bir yargıcın objektif hukuk normları içinde tek başına ve sadece kendi vicdanı ile karar vermesini sağlayacak bir hukuk düzeni kurulacak ve bu hukuk düzeninin işleyişi de
demokratik hukuk devleti kuralları içinde denetime açık olacaktır. Yargının hızlı ve etkin çalışması ve adil kararlar verebilmesi için esaslı bir reform yapılacaktır.

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ‘Hâkimler Kurulu’ ve ‘Savcılar Kurulu’ olarak ikiye ayrılacaktır. HSK’nın disiplin kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulmasını engelleyen hüküm değiştirilecektir. Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, mahkemeye erişim hakkı gibi evrensel değerler haline gelmiş hakların, vatandaşlarımız tarafından etkin bir şekilde kullanılmasının yolu açılacaktır. Tutuklamanın istisna olması ilkesi titizlikle uygulanacak ve objektif kıstaslara bağlanacaktır. Suçların şahsiliği ilkesine, masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına özen gösterilecektir. Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur. Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk devletidir. Güçler ayrılığı ilkesine dayanan yeni anayasal düzenimizde demokratik hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiçbir güç olmayacaktır. Güçler ayrılığı garanti altına alınmalıdır. Bunun için yasama erki; yürütme ve yargı erkleri karşısında dengeleyici bir özerkliğe sahip kılınacaktır. Millet tarafından doğrudan seçimle işbaşına gelen TBMM yasama görevini yaparken hiçbir şekilde ve hiçbir güç tarafından baskı altına alınamaz. Son anayasa değişikliği ile işlevini ve önemini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan TBMM’nin siyasal etkinliği mutlak surette

Ülkemizde yıllarca uygulanan Parlamenter Sistem’in de, 2016 Referandumuyla benimsenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de bu demokratik kriterleri karşıladığını söylemek mümkün değildir. Başkanlık Sistemi, hemen her alanda yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki etkisini artırma ve yürütmeye mümkün olduğunca fazla güç devretme düşüncesiyle inşa edilmiştir. Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır. Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır. Bu çerçevede, ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir Parlamenter Sistemi savunuyoruz. Devlet mimarisinin yeniden tanziminde temel ilkemiz süreklilik içinde değişimdir. Devlet yeniden tanzim edilirken statükoculuğa dayalı kurumsal asabiyet terk edilecek, ancak kurumsal kültür ve hafıza özenle korunacaktır. Kamu yönetiminde etkinliğin, kurumsallaşmanın ve şeffaflığın sağlanması, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir. Güçlü bir merkezi yönetimin ilk şartının, yerinden yönetime verilen önem ve açılan alan miktarı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, yerel yönetimler sorununu konuşurken telaffuz edilmeyen korkular ve tabular yüzünden, ne yerel ne de merkezi reformları yapamamıştır. Yerinde halledilebilecek hiçbir başlık merkezden idare edilmek zorunda değildir.

 Anayasadaki idari vesayet yetkisinin demokratikleştirilmesi için, mahalli idarenin hiyerarşik ilişki içerisinde olması gereken merciin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya yerel yönetimlerden sorumlu yeni bir bakanlık olması gerektiği inancındadır. Siyasal sistem tercihimiz katılımcı demokrasidir. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir kazanımdır. Cumhuriyetimiz ortak aidiyetimizin, demokrasi bu ortak aidiyet alanındaki doğal ve güzel farklılıklarımızın korunmasının teminatıdır. Bu çerçevede çoğulcu ve katılımcı demokrasi ve onun zeminini oluşturan sivil toplum güçlendirilecektir. Sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı sağlamasının önündeki bütün engeller kaldırılacaktır. Sivil toplumun gücü büyük binalarda değil derin vicdanlarda tecelli eder. Katılımcı demokrasi, sivil toplumun siyaset kurumunu meşru yöntemlerle ve şeffaf bir biçimde etkilediği ve kamu yönetimini denetlediği bir ortamda gerçekleşir. Türkiye’de siyasi partilere ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler son derece kısıtlayıcı hükümler içermektedir. Partilerin örgütlenmesinden propagandasına, yönetim kademesinden teşkilat sayısına kadar her konuyu detaylı bir şekilde düzenleyen ve partilerin elini kolunu bağlayan yasaklayıcı bir anlayıştan uzak durulmalıdır. Türkiye’nin siyasetin alanını genişletecek ve parti içi demokrasiyi tahkim edecek yeni bir siyasi partiler düzenine ihtiyacı vardır. Bu amaçla, demokratik bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlanacaktır.

Ayrıca siyasi, dini, mezhebi, kültürel, bölgesel, sosyo-ekonomik zümre aidiyetlerinin, kamu istihdamında avantaj veya dezavantaj oluşturmasının önüne geçeceğiz. Bu aidiyetlerin karar alma süreçlerini etkilemesi durumunda, çok somut şekilde hak arama yollarının açık olmasını sağlayacağız. Kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli görevlere seçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılacak, yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar yapılacaktır. Ekonomi alanında temel hedefimiz âdil ve sürdürülebilir refahtır. Geçmişten tevarüs edilen büyük sermaye birikimine ve zengin enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkemizin en önemli ekonomik güç unsurları; özgürlükçü demokrasisi, uzun yıllara dayanan serbest piyasa tecrübesi, dinamik insan kaynağı ve ekonomik fırsatlar açısından eşsiz coğrafyasıdır. Bu güç unsurlarını ekonomik etkinliğe dönüştürebilmek için ticaret ve sermaye hareketlerinde dünyaya açık, serbest piyasa ekonomisi ilkelerini benimsiyoruz. Bu çerçevede devletin ekonomideki rolünün, nesnel ve genel kurallar koymak ve bu kurallara uygunluğu denetlemek olması gerektiğine inanıyoruz. Denetim bağımsız, tarafsız ve nesnel ilkelere bağlı olmalı, asla bir baskı aracı ve tehdit unsuru olarak kullanılmamalıdır. Asya, Avrupa ve Afrika ana kıtasının merkezinde ve önemli denizlerin ve ekonomik havzaların kesişim hattında bulunan coğrafi konumumuz, mal ve hizmet üretimi, enerji, tarım ve ticaret stratejilerimiz bağlamında, en etkin şekilde değerlendirilecektir.

Dış politikanın ülke içi siyasi rekabetin değil, Türkiye’nin çıkarlarının konusu olması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin, 21. yüzyılda dünyadaki saygın yerini koruması ve daha da geliştirmesi için demokratik değerlere yaslanan, küresel kamplara sıkışmayan, dünyada yaşanan jeopolitik dönüşümü dikkate alan ve bölgesel kısır döngülere itibar etmeyen bir dış politika perspektifine sahip olmasını hedefliyoruz. Bugün küresel kırılganlıkların ve bölgesel çatışmaların oluşturduğu bir jeopolitik ortamda bulunan ülkemizin, bir istikrar adası olma hüviyetini korumanın, en önemli vazifelerimizden birisi olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede ABD ile inişli çıkışlı seyreden ilişkilerimiz kurumsal ve süreklilik arzeden bir çerçeveye oturtulacak, NATO bünyesindeki ittifak ilişkilerimiz ve AB üyeliği yönündeki stratejik perspektifimiz korunacak. Türkiye, Batı ile yaşadığı sorunları yine Batı içerisindeki tartışmaların öncüsü olarak, orada müttefikler bularak daha etkin bir şekilde çözebilir. Buna ilaveten, başta Rusya ve Çin olmak üzere Asya derinliğindeki ilişkilerimiz güçlendirilecektir. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu gibi komşu bölgelerde ve yakın coğrafyamızda kalıcı istikrar ve barışı temin edecek öncü ve vizyoner bir rol benimsenecektir. Afrika, Asya ve Latin Amerika derinliğinde geliştirilen açılım politikaları kararlı bir şekilde çeşitlendirilecek, bölgesel ve küresel örgütlerdeki aktif katılımımızla uluslararası barışa katkı sağlanacaktır. Ülkemizin, tarihinden güç alarak, modern dünyanın saygın ve müreffeh bir üyesi olmasını arzuluyoruz. 20. yüzyılın kampları arasına sıkışmayan, kısa vadeli taktiksel kazanımları uzun vadeli çıkarlarımıza tercih etmeyen,
dış politika çıkarlarımızı iç politika tartışmalarından ayırt eden bir 21. yüzyıl vizyonuna yaslanıyoruz.

Bu bakış açısı, ulusal güvenliğimizi kalıcı politikalarla teminat altına alırken, ülkemizin küresel ve bölgesel düzlemlerde siyasi ve ekonomik ağırlığını muhafaza etmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, diplomatik söylem ve iletişim dili tümüyle değiştirilecektir. Diplomaside içeriği boşaltılmış popülist yüksek retorik ve iletişim dili hem rasyonel diplomasiyi engellemekte, hem ülkemizi iletişim kazalarının yol açtığı suni krizlerle karşı karşıya bırakmakta, hem de uluslararası itibarımıza zarar vermektedir. Diplomatik söylemde hiçbir uluslararası aktörü dışlamayan, insanlığa karşı terör ve kitle imha silahları suçu işlememiş herkesle ve her kesimle diyaloğa açık ve insanlık vicdanına hitap eden bir diplomatik söylem dili benimsenecektir. Kurumsal yenilenme bağlamında ise dış politika yapım süreçlerinde demokratik katılımı artıran ve kurumsal akılları devreye sokan bir yaklaşım benimsenecektir. Son dönemde kişiselleştirilen ve yetkisiz aktörlerin devreye girmesiyle kurumsal niteliği zaafa uğrayan diplomatik ilişkilerin, köklü devlet tecrübemize dayalı bir şekilde yeni bir ahenge kavuşturulması zaruridir.
Bu bağlamda parlamentomuzun, kurumlarımızın ve sivil toplumun dış politika yapım süreçlerine katkısını artırmanın, dış politikamızın meşruiyet ve etkinlik zeminini güçlendireceğine inanıyoruz.

Milletimiz toplumsal farklılıklarımızı ve kırılganlıklarımızı kendisine siyasi sermaye yapanların, geleceği inşa edemeyeceğini görmektedir. Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara taşıyamayacaklarını bilmektedir. 20. yüzyıla ait sorunlarla siyaset yapanların, Türkiye’nin 21. yüzyılına sunacakları bir vizyon bulunmamaktadır. Türkiye yeterince geçmişte yaşadı. Türkiye’nin bugününü yönetemeyenler de hep geçmişe sığındılar. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman diliminde, ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek tasavvuruyla mümkündür. Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin, ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir. Şimdi yapmamız gereken, zihinlerimizi özgürleştirmek, psikolojilerimizi yenilemek, toplumsal bağlarımızı güçlendirmek, esaslı muhasebeler yapıp isabetli dersler çıkarmak ve ortak geleceğimiz konusunda atılması gereken adımları atmaktır. Bu ortak hedef doğrultusunda kanaat önderlerimizi, aydınlarımızı ve her siyasi kesimden vatandaşlarımızı ortak vicdanımız, ortak aklımız ve ortak irademiz temelinde ortak geleceğimizi belirlemek için omuz omuza vermeye davet ediyoruz. Partimiz temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, ayrımcılıkların son bulduğu, adil ve müreffeh bir Türkiye vizyonu ile yola çıkmaktadır. Rabbimden, ülkemizi yarınlara umutla taşıyacak “Gelecek Partisi”nin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.