İbrahim Genç

İbrahim Genç

'Kardeşliği yaşa ve yaşat'

'Kardeşliği yaşa ve yaşat'

Toplumsal bir iletişim aracı olarak düşünüldüğünde dil; insanlar arasında iletişimi sağlayan canlı bir varlık, bir halkın oluşturduğu gizli bir antlaşmalar sistemidir. Bu bakımdan ağzımızdan çıkan bir  “mesaj”ın doğru olarak “alıcı”ya ulaşması çok önemlidir. Çünkü doğru aktarılmayan ya da doğru kodlarla “alıcı”ya ulaşmayan bir “mesaj”, tehlikeli bir durum ortaya çıkarabilir. Tam da bu noktada diyebiliriz ki bu, Wittgenstein’in belirttiği gibi dil oyunlarıdır.

Biz de bu dil oyunlarından hareketle sözcükler üzerinde biraz düşünebiliriz. Özellikle bugünlerde herkes tarafından çok kullanılan ama içi boşaltılmış bir kavrama dönüşen ve birleştirici özelliğini yitiren “kardeşlik” sözcüğüne bakalım. Açıkçası bu sözcük, olduk olmadık tüm ağızlarda farklı amaçlarla ıslandığından olsa gerek ki büyük ölçüde asamentikasyona (anlam boşalması) uğramış durumda.

Bu kavramın ilk anlamını dışarıda bırakacak olursak Türk Dil Kurumu sözlüğünde “kardeş” sözcüğünün dördüncü anlamı şöyle ifade edilmektedir: “Aralarında çok değer verilen ortak bir bağ bulunanlardan her biri:Din kardeşi. Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş. Kardeşler ne kadar geçimsiz olsalar da, kötü bir durumda birbirilerine yardım ederler.” Zaten “kardeşlik” de İslam toplumunda bütün Müslümanların kardeş sayılması söyleminden gelmiştir.

NEREDEN NEREYE…

Yazımızın başında dil için “canlı bir varlık” ifadesini kullandık. Evet, bu canlı olma özelliğinden dolayı zaman içinde dilde değişmeler mümkündür. Bazı sözcüklerin temel anlamlarından uzaklaşıp yeni bir kavramı karşılamaları doğal bir süreçtir.

Bugün “kardeşlik” sözcüğünün bu akıbete uğraması çok acıdır. Özellikle sosyo-politik açıdan bakıldığında bu kavramın, kitleleri kontrol etme aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu şuna benzer: Toplumları uyutmak ya da toplumsal hareketlenmeler yaratmak için “din” ve “milliyetçilik” gibi kavramların “afyon” olarak kullanılması. Buna aynı şekilde “lider, kral, padişah” türü kavramların fetişleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan “toplumsal hipnoz” durumunda da rastlanır.

Bununla ilgili olarak Cüneyt Arkın filmlerinden bazı sahneler hatırlamak açıklayıcı olabilir. Kara Murat: Fatih’in Fedaisi, Battal Gazi ve birçok filmde bazı sahneler vardır ki içinde derin anlamlar taşır. Genel olarak bir han vardır bu sahnede. Bu handa farklı gruplardan insanlar da bulunabilir. Orada bir tartışma vardır. Çünkü bir ihtiyaç ya da sorun vardır. Çözüm istenir. Bu noktada sonuca gitmek için yol alınırken çıkan ilk zorlukta içlerinden biri “Padişahım çok yaşa!” der ve kitle de bunu söyleyerek dağılır. Sanırım buradaki hipnozu fark ettiniz.

Tarihin içinde boğulmadan günümüze gelelim. Biliyorsunuz ki bugün (13 Aralık) MHP’nin Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda bir mitingi vardı. Devlet Bahçeli de görünürde o harika sözlerin altında (Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat) altında konuşuyordu:

“1000 yıllık kardeşliği yaşatmak için buradasınız. Bu 1000 yıllık kenetlenmenin duyurusudur.”

“Hakkarili neyse Edirneli odur; Tuncelili neyse Denizlili odur; Diyarbakırlı neyse Ankaralı odur. Hepsi birdir ve hepsinin adı Türk milletidir. Bizim bin yıllık kardeşliği yaşatmadaki muradımız budur”

“Bin yıllık kardeşlikten yanayız.”

Sayın Bahçeli daha onlarca defa “kardeşlik” sözcüğüne vurgu yaptı. Açıkçası bazı sözcüklerin toplumu ikna etmek amacıyla kullanıldığı düşüncesinden hareketle bu sözcüğün çok kullanılması bir samimiyetsizlik taşıyor. Çünkü bir taraftan bu sözcüğe vurgu yapıp diğer taraftan “hak, hukuk, demokrasi” konusunda tam tersi tavır takınmak garip bir çelişki ortaya çıkarıyor.

Bu noktada E. Fuat Keyman’ın Radikal İki’de yayımlanan bir makalesinden alıntı yapmak düşüncelerime netlik kazandıracaktır. Yukarıda belirttiğim çelişkiyi Keyman, Kardeşlik, bir taraftan içerdiği sevgi referansı içinde kapsayıcı ve kulağa hoş gelen bir niteliğe sahip olsa bile, hak taleplerini ahlâki düzeyde sınırlayan, farklı olmayı dışlayan, hem severim hem döverim gibi sevgi ve disiplin ilişkilerinin birbirine karıştığı bir kavramdır.” şeklinde dile getirmektedir.

Bu anlamda Taraf’ta Alper Görmüş de, biraz da ülkemizdeki güncel duruma bakarak bu çelişkiyi “”Yıllardır Kürtlerin ‘kardeşimiz’ olduğunu söyleyip duruyoruz. Doğru, fakat bu kardeşliğin eşit bir kardeşlik olduğunu söyleyebilir miyiz? Çoğu abi-kardeşlikte olduğu gibi, yönü abiden kardeşe olan bir şefkat var, tamam, fakat bu şefkatin sürmesi için neyin gerektiğini de hepimiz tecrübelerimizden biliriz: Abinin imtiyazlarına saygı ve abiye itaat…” şeklinde ifade etmektedir. Bunun üzerinde biraz düşünmeye değer.

İşte tam da bu noktada imdadıma Wittgenstein yetişiyor. Evet, dil kendi içinde türlü oyunlar taşıyabilir ve içinde karmaşık amaçlar taşıdığı için olsa gerek ki mistizme de evrilebilir. Bu dil oyunlarının içindeki en önemli oyun da Wittgenstein’in ifadesiyle “Dilin düşünceyi örtmesi”dir. Bu anlamda içindeki kirli düşünceleri örtmek ve saklamak için kullanılan sözcükleri sıralarsak baya uzun bir liste çıkar.

Evet, diyoruz ki dil düşünceyi örtebilir. Üzerinde durduğumuz “kardeşlik” kavramına dönelim. Bir toplumsal sorunun tartışılmasında bu kavramı kullananlara bakın. Çoğu zaman göreceksiniz ki bunlar genellikle samimiyetsiz ve kendi içinde çelişkiler yaşayan kişilerdir. Çünkü kardeşlik bir yönüyle de “İnsanları kardeş sayma ülküsüyle toplumu düzenleme düşçülüğü. Metafizik düşüncenin gerçeklerden yoksun törebilimsel düşlerindendir. Kimi durumlarda da kasıtlı olarak ve bilgiyle kullanılır; toplumsal düzensizliğin ekonomik düzensizliklerden doğmadığını, tersine, insanların birbirilerini sevmemelerinden ve kardeş saymamalarından doğduğunu sandırarak gerçekleri bilgisizlerden gizlemek için özellikle ileri sürülür. Bu propagandaya göre ‘insanlar birbirilerini bir sevebilseler, bir kardeş sayabilseler’ her şey düzeliverecek, ortalık güllük gülistanlık olacak, gökten mutluluk yağmurları yağacaktır. Kafalarını yorup gerçeği öğrenmektense her söylenene inanmayı daha kolay bulan birçok rahatına düşkün dar kafalılar da bu propagandaya inanırlar (Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, s.: 202).”

Sonuç olarak sadece bu topraklarda değil, tüm dünyada bir kardeşliğe ihtiyacımız var. Fakat kimsenin kimseyi sömürmeyi sömürmediği, asimile etmeye çalışmadığı bir kardeşlik ancak insanları mutlu edebilir. Biz biliriz ki kardeş kardeşin dilini kesmez. Bu kardeş olmanın getirdiği hassasiyettir. Bu anlamda Türkiye’de herkesin çelişkisiz bir şekilde, içtenlikle bir barışı ve kardeşliği haykırması zorunludur. Biliyorum, herkes bir yönüyle birbirini sürekli suçluyor. Ama bir yerden başlamak zorundayız. İşte bu nedenle aynı toprağın üzerinde, aynı bayrağın altında; fakat herkesin eşit olduğu bir yerde kardeşçe(ama gerçek kardeşlik duygularıyla) haykırmalıyız ki “BİN YILLIK KARDEŞLİĞİ YAŞA ve YAŞAT!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
32 Yorum
İbrahim Genç Arşivi