Mustafa Acar

Mustafa Acar

Atatürk, İslam ve Kürtler

Atatürk, İslam ve Kürtler

Kurtuluş  savaşı süresince Atatürk Anadolu ve Kürdistan halkını saltanat ve hilafet propagandası ile ‘kandırarak’  kurtuluş mücadelesine destek vermelerini sağlamaya  çalışmıştır.  Atatürk’ün bir asker-siyasetçi olarak bu konuda çok kurnaz hamleler yaptığını Türk  tarih kurumunun sansürden geçmemiş eski arşivlerde bulmak mümkün...  Toplumun dinsel yapısını çok iyi kavramış ve tahlil etmiş olan Atatürk, Kurtuluş savaşı sırasında bu tür hamlelerin sonuç alıcılığının farkındaydı. Bu yüzdendir ki Kürt, Çerkez vs. yanına çekebilmek için sürekli “din kardeşliği” ekseninde bir politika gütmüştü.

Bugünki yazımda, kısaca da olsa, Atatürk’ün özellikle Kürt-islam ekseninde nasil bir yol haritasına sahip olduğunu irdelemek istedim ve bunun yanında günümüzde bu argümanların bazı çevrelerce nasıl kullandığını da. Tabii belirtmek gerekir ki Atatürk’ün kullanmış oldugu bu dini termonoloji 1930’dan öncedir, sonrası zaten malumunuz.

Atatürk 1925’e kadar Türklük kavramından çok Türkiye halkı kavramını kullanmakla beraber dini argumanlarla da bu kavramı daha etkili hale sokmuştur. Meclisin açılışını besmeleyle yaptığı bilinmeyen şey değil, bu süre zarfinda özellikle Kürdlerle sıkı ilişkiler geliştirip çeşitli vaadlerde bulunmustur, ilerleyen günlerde size bu vaadlerle ilgili bir yazi derlemeyi düşünüyorum ancak şimdilik Atatürk, Kürtler ve islam çerçevesiyle sınırlı tutacağım… Bilindiği üzere Atatürk ilerleyen süreçlerde ise bu ‘’din kardesligi’’nin ‘sembolu’ Saltanatı kaldırarak hayalindeki Türkiye’yi yapılandırmaya geçerek vaadlerini bir kenara birakmıştır. Atatürk 1925`e kadar Meclis konuşmalarında, Türkiye`de yaşıyan herkes (Türkler, Kürtler, Çerkezler…vb) islamın asli unsurlarını oluşturuyor gibi söylemlerle halkı sürekli etkilemeyi başarabilmistir. 1925`den sonra ise cumhuriyetin asli unsurunun Türkler oldugunu ve Türkiye’de yaşayan herkesin Türk oldugu söylemlerini ön plana çıkarmaya başladıgını görüyoruz.

Şimdi Atatürk`ün çeşitli yazışmalarda ve kaynaklarda kullanmış oldugu bu dile bir göz atalım:

Mustafa Kemal’in, Amasya’dan, 22 Haziran 1919 günü, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya çektiği telgrafın ikinci parağrafı:

"Devletin bütünleşmesinin önem kazandığı bir sırada İngiliz propağandasının etkisinde ortaya çıkan ve Kürdistan’ın bağımsızlığını isteyenler, görüşmeler yoluyla kazanılarak Halifelik ve Saltanat çevresindeki ortak amacımıza getirildi. Çok şükür hata anlaşılarak aramıza dönmüşler ve kongreye (Sivas) çağrılmışlardır. Bu ulusal ve yaşamsal sorun için sizin gibi yurtsever, sözünü bilir düşünürlere düşen özveri, özellikle çok büyüktür..”

(Tarih Vesikaları Dergisi, Ankara, 1949, Sayı: 15, Sayfa: 162)

II_ Mustafa Kemal’in, Nutuk adlı eserinde yer alan ve 6. Kolordu Komutanı’nın, Padişah’a gönderdiği mektuptan söz ettiği bölümden:
"...komutanlar, mektupta hükümetin savaş yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasında kan dökmeye kalkıştığı ve Kürdistan’ı ayaklandırarak, yurdu parçalatma planını da para karşılığında yüklenmiş olduğu belgelerle anlaşıldığından, hükümetin bu işte kullandığı adamların bozguna uğrayarak kaçmak zorunda bırakıldıklarından söz ediyorlar...”

Nutuk, İnkılap Yayınevi, Ankara,1966, Sayfa: 100)

III_Mustafa Kemal’in, 3. Ordu Müfettişi ünvanıyla, İstanbul’a, başta Halide Edip Adıvar, Senato Başkanı Ahmet Rıza Bey ve eski Başbakan Ahmet İzzet Paşa’nın da bulunduğu çok sayıda aydın ve polotikacıya gönderdiği mesajdan:

"...Bu düşünceme siz de katılıyorsunuzdur, herhalde. Anlattığım durum, bugün genel bir kongrenin acele olarak taplanmasını gerektirmektedir. Bu çağrı her yere ulaştırılmıştır. Devletin parçalanmasının sözkonusu olduğu bir sırada, İngilizler’in propağandasıyla ortaya çıkan ve Kürdistan’ın bağımsızlığını isteyenler gibi akımlar da, karşılıklı görüşmelerle, bu düşüncenin savunucuları, halifelik ve saltanat çevresindeki ortak amacımıza çekilerek durdurulmuş ve kongreye çağrılmışlardır..”

(Milli Mücadele, Sebahattin Selek, Cilt: 1, Sayfa: 324)

IV_ 11 Eylül 1919 günü yayınlanan Sivas Kongresi Bildirgesi’nin 1. Maddesi:

Yüce Osmanlı devletiyle anlaşık devletler arasında yapılan antlaşmanın imzalandığı 30 Ekim 1918 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her yerde ezici çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı ülkesinin parçaları (ki, bu parçalar bir sonraki belgede, yani Amasya Protokolü’nün ilk maddesinde –Osmanlı toprağı, Türkler ve Kürtler’in yaşadığı topraklardır.- diye açıklanıyor.) birbirlerinden ve Osmanlı bütünlüğünden hiçbir nedenle koparılamaz bir bütün oluşturur. Bu parçalarda yaşayan bütün Müslümanlar; birbirlerine karşı, karşılıklı saygı ve özveri duygularıyla dolu, etnik ve sosyal haklarıyla, bulundukları yöne koşullarına bütünüyle bağlı öz kardeştirler...”

Sivas Kongresi, Vehbi Cem Aşkın, Ankara, 1963, Sayfa: 158

V_ "DİN VE ULUSUNU SATMIŞ KÜRTLER!"

Mustafa Kemal’in, Erzincan’ın Kemah ilçesinde yaşayan ve Kürt aşiretlere yakınlığıyla bilinen eski Milletvekili Halet Bey’e, Sivas’tan, 9 Eylül 1919 günü gönderdiği mesajdan:

İngiliz korumasında bağımsız bir Kürdistan kurulması amacıyla propağanda yapmakta olan İngiliz Binbaşılarından Mr. Novel’in, din ve ulusunu satmış Kürt Beylerinden Ekrem, Kamran, Ali, Celadet’le birlikte Malatya’ya geldiği ve İstanbul hükümetini tutan, açıkçası ulus ve yurt haini olan Elazığ Valisinin de bunlara katıldığı ve Bedirhanilerden Malatya Mutasarrıfı Halil Beyle birlikte sözde postayı soyan hırsızları izlemek gibi uydurma bir gerekçeyle silahlı Kürtleri toplamaya giriştikleri öğrenildi.

Şöyle ki, Kürtler’in kutsal halifelik makamına ve ülkeye olan bağlılık ve ayrılmazlıklarını göstermek üzere bazı ağaların birtakım Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya’ya doğru yola çıkıp, padişah ve ulusa karşı İngilizler’le işbirliği yapmak hainliğine kalkışan ve yörenin temiz yürekli Kürtler’ini toplayarak onların askerlerce boş yere öldürülmelerine ve padişaha, ulusa başkaldırmış duruma sokulmalarına neden olan vatan hainlerinin alçaklıklarını sözünü ettiğim Kürtler’e en çabuk yoldan bildirip, çağrıya uymalarının sağlanmasına çaba göstermelerini önemle bekler. Olanak varsa bu işe hemen girişilerek sonucun hemen bildirilmesini dileriz...”

(Rauf Orbay’ın Hatıraları, YakınTarihimiz Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 30, Belge no: 1113)

Arşivlere eğildiğimizde buna benzer çokça örnek bulabiliriz. Atatürk o dönemde kürtlerin sosyolojik yapısını çok iyi çözmüş ve ona göre politika geliştirmiştir ve istediği sonuçları elde etmiştir.

Günümüzde buna benzer politikalar hala uygulanmakta, Akp’nin temel politikası Kürt`lerin dini inançlarından faydalanmak din kardeşliği çerçevesinde kontrol altında tutmaktır, bunun yanında devletin maddi olanaklarını bazı çevrelere peşkeş çekerek kendi Kürdünü oluşturmaya çalışmaktadır. Trt6’i izlerseniz ne demek istediğimi hemen görürsünüz, cemaatin yaklaşımlarına bakın dünya tv örneğin çok iyi bir misaldir.

Beni asıl düşündüren şey ise şu, biz neden kendi toplumumuz üstüne yeterince araştırma yapmıyoruz raporlar hazırlamıyoruz.  Her bölümde okuyan yüzlerce Kürt öğrenci var; fakat ya militanca duygularla hareket edip okulu kulak arkası yapıyorlar ya da Kürt ulusal bilincinden uzak sisteme entegre olmanın yollarına bakıyorlar.

Eger Kürtlere öncülük eden parti ve oluşumlar Kürtleri yeterince tahlil edebilse ve ona göre politikalar geliştirselerdi biz Kürtler bu kadar savrulmaz, başkalarının politikalarına bu denli tabi olmazdık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
27 Yorum
Mustafa Acar Arşivi