Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Arap Türk döneminde Kürdistan

Arap Türk döneminde Kürdistan

Mezopotamya tarih boyunca pek çok saldırıya maruz kaldı, ancak bu saldırıların en önemlisi Asur, Roma-Bizans, Ermeni, Pers, Arap ve Turkler tarfından yapılanlarıydı. Özellikle Araplar ve Turkler onarılmaz şekilde Kurdistanı tüm değerleriyle istila ettiler.
Kurdistana ilk Arap akını M.S.637 yılında yapılmıştır.
 
Araplar, Mezopotamya’ya girdikten sonra İran'a yönelerek Sasaniler  ile Kadise’de savaştılar. Savaşta Sasaniler yenildi, savaş sonrasında Arap birlikleri İran topraklarında ilerleyerek kadim Aryan kültür değerlerini yıkıp yakarak talan ettiler. İslamiyeti Kabul etmeyenleri de esir alarak köle pazarlarında sattılar.  Araplar bu zulmü din-cihad adına yaptılar, oysa İslam devrimi kölelik, cehalet ve haksızlığa karşı yapılmıştı.  Hz. Muhammed, Arab’ı Aribenin, yani asıl Arapların İslam değerlerini yozlaştıracağını bildiği için, ‘ benden otuz yıl sonraya kadar hilafet devam edecek, ondan sonrasında da saltanat dönemi başlayacak,’ demişti.  
 
Araplarla Kurdlerin karşılaşması:
Kurdler ilk defa 637 yılında Musul civarını istila eden Sad bin Vakkas komutasındaki Arap ordusyla karşılaştılar.  Musul civarını ele geçiren Araplar Zagroslara yönelerek Kürd ve Farsların beraber yaşadığı topraklara girdiler.  Zagrosları aşan Araplar, İran içlerine doğru ilerleyerek Sasani kralı II.Yezdegardı Nehavend yakınlarında yenilgiye uğrattılar. Sasanilerle yapılan savaşlar Kürd bölgelerinde meydana geldiği için, savaş sonrası Arap ordusunun giriştiği soykırımdan en çok Kürdler etkilenmişti.
 
Daha sonra Nehavend ve Hemadan gibi Kürd şehirlerini ele geçiren Araplar, diğer Kürd şehirlerine Samgan, Darabad ve Şehrizor’a yöneldiler. Arap İslamını yaymak ve ganimet elde etmek hırsıyla hareket eden istilacılar bu şehirleri de ele geçirdikten sonra Azerbaycana kadar ilerleyerek Kurdistanın büyük bir kısmını ele geçirdiler. Ancak Erdebil’de büyük bir direnişle karşılaştılar. Direniş karşısında Erdebil valisi ile sekiz yüz dirhem karşlılığında antlaşma yapmak zorunda kalan Araplar, antlaşmaya gore halkın can ve mallarına dokunmayacak, dini bayramlarına karışmayacak ve çevre köy ve kasabalara saldırmayacaklardı.
 
Bu dönemde Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’ya saldıran Araplar Bizanslılarla yaptıkları Yarmuh savaşından sonra Suriyeyi de ele geçirdiler. Suriye topraklarına hakim olunduktan sonra (639) İyad bin Ganem komutasında Kurdistan’a yönelen ordu Cizre, Nusaybin, Mardin, Hasankeyf, Urfa, Meyaferqin, Amed, Eğil, Bidlis, Ağlat ve civarındaki yerleşimleri   kıyımdan geçirdi. İslamiyeti Kabul edenler ve dağlara kaçanlar dışında kurtulan olmadığı, hatta uzun süren Amed kuşatması sırasında da 150 bin Kürd’ün katledildiği tarihi kaynaklarda belirtilmektedir.
 
Suriye’nin tamamen ele geçirilmesiyle bölgeye yerleşen Emevi hanedanı 660’lı yıllarda halifeliği Ali’den aldıktan sonra İslam dininin merkezini Şam’a taşıdı. Başa geçen 5. Halife Muaviye, halifeliğini tanımayan müslümanları kılıç zoruyla kendine bağlayarak muhaliflere göz açtırmadı. Sınırları doğuda Hindistan, Batıda İspanya’nın karşı kıyılarına (Afrika) kadar uzandı.  İstanbul’u fethetmek istediysede başaramadı.
 
“Emeviler, feth ettikleri yerlerde İslam’ı gerçek anlamda insanlara tebliğ edecekleri yerde daha çok yağmacı bir politika güderek, işgal ettikleri yerlerin zenginliklerini yağma etmişler ve insanlara da zülm etmişlerdir. Buna ilaveten işgal altında tuttukları bölgelerdeki diğer kavimlere ‘Araplaştırma’ politikasını gütmüşlerdir. Bu politikalarını meşrulaştırmak ve yaptıklarını haklı göstermek için, ‘uydurma hadislere’ veya başka bir ifadeyle, işgalci ve Araplaştırma politikalarına destek için ‘hadis uydurmuşlar’dır.”
 
Emevi politikalarından en çok Kurdistan etkilenmişti. Doğan her Kürd çocuğuna Arapça isim veriliyordu, zira Arapça isim cennetin kapısını aralıyordu. Bugün bile Kurdlerin büyük bir kısmının isimleri Arapça, diğer kesiminin de adı sonraki istilacıların eseri olan Türkçedir. Oysa Kur’an’ın hücürat süresi, 13. ayetinden biliyoruz ki yüce yaradan, insanları kavimlere ve dillere ayırmış ve herkese bir kavmiyet hakkı tanımıştır. Yaradanın verdiği kavmiyet hakkı ve kültür değerlerini beğenmeyip, bir başka kavmin kültür değerleriyle gönüllü devşirilmeye razı olanların şirk koştuğunu –her ne hikmetse- mellalar bugüne kadar dile getirmeyerek işgal ve asimilasyonun meşrulaşmasına aracı olmuşlardır. Peygamber bile “ başkalarına benzmeyin” derken, Allah’ın verdiği kavmiyet hakkının önemine ve buna uymayanların küfürde olduğuna dikkat çekmiştir.
 
Kürdler celladını sever !
 
Emevi İmparatorluğunun yıkılışında büyük rol alan büyük komutan Eba Müslim-é Xoresani Kürd olmasına rağmen gözlerini ve beynini kör eden Arap aşkıyla emir komuta yetkisini Hz. Muhammed’in amcasının oğlu Abbas’a vererek Kurdistan’ı bugüne dek süren esaret ortamına –bu yüzden- mahkum etmiştir.
 
Kurdistan’a yerleşen Arap istilacılar, (Emevi ve Abbasiler) bölgede kalıcı olmak için orta asyadan gelen paralı Turk askerlerin yerleşik hale geçmesine de olanak sağladılar. Bağdat yakınlarında kurulan Samara kenti buna örnektir. Daha sonrasında Bizansa karşı kullanılmak üzere Maraş, Malatya, Amed, Adana ve Erzerom şehirlerine  de Turklerin yerleşmeleri sağlandı. Böylece yukarı mezopotamya Bşzans ve Araplardan sonra yeni bir halkla tanışmış oluyordu.
 
Özellkile halife Mehdi zamanında bölgede yerleşmelerine izin verilen Turkler, halifenin has adamları ve koruyuculuğunu yapıyordu. Halife Memun ve Mutasım dönemlerinde de Turk ordusu halifenin esas ordusu durumunda idi. Bizansa karşı girişilen savaşların çoğu Turk ordusu ve takviye Kürd gücüyle yapılıyordu. Ancak Eba Müslüm Xoresani ve Babek Xoremi ve sonrasındaki Kurd isyanları nedeniyle Kurdlerin orduda emir komuta kademesine yükselmelerine izin verilmiyordu.  
 
Turklerin emanet coğrafyaya yerleşme isteği ve fetihçi anlayışı Arab’ın cihad anlayışla örtüşmüş ve bu iki istilacı güç Allah adını kullanarak Mezopotamya’yı kana bulamıştı.
Dinsizin hakkından imansız gelir misali, Mezopotamya’ya yerleşen Turkler görünüşte halifeye bağlı olmasına rağmen –sonraki süreçte- kendi başlarına buyruk davranarak Arap egemenliğine son verdiler.
 
Halifelik makamını siyasi destek babında kullanan Turani güç Bizanslılara karşı başarılar elde ettikçe Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Kürdler ise din adına giriştikleri ittifakta kendi coğrafyalarında ikinci güç haline gelmiş savaş, yağma ve soykırımdan en çok onlar etkilenmişti.
 
Turk, Kurd ve Araplardan oluşan İslam ordusunun saldırıları karşısında gerileyen Bizans ordusu toparlandıktan sonra harekete geçerek önce Kürd Şeddadilerin elinde bulunan Arran bölgesini (Gence, Nahçivan, Beylekan, Dubeyl ve Berdaa) vergiye bağladı, sonra güneye yönelerek Erzerom, Axlat, Bidlis, Malatya, Maraş, Samsat ve Reha (urfa)’yı Müslümanlardan aldıktan sonra (965),  Nusaybin ve Antakya yörelerine girerek yukarı mezopotamya bölgesini yıkıma uğrattı. Tüm bölgeyi ele geçirmelerine rağmen kale surları sağlam olan Amed ve Meyaferqin’i Mervanilerin elinden almayı başaramamışlardı.  
Bir istilacı, başka bir istialcıyı Kürd yurdu üzerinde kovmaya çalışıyordu, Bizans’ın bölgeyi tekrar ele geçirmesi Arap ve Turk ittifakını daha da güçlendirmiş, ancak bu durum, otoritenin orduya komuta eden Turklerin eline geçmesine sebep olmuştu.
 
Tuğrul bin Muhammed bin Mikail bin Selçuk Bizans'a karşı harekete geçerken bölgede egemen olan Müslüman Kürd hanedanların kendisine biat etmesi için, halifeye emirname yazdırıp izin istedi, Mervaniler, sembolik değer taşıyan ve Turklere hizmet eden halifenin emirnamesine karşı gelince, Müslüman Kurdler ile Turkler arasındaki ilişkiler gerildi. Bunun üstüne Tuğrul Bey  on bin kişilik bir orduyu Amed üzerine gönderdi. Amed’i ele geçiremeyen öncü ordu çevre köy ve yerleşimleri yakıp yıkarak yağmaladı. Yağma ve ganimet paylaşımında anlaşamayan öncüler kendi aralarında çatışınca, Mervaniler tarafından bozguna uğratılarak ellerindeki savaş malzemesi ve ganimetler geri alındı.
Birinci saldırıda başarısız olan Tuğrul Bey, 1064 de ikinci bir orduyu Amed üzerine gönderdi. Bu ordu da başarıya ulaşmadı, üstelik ordu komutanları teslim alındıktan sonra başları kesilerek Tuğrul Bey’e gönderildi.
 
Tuğrul Bey 1067 yılında öldü ve yerine kardeşinin oğlu Alparslan Muhammed bin Davud geçti.
Tahta oturan Alparslan Muhammed bin Davud, Bağdat’a giderek halife El Qaim’e sultanlığını onaylattı.
 
Bu sırada Mervaniler taht kavgasındaydı. Mir Nizameddin'in kardeşi Said’le arası bozulmuştu. Said öldürüleceği korkusuyla Alparslan’a sığındı. Sultan Alparslan iki kardeşi barıştırarak Nizameddine Meyafeqin’i, Said’e de Améd beyliğini vererek Mervanileri ikiye böldü. Alparslanın halife destekli siyasi nüfuzu Kürdleri bölmüş Turkleri güçlendirmişti. Mir Nizameddin öldükten sonra yerine geçen Mir Muzaffer Mansur başarısız olunca Mervani hanedanı sona erdi.
 
Alparslanın yerine geçen oğlu Melikşah (asıl adı:Celalüddevle ved’din Muzizddin Ebul Feth Melikşah’tır.) Mervanilerin durumundan istifade ederek Amed üzerine ordusunu gönderdi, direnemeyen Kürd yönetimi tarihe karışarak yeni istilacılarına teslim oldu.
 
Geriye dönüp baktığımızda iki istilacı gücün dinden faydalandığını, bugün bile hala Kürdlerin büyük çoğunluğunun din maskesiyle kandırılıp mağdur  edildiğini, bu yüzden de Arap-Turk İslamından kaçan okumuş Kürdlerin sol söylemli Marksist, Stalinist ideolojiye savrulduğunu, bu kesimin köylü olan Kurd toplumunu proleterya kültürüyle reaksiye ederek ve de özünden uzaklaştırarak, hatta egemeninin politik tuzaklarına düşürecek düzeyde mutasyona uğratarak hareket ettiğini görmekteyiz.   
 
Bu nedenledir ki Amed’teki “ Kurdistan Birlik ve Çözüm konferansı”na, yani Kürdlerin birliğini sağlamaya çalışan topantıya bazı Kurd örgütleri katılmıyor, katılanlarsa Kurdistan bayrağını asma gereği duymuyor..!
 
Toprakları ve zihinleri işgal edilenler, efendisine hizmet eder..!
 
-1946 Mehabad Kürt Cum. – William Aegloton (M.E.Bozarslan)
-İslamiyete kadar Kürt Tarihi – E.Xemgin
-Kürt Kökenli Byük Boylar – W.Tori
-Med İmp.Sonrası Kürtler- W.Tori
-Mervani Kürtleri Tarihi- M.E.Bozarslan

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
34 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi