İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Kayıp bir halkın kayıp bir Melik’i

Kayıp bir halkın kayıp bir Melik’i

İ.Ö. 7.YY. sonlarında MED ve GEÇ BABİL ittifakı sonunda devletleri ortadan kaldırılan Asurilerin bir bölümü, imparatorluk başkenti NİNOVA (Musul)’nın hemen kuzeyindeki Bahdinan – Hakkari Dağları’na sığındıkları biliniyor. Bazı Asur kaynaklarında sığınanların içinde Asur kraliyet mensuplarının da bulunduğu iddia ediliyor. Asur’un ihtişamlı döneminde Hakkari coğrafyasında Med’lerle akraba olan ve on yıllarca Asur’a karşı savaşan Hurri kökenli “özgür aşiretler” yaşıyorlardı. Dağlıların sığınmak amacıyla düşman da olsa gelen kavimlere kucak açma geleneği vardı. Zagros’ların sıra olmaktan çıkıp adeta düğümlenen Hakkari Dağları geçmiş çağlarda bir çok kavmiyetin önderlerine sığınaklık yaptı. Tarihte bu dağlara sığınarak ölümden kurtulan Ermeni Kralı, Emevi, Abbasi prensleri vardı. Hakkari’nin yerleşik boyları, gelenleri bağrına bastı ve yüzyıllarca barınmalarına yardımcı oldular. İlkçağ’da bu soylu gelenek Sami kökenli Asur halkı için de hayata geçirildi.

Birinci dünya savaşı öncesinde Hakkari coğrafyasında yaşayan altı (6) Asur aşiretinden biri de Céloyi aşiretiydi. Günümüz Oremar ve Baz (çanaklı) bölgelerinin birleştiği 19 yerleşim ünitesinde yaşayan Céloyi aşiretinin melikleri ZERİN köyünde oturuyorlardı ve kökenlerini Asur kraliyet ailesine dayandırıyorlardı. “Bu ailenin öncülleri Asur kraliyet ailesine kadar gidiyordu”. 20. yy. başlarında Céloyi aşiretinin reisi olan Melik Bünyamin’in ölümü üzerine, genç oğlu KAMBER melik oldu. 1888 yılında dünyaya gelen Kamber, çocuk yaşta iken Asurca ve İngilizce derslerini aldı. Dağlık coğrafyanın bir yasası olan silah kullanmayı öğrendi. 1909 yılında görkemli bir düğünle, merkezi Nasturi Kilisesi’nin bulunduğu Koçanıs köyünde oturan ruhani lider XII. Patrik Marşimon Bünyamin’in amcazadelerinden Nemrud’un kızı ŞUŞAN Hanım’la evlendi.

Birinci Dünya Savaşı’nın sert rüzgarları sarp dağların kadim yerlileri olan Kürt’lerle birlikte Asurileri de derinden etkileyerek coğrafyanın dışına sürükledi. “Hakkari Dağları gibi göz önünde olmayan ve yalnız kalmış bir yer bile bu savaştan etkilendi”. Rus birliklerinin bölgeyi işgal etmeleri üzerine, 1915 yılının baharında Hakkari Kürtleri Güney Kürdistan’ın Bahdinan bölgesine sığındılar. Aynı yılın sonbaharında Asuriler için de oldukça acıklı geçen Doğu Kürdistan yolculuğu başladı. 18 Mart 1916 tarihinde Partik Marşimon Bünyamin’i; Şıkak Aşireti reisi İsmail Ağa (Sımko)’ya öldürten Osmanlı – İran yönetimleri, batılı işgalci güçlerle anlaşarak iki mazlum halkı birbirlerine kırdırdılar. Direnme güçlerini yitiren Asuri’lerin ardından Kürt halkının özgürlük talepleri de kanla bastırıldı.   

Bolşevik devriminin gerçekleşmesiyle İran’dan çekilen Rus birlikleriyle, güvenli bulduğu Gürcüstan’a giden Melik Kamber, daha sonra Fransız’larla işbirliği yapar. Tiflis – Lübnan – Fransa hattında geçen serüvenli yolculuğunun trajik öyküsü, Sam Parhad tarafından “Görevin Ötesinde” isimli kitapta anlatılmış.

Cesur ve savaşçı karakteriyle, ilgili devlet yetkilileri nezdinde itibar görmesi, Habeşistan’da ordu komutanlığı görevinde bulunması, Melik Kamber’in kişiliği, kariyeri ve askeri yeteneği hakkındaki yargıyı güçlendiriyor.

Himayeleri altına girdiği Fransız’ların, Melik Kamber’in Asuri’lerden oluşturduğu “Asur-Kalde Ordusu”nun ismini “Fransız Yabancı Lejyonu” biçiminde değiştirmek istemeleri karşısında, Fransız ordusundaki görevinden istifa eder. Lübnan’dan ayrılan Melik Kamber Fransa’nın Marsilya kentine yerleşir. Avrupa’da iken Bazé (Çanaklı) köyünden “Asurilerin Generali” AĞA PATROS’la yeniden bir araya gelir. Cenevre’ye geçerek “Milletler Cemiyeti’ne Asur temsilcisi” görevinde bulunur. “ Asur ve Kalde’lilere özerklik verilecek ” biçimindeki vaatleri karşısında İngiliz lobisi lehine çalışmalara katılır. “Zorunlu etkenler yüzünden İngiliz tarafını tuttuk” itirafında bulunur. 1928 yılında yeniden Lübnan’a döner. Lübnan’da Asur dilinde yayımlanan KHOYADA OUMTANAYA yani Ulusal Birlik adında bir gazete çıkarır. 1933 yılında Kudüs’e geçer. Habeşistan’ın Kudüs genel konsolosunun aracılığı ve savaş bakanının çağrısı üzerine Habeşistan Ordusu’nda görev alır. Habeşistan’ı işgal eden İtalya ordusuna karşı savaşır. İtalyan birliklerinin silah üstünlüğü karşısında Habeşistan güçleri dağılır.

malikkamber.jpgMelik Kamber, Sudan üzerinden Mısır’a sığınır. Bu kez İspanya Savaş Bakanlığı’ndan; ordularında görev alması için öneri gelir. Lübnan’daki ailesinin karşı çıkması üzerine İspanya’ya gitmekten vazgeçer. Yeniden Lübnan’a döner. Suriye, Irak ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı geziler ardında 17 Şubat 1969 günü Lübnan’daki evinde vefat eder.

19. y.y. ortalarında bölgeye henüz gelen batılı emperyalist ülkelerin misyonerleri; Asur’i halkını da içten bölmeyi başarmışlardı. Kimileri Rus’ları kimileri Fransız’ları kimileri de İngiliz’leri kurtarıcı olarak görüyordu. Gerek Melik Kamber, gerekse anılarını kaleme alan Asur’lu yazarın sitemleri, din kardeşliği maskesi altında, kendilerini savaş yakıtı olarak kullanan ve sonra da yalnız bırakan batılı işgalcilere yöneliktir. Çéloyi’li Melik Kamber’in hızlı ve sürekli arayış içinde geçen yaşam öyküsünde, özgürlüğü için çırpınan ve din kardeşleri tarafından aldatılarak ihanete uğrayan Asur halkının dramı anlatılıyor. Anılarında bugün de din kardeşliğine heveslenen Kürt’lerin ders çıkaracakları önemli ve uyarıcı bölümler vardır:

Batılı sömürgeci güçler, Osmanlı
İmparatorluğu’nun ülkesine daha derin gitmek
istediklerinde kutsal olmayan bu eylemlerine
bir kılıf bulmak istiyorlardı. Misyonerler adı altında
bir süreden beri Asur’lular arasında yaşayan ajanları
vasıtasıyla öğrendikleri en iyi bağışlatıcı neden,
 dinsel etkeni kullanmak olacaktı. Asur halkının
liderleri, o kadar saf ve dar görüşlüydü ki,
Asur kilisesi’nin de olmayacağını anlamadılar.   

kocanis.jpg

Görüldüğü gibi o dönemde Kürt’ler camiyi koruma derdine düşerlerken, komşuları Asuriler de kiliseyi kurtarmak için ölüme gitmişler. Savaş boyunca Rus, Fransız, İngiliz, Osmanlı, Fars sömürgeci güçleri; ellerindeki toprak, maden, petrol haritalarıyla pazarlık masasına otururlarken; mazlum ve bölgenin kadim yerlileri olan Asuri ile Kürtlerin ellerine de birer İncil ve Kuran verilerek, yapılan savaşın bir din savaşı olduğuna inandırmışlardı. Toprak, yer altı ve yer üstü zenginlikleri sömürgecilere geçerken; savaş yıllarında Asuri ve Kürtlere de cami ve kilise avlularında aşınmış postlar hediye edildi. Asurilerin, Hakkari çevresindeki 139 kilisesi ahırlara dönüştürülürken; direnişe geçen Kürtlerin camileri de başlarına yıktırıldı. Kitabın içeriğine iyice bakıldığında bölgenin yerleşik halklarından Asurilerin de Kürtler gibi politik dayanıksızlıkları, içten parçalanarak kırılan iradelerinin hazin öyküsü görülüyor.
Batılı emperyalist güçlerle, yerli egemen güçlerin ortaklaşa kurdukları paylaşım masasındaki kurtlar sofrasına oturmak için bölgenin kadim halkı olmak, coğrafya kalkanı ile iyi silah kullanmak yetmiyordu. Melik Kamber’in serüveninde bu trajedi tüm çıplaklığı ile görülüyor.

surme.jpg

Sadece 4 yıl devam eden birinci dünya savaşı; Mezopotamya’da 3500 yıllık bir geçmişe sahip olan Asur halkını sarp ve aşılması güç olan dağlardan söküp, dünyanın dört bir yanına savurdu. Neolitik dönem öncesinden beri zağros dağlarını mekan tutan Kürt halkı da parçalanarak prangaya vurulacaktı. Hakkari’nin sarp dağları, derin vadilerin yamaçları, yüzyılların emeği sonucu insan gücü ile teraslanarak tarıma açılmıştı. Vadi tabanlarında her bir orman ağacının dibine bir asma fidanı dikilmişti. Kayalar oyularak açılan kanallarla kilometrelerce uzaklıktaki köy ve mezralara su taşınmıştı. Zap nehrinin yatağından çıkan taşkınlıklara karşı, ağaçlardan bir set çekilmişti. 19. y.y.’ın birinci yarısında Hakkari coğrafyasına uğrayan yabancı gezginler, Zap vadisi’nin yer yer ağaçların gölgesinde geçen yolculuklarının; kendilerinde bıraktığı büyüleyici etkiyi, doyumu olmayan doğal güzellikleri övgüyle anlatmışlar. Zap vadisinin taban ve yamaçlarında onbir (11) kilisenin kalıntılarını ben de gördüm. Bunlardan bazıları karakol binası olarak kullanılıyordu. Süreç içinde bu ibadet yerleri de yıktırılarak temel taşları Zap’ın taşkın sularının içine atıldı. Yaylalar sürülerle dolup taşarken, zirveler av hayvanlarının işgali altındaydı. Tüm tepeler, dereler, bayırlar, vadiler,

taşlar, kapanlar, geçitler, doruklar, buzullar, kaynaklar sadece iki dili konuşuyorlardı, Kürtçe ve Asurice. Başka dillerin izlerine bile rastlanmazdı. Yöresel masal, öykü, şarkı ve ağıtların dizelerinde bu iki dilin örgüsü vardı. Destanlar örgüsünü bu iki dili yöredeki çiceklerden esinlenen rengarenk ipliğinden almıştı. Bu kültür dokusu Asur halkının bölgeyi terk etmesinden on yıllar sonra da direnerek izlerini sürdürdü. Acımasız bir biçimde asimilasyona tabii tutulan Kürt dili ve kültürü de ölümün eşiğine geldi. Yeniden direnişe geçen Kürt dili ve kültürü yaşamak için mücadele veriyor. Binyılların ürünü olan ve kökleri insanoğluna beşiklik yapan coğrafyanın derinliklerinden gelen kültürleri ortadan kaldırmayı; milliyetçi-muhafazakar ve militarist çevreler bir insanlık ayıbı olduğunu göremiyorlardı. Bunu yapanlar; kendilerini “demokratik, çağdaş bir hukuk devleti”nin dini bütün yetkili ve ehliyetli insanları olduklarını söylüyorlardı. Yaklaşık bir asır öncesinde Kürt ve Asuri halklarına önce söz verip yakınlık gösteren batılı işgalciler; bugün de gerçekleştirdikleri siyasi, askeri ve ekonomik ittifaklarla bölgedeki ırkçı-militarist ve faşizan yönetimleri ayakta tutmaya çalışıyorlar. Mazlumlar bugün de bir araya gelmez iken, zalimler çeşitli anlaşmalarla işbirliklerini sürdürüyorlar. Efendiler halen sık sık görüşüp el sıkarlarken; kölelerin geçmişleri ile bağ kurmaları engellenmiş ve yasaklanmıştır. Günümüzde kaç tane Hakkarili 2500 yıl aynı coğrafyanın kimliğini taşıyan koçanıs’lı rahip – yazar Sürme Hanım’ı, Baz’lı Asur Generali Ağa Patros’u ve Céloyi’li komutan Melik Kamber’i tanıyor.

patros.jpg

Asur halkı da tıpkı Kürt halkı gibi din kardeşlerinin sahte vaatlerine aldanıp onlarla omuz omuza savaşmışlardı. Coğrafyayı paylaşım savaşında Kürtler de din kardeşlerinin kavmiyetçi çıkarları için kanlarını döktüler. Arap, Türk, Fars egemenlerinin oyununa gelerek tutsak alındılar ve özgürlüklerini yitirdiler. Efendileri toprak edinmek için mücadele verirlerken; Kürtler ve Asuriler Müslümanlık ve Hiristiyanlığı kurtarmaya yönlendirildiler. Her iki ulus ta din kardeşlerinin ihanetine uğrayarak yenik düştü. Melik Kamber’in yaşam öyküsünü konu alan “GÖREVİN ÖTESİNDE” isimli kitabın yazarı SAM PARHAD; bu gerçeği şu sözlerle vurgulayarak yeni kuşakları uyarmıştır: 

“Hiçbir zaman, dinsel inançlara
dayanan, gerçekleşmeyecek sözlere
güvenilmemelidir. Ulusal planlamada hiçbi
zaman, din bir etken olmamalıdır.”

Makalemizi kitabın arka kapağında yer alan tanıtım cümlesi ile bitirelim:

 “Mezopotamya kitaplığı dizisinde çıkan kitaplara bir ibretlik kitap daha ekliyoruz. İnsan dramının geçmişinden bir halkadır, gerçekçi ve acı veren.”

Alıntılar; Sam Parhad’ın  “görevin ötesinde” isimli kitabın 17, 29, 93, 96 sayfalarına aittir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi