İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Hakkarililer danışarak karar alırlardı

Hakkarililer danışarak karar alırlardı

30 Temmuz 15 Eylül 2013 tarihleri arasındaki zamanımı Hakkâri’de geçirdim. Sağlanan barış ortamına rağmen; kentin sokakları geceleri hareketli, zap vadisi suskun, yamaçlar sessiz, dağlar ise tedirgin bir bekleyiş içindeydi. Toplumun farklı kesimleri arasındaki sis perdesi yok edilmemişti. İnsanlar birbirlerine karşı tedirgin ve güvensizlik içindeydi. Kent ve çevresi; süreci halka anlatacak kadrolardan yoksundu. Demokratik zeminde mücadele veren partizanlar ortalıkta pek görünmüyorlardı. Halkın yerel ve genel yönetim için seçtiklerine güveni azalmıştı. Seçmenler özgürlük hareketine karşı olan saygılarından dolayı eleştiri yapmaktan kaçınıyorlardı. Çünkü halk adına siyaset yapanların yapıcı eleştirilere de tahammülleri yoktu. Kimi partizanlar bindikleri özgürlük arabasının şoför mahalline aşiret ve kabile gücünü taşıyarak tehditvari bir görüntü  sergiliyorlardı. “Bu araba benimdir’’ başkaları binemez veya en azından direksiyon çevresine yaklaşamaz havasında olanlar çoğunluktaydı.

Demokrasiyi, demokrasi kültürünü kendilerine şiar edinenlere hiç rastlamadım. Doğrusu beni en çok ürküten de bu oldu. Hakkâri feodalitesinin kendisine özgü karakteristik yapısını sinsice yaşatanlar çoğunluktaydılar.  Feodal kurnazlık ve ikiyüzlülük yurtsever bir maske ile koruma altına alınmıştı. Bilimsel verilerle tartışma ve uzlaşma alanlarında; 12 Eylül öncesi Hakkâri’sinin gerisinde olduğunu söylemek abartı olmaz. Yurtsever kitle bahar mevsiminde Sümbül Dağı’nın dibindeki çığ yığını gibi büyümüş.  Ancak insanların değişim ve dönüşümü için gerekli tarihsel görev yerine getirilmemiştir. Tepkisel gelişmeler sonucu bir araya gelen kar yığınına benzeyen kitleler;  devran değiştiğinde eriyip dağıldıklarına tarih tanık olmuştur. Çağdaş siyaset, tarih bilinci ve kültürel zenginliklerle beslenmeyen toplumların geriye gittiklerinin tarihte sayısız örnekleri vardır. Demokratik zeminde bir araya gelen yığınların siyasal yapılarında;  kültür harcının çok az kullanıldığı;  küçük kasaba siyasetçilerinin davranış biçimlerine yansıdığı vücut dillerinden rahatlıkla okunuyordu.

Bireysel, ailesel, aşiretsel ilişkiler; ulusal sorunun çok önüne taşındığını gördüm. Oysa Kürtlerin yaşadıkları Orta Doğu’nun ateş çemberi içinde dinamik bir güç olmakla birlikte, ulusal demokratik bir hareket olmaları da gerekli ve zorunludur. Kapısız, penceresiz, kapalı coğrafi konumları böyle bir yapılanmayı dayatıyor.  Kürtlerin demokratik bir güç olmasının; süreç içinde komşu halklara da yansımaları olacaktır. Devletlerinin kutsanmış koltuklarına oturan Arap, Türk, Fars egemenlerinin barış dili yoktur. Bunun için de Kürtlerin kendi aralarında demokrat ve barışçı olmaları tarihi bir gerekliliktir. Kürt ulusal hareketi ancak uzlaşmacı, demokratik bir anlayışla yığınlaşabilir.

Yeniden Hakkâri gerçeğine dönersek; asırlarca kale ve medrese kültürüyle tanışan; ilk çağ özgür aşiretler geleneğinden gelen; son 500 yıllık Osmanlı egemenliği içinde özerk bir statüye sahip olan kent merkezinin tarihsel dokusu uzlaşma ve demokratikleşme için uygun bir yapıya sahipti. 1990’lı yıllarda kent merkezine çığ gibi düşen kırsal alan insanımızın özünde dinamik, militan bir güç olduğu itiraz edilmeyecek bir gerçektir. Ne yazık ki siyasal yapısında hoş görü teması eksiktir.

Uzlaşmanın mayasında hoşgörü vardır. Kent uygarlığı için geleneksel aşiret kültürü yeterli değildir. Hakkâri kent tenceresinin üzerine düşen kapak çok büyük olduğu için hem tencereye zarar verdi;  hem de kendi kapak yapısını da zorlayarak kırılma ve bükülmelere neden oldu. Bunun en canlı örneği; en ufak bir toplumsal olayda kan bağına dayalı ayrışmaların kent merkezinde canlılığını korumasıdır. Hatta kırsal alanda meydana gelen bir aşiretler arası çatışmanın, kısa sürede kent merkezine de taşınmasıdır. Kentle kendisini sinsice kamufle eden çağdışılık;  demokratik uluslaşmayı engelleyen en büyük faktördür. Bu ayıpların dışarıdan ısmarlama belediye başkanı ve milletvekili adaylarını getirterek saklamaya çalışıyorlar. Birbirlerinin üstünlüklerini kabul etmeme ayıbını il sınırları dışında aday aramaya çıkmakla yeniden pusuya yatma hazırlığı içindedirler.  Dışarıdan ısmarlama politikacı getirmenin temelinde yatan gerçek de yine bu maskenmiş iç feodal hesaplaşmadır. Kuşkusuz bunu aşmamada BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ’nin genel merkezinin çok büyük kusurları vardır. Sanki orada karargâh kurmuş bazı demirbaş politikacılar da Hakkâri’de halkın demokratikleşmesine ve iyi unsarların siyaset arenasında boy göstermesini istemiyorlar.

Yüzyıllarca kale ve ünlü medreseler kültürüyle yoğrulmuş köklü bir tartışma, uzlaşma ve kendi aralarında anlaşma geleneğine sahip kent insanını; “ne yapalım kendi aralarında anlaşamıyorlar” ithamıyla karışı karşıya bırakmak, maddi temeli bulunmayan kuru bir iftiradır. Bu tutum büyük bir yalan, bir iftira,  bir siyaset pazarlaması ve bir rant olayıdır. Halkın tamamı gerek yerel, gerekse genel yönetime atama ile aday belirlemesine karşıdır. Geçen milletvekili seçiminde; bir yerde halkın iradesini yansıtan ön seçim sonuçlarına riayet edilmemesini de anti demokratik bir uygulama olarak görüyor ve ön seçime de inanmıyorum. İkili-üçlü çıkar ilişkileriyle karanlık mutfaklarda pişirilerek halkın önüne bırakılan makarnalar; daha miladı dolmadan küflendiler. Halk, yemeye mecbur bırakılan küflenmiş aşı yeniden ısıtmaya değil, çöp tenekesine atmaya hazırlanıyor. Demokrasilerde halkın yiyeceği aş halkın kendisine hazırlatılır. Ankara ve Amed’de oturan bir iki şövalyenin icazetiyle atanan seçilmişler sınıfta kaldı ve yetersizlikleri özgürlük hareketinin felsefesine de olumsuz yansıdı. BDP Parti merkezince çok başarılı olduğuna inanılan Hakkâri dışındaki milletvekili ve belediye başkan adaylarının; Hakkâri atölyesinde değil kendi memleketlerinde değerlendirmeye tabii tutulmaları hem daha ahlaki hem de daha isabetli olacaktır. Osmanlı Saray’ının bile Hakkâri’ye emrivakilerle bey atama yetkisi yoktu. Kabileler demokrasisinin egemen olduğu Hakkâri’de halk kendi beylerini kendisi seçer; yönetimdeki zafiyet görülünce de; bir divan toplantısı sonrasında görevlendirilen bir kabile reisi tarafıdan ayakkabıları önüne bırakılarak kansız bir şekilde görevinden azledilirdi. Geçmişte birçok Hakkâri beyi bu yöntemle görevinden uzaklaştırılmıştı. Çukurca kalesinde Piroz Bey de Emir Şaban’a karşı aynı yöntemi kullanmıştı. Uygulama asırlar önce dillendirilen şu ünlü tekerleme ile günümüze ulaşmış:

“Botani bi mirê xwe
Şîrwanî bi şûrê xwe
Hekaryani bi ray û lihevhatina ve biryara diden.”

(Botanlılar Mirin talimatlarıyla, Şirvanlılar kılıç gücüyle, Hakkari’liler anlaşarak karar alırlar)

Bu soylu gelenek de yok edilmiş ve yerine çağdaş bir yöntem bırakılmamıştır. Zap Vadisi’nin dar ve derin kalyonlarında bulutları delen zirvelerinde; Ninova ile Tuşba’yı birbirine bağlayan yolların geçtiği yüksek platolarda saklı olan sırları çözmeden onu temsil etmeye soyunmak çömezliktir.  Hakkâri’yi son yüzyılda hem devlet cenahında, hemde halk adına hep çömezler yönetti. Hakkâri sokaklarında kendilerini usta sayan çömezlerden geçilmiyor. Oysa toprakları geçmişte asil kabul etmeyen mirlerin; Sultan Selahaddin’i bile yönlendiren danışmanları Kürt ediplerinin diyarıydı. Geçmişine yakışmayan bir yönetimi küçültülen bir siyaseti hak etmemişti. Özgür aşiretler, bağımsız beylikler geleneğinden gelen kırılmayı, eğilmeyi kabul etmeyen insanların mevzisiydi.  Geçmiş seçimlerde Kürt Özgürlük harekâtı adına Hakkâri’ye siyasetçi atayanlar büyük haksızlıklara imza attılar. Hakkâri’nin stratejik ve tarihsel konumu bu antidemokratik ve halkın iradesini hiçe sayan uygulamayı hak etmemişti. Yöre halkının atamalara tepkisiz kalması durumunda; aynı hataların yeniden yapılacağını görür gibiyim. Genel ve yerel yönetim koltuğuna oturulan siyasetçilerin; koltuklarını doldurmadıkları ortadadır. Geçen milletvekili seçimlerinde; özellikle yukarıda da değindiğim gibi halk iradesinin bir yansıması olan ön seçimin sonuçlarına riayet edilmemesi ve yapılan atamaların tabanda yarattığı rahatsızlığın halk tarafından seslendirildiğine sıkça tanık oldum. Üst düzey siyasetçilerin bu hatalardan dönmeleri dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
49 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi