İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Bence bunların tümünün

Bence bunların tümünün

Zengin bitki örtüsü, eşsiz mağaraları, sürüler halinde dolaşan av hayvanları, bol ve berrak suları, zirvelerden zirvelere süzülerek aydınlık saçan güneş ışınlarıyla, ilk çağlarda insanları kucaklayıp beşiklik görevi yapan Zağros dağları ve eteğindeki bereketli Mezopotamya’nın ilk yerlileri Hurri kökenli dağlı boylardır.

Bölgede yerleşik hayata geçmeyi başaranlar; yani neolotik devrimin öncüleri, Yukarı Mezopotamya’nın Newala Çori (Urfa), Çayönü (Ergani-Diyarbakır), Çemê Halan (Çeme Xalan-Silvan, Batman)’da ilk konut ve tapınakların temelini attılar. İlk ekin, ilk dokumayı buralarda yaşayanlar gerçekleştirdi. Daha sonra Aşağı Mezopotamya’ya yerleşen Sümer’ler bölgenin en büyük medeniyetinin temelini attılar.

Büyük Zigurat’lar, yazı, sanat ve destanlar; Zağrosların tüm akarsularını yataklarında taşıyan DİCLE- FIRAT’ın bu aşağı havzasında yeşerdi. Bu uygarlığın kurucularına göre KHARSAG denilen tanrı evleri düzlükleri kuzeyden çevreleyen dağların yüksekliklerindeydi. Bu işlevinden dolayı dağlar kutsaldı.

Sümer’lerin Ziusidra, Babil’lerin Utnapiştim, Sami boylarının Nuh diye tanımladıkları kurtarıcının, canlıları büyük tufandan kurtaran gemileri de, halkların farklı anlatımlarına göre Zagros’ların Nisir, Ararat ve Cudi dağlarının zirvelerinde karaya oturmuştu. Efsanevi anlatımlara göre yeniden yaşama dönüş de yine bu coğrafyada gerçekleşmişti. Kürt’ler bu kadim toprakların ilk yerlileri oldukları gibi; sayısız doğal, siyasal ve askeri felaketlere rağmen bölgede direnerek kalmayı başaran tek halk ta yine Kürtler’dir.

Peki, nasıl oldu da bu kadim coğrafyanın kadim halkı boyunduruk altına alınarak tarihin en uzun kölelik süreci yaşatıldı?

En önemli neden, sıcak denizlere inmeleri engellenen ve kapalı bir coğrafyada mübadeleye dayalı bir ekonomiyle yaşamaya mahkûm etmek mi?

Dağlı, Enkidu ile başlatılan, Med generali Harpagos’la derinleştirilen ve İdris-i Bitlis-i ile doruğa taşınan paslanmış ihanetler zincirinin kırılmaz kalınlığı mı?   

İktidar kavgasında çok kanlı bir geleneğe sahip Arap, Türk, Fars egemenlerinin kanlı kılıçlarının gücü mü?

Kürt’lerle aynı dinden olan bu üç egemen, keskin kavmiyetçi kılıçlarına kın olarak geçirdikleri kutsal inançlar mı?

Coğrafi konumlarından kaynaklanan, ilk çağda özgür aşiretler, dar bölge krallıkları ve ortaçağda bağımsız beyliklere dönüştürülen, merkezileşme önünde engel olan çok parçalı sosyal yapıları mı?

19. y.y. ikinci yarısından I. Dünya savaşı sonrasında ki paylaşıma kadar bölgede kalan ve siyasette aktif rol alan batılı emperyalistlerin yerli sömürgeci güçlere verdikleri ve halen sürdürülen destek mi?

Bence bunların tümünün, Kürt halkının prangaya vurulmasında ve esaretlerinin uzun sürmesinde olumsuz etkileri oldu ve olmaya devam ediyor. Dünyanın hiçbir bölgesinde mazlum bir halkın özgürlük mücadelesi 200 yıla yayılmamıştır. Özgürlükleri için iki asır direnen bir halkı gezegenimizde görmek mümkün değildir. Oysa Kürt’ler; Şehrizor (Süleymaniye) Baban isyanından buyana tam 206 yıldır özgürlükleri için mücadele veriyorlar. Böylesine direngen olan bir halkın tutsak alınmasının nedenleri farklı ve yukarıda sıralandığı gibi çoktur. Kendisine özgü coğrafi, sosyal, siyasal, dinsel ve bölgesel boyutları vardır. Zaten Kürt’lerin dışında bölgenin en eski yerleşik halklarından hiçbirinin bu ağır koşullar karşısında direnme, ayakta kalma şansı da yoktu. Mezopotamya ve Zagros’lar medeniyetine damgasını vuran Sümer, Babil, Asur, Ermeni, Süryani ve benzer halkların kimi yok edilerek toprağın derinliklerine gömüldüler, kimileri de tırpanlanarak coğrafyanın dışına çıkarıldılar. Vatanları parçalanan Kürt’ler de göç ve asimilasyon canavarlarının pençesine atmakla eritildiler.

Güney Kürdistan’da bir federal yapıya kavuşan Kürtler; dilleri ve ulusal değerleri ile yeniden buluşmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Diğer parçalardaki erime tüm hızıyla sürüyor. Stratejik alanlardaki köyler boşaltılarak insanlardan arındırıldı. Bölge kent ve kasaba merkezlerine zorunlu olarak yerleştirilen kitleler tamamen tüketici bir topluma dönüştü. Cezaevleri, özgürlük isteyenlerle dolduruldu. Birçok ilde geçim kaynağının menşei olan yaylalarda üretim durma noktasına getirildi. Epeyce uzun olan sınırlarda, güvenlik bahanesiyle ticaret kanalları kör tıpalarla kapatıldı ve yörenin felç olmasına neden olundu.  Karakol ve yatılı ilköğretim okullarının yapımına hız verildi. Köy koruculuğu sistemi, ajanlığa dönüştürüldü. Cemaat örgütlenmesiyle din kardeşliği maskesi altında işbirlikçi Kürt’lerin yeniden örgütlenmeleri gündeme alındı ve bu alanda yoğun faaliyet devam etmektedir.

Temelinde Kürt sorunu yatan “komşu ülkelerle sıfır sorun” politikası sık sık değiştirilen taktiklerle gündemdeki yerini koruyor. İran, Irak ve Suriye kuşağında başlatılan SÜNNİ – Şİİ iktidar kavgasının yarattığı belirsizlikten dolayı, Tahran, Bağdat, Şam yönetimleri Kürtlere karşı biledikleri kılıçları bir süre için kının içinde bekletmeleri; Kürtlerin dinamik güçlerinde zaman zaman yanlış ve eksik değerlendirmelere neden oluyor. Bir gevşemeye, bir rehavete yol açıyor. Bu, Kürtlerin tarihte sık sık yaşadıkları ve sonuçlarından büyük siyasi zararlar gördükleri yanılgılardan biridir. İçinde, telafisi mümkün olmayan sorunları barındırıyor. Kürtler, siyasi mücadelelerinde zirveye yaklaştıkça, uçurumların sayısında artış olabileceğini, tarihte edinilen deneyimlerden görmelidirler. Bu önsezi, mecburiyetin dışında, tarihsel bir görev ve zorunluluktur. Unutulmamalıdır ki özgürlük dağının zirvesi hem daha fırtınalı, sisli ve dumanlıdır; hem de kayaları daha sarp ve diktirler. Oralarda düşüp, yuvarlananların yaralanarak kurtulma şansları bile yoktur. Uçurumdan yuvarlananların sonu toplu ölümdür. Lice, Ağrı, Dersim, Hındırin, Metinan dağlarının zirveleri bu tür kıyımların canlı tanıklarıdır. Yine unutmamak gerekir ki; pazarlık masalarına tutunarak üste çıkmak; Ağrı, Süphan, Cilo dağlarının zirvelerine tırmanmaktan daha zordur ve daha fazla yetenek ister. Bunun bilincinde olanlar, barış masalarından daha kazançlı çıkmışlardır. Bugün, Kürt halkının özgürleşmek için  yeniden yamaçlarında tırmanışa geçtiği Zagros zirvelerinin, kalkan işleviyle birlikte kutsallığı da göz ardı edilmemelidir. Nasıl ki, Kürt halkını bu zirvelerden söküp atmak bölge egemenleri için coğrafyanın ele geçirilmesinin ilk koşulu ise, bunun tersi de Kürtler için yaşamsal bir öneme sahiptir. Tıpkı tufan sonrasında o dağlarda yeniden yaşama dönme sevincini yaşayanlar gibi. Bunu sağlamanın yolu da o hayati organ bölgesinin çevresinde 90 yıldır yaratılan suni bölünmenin tedavisi ile mümkündür. Ziusidra’nın, Utnapiştim’in, Nuh’un görevine soyunan Kürt önderlerinin, gemi inşaatı için gerekli malzemeyi tüm parçalardan temin etmeleri zorunludur. Barış zirvesine tırmanış, birlik ve ulusal güçlerin ittifakına bağlıdır. Mezopotamya düzlüklerinde sürekli olan tufanın hızlı akıntılı sularında boğulmamaya çalışan Kürtleri kutsal zirvelere taşıyacak, kurtuluş adaklarını sunacak, sunaklarda yeniden yaşama dönmenin sevincini ateş yakarak tüm dünyaya ilan edecek çağdaş Ziusidra’ların, Utnapiştim’lerin, Nuh’ların birlik ve dayanışmasına bağlıdır. Aksi takdirde özgürlük gemisi Arabistan, İran; Anadolu’dan esen sert rüzgârların yaratacağı dalgalarla daha uzun süre boğuşmaya devam edecektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi