İrfan Sarı

İrfan Sarı

Yolcu, burada dur!

Yolcu, burada dur!

Eğer hesaplar tutarsa, ikiz bir baharla karşı karşıyayız.

Birincisi 30 yıldır bir fiil süren, bin yıla yayılmış Kürt meselesinin baharı.

İkincisi ise doğa ananın her yıl aynı zamanda anaçlığa soyunduğu o muhteşem mevsim baharı.

Ve nevroz direnişinin zılgıtları, bu baharlara kol kanat.

Ama bu farkındalıktan bi haber kendi kurallarını, kaba kuvvette sınırlamış bir kesim hala var… Akıllarının bir kısmına meteor çarpmış gibi aynı yerde sayıklayıp duruyorlar.

İki bin on üç yılının Türkiye’sindeyiz. Yüksekova’da hala birçok hastalığa çare bulacak teknik donanım bulunmamaktadır. Yani kocaman bir hastane var ama ne yazık ki hastalar hala metropollerde derman bulmaya çalışıyor mecburen.

O mecburlardan biri de biz olunca 12 Mart günü derman aramak için gidiyoruz büyük anakente…

Sabah 00: 09 da uzun süreden sonra, namı diğer “Kürtkıran”  olan minibüslerden birine değil de, Şemdinli istikametinden gelen bir otobüsle Van’a doğru yol alıyoruz. En son koltuklardayız çünkü otobüs koltuk sayısı kadar dolu.

Daha km dolmadan, yani Bajérge mezarlığında durduruluyoruz.

“Devlet verdiği kimliği, neden bu kadar sorar? Neden bu kadar meraklıdır verdiği kimliğe bakmaya acaba?”

Sivil giyimli, kirli sakallı polis memuru kimlik talep ediyor. Kimliğe bakıyor, ters düz edip geri veriyor. Bilgisayar olsa kafası o kimliği okuması olanaksız. Ama kimlik soruyor. Bazen espiri yapıyor “resimdeki sen misin?”

Hani güvenliğimizi düşündüğü için, kimlikleri bir bakışta tanımlıyor ve şüphelilerden birini indirip bagajını kontrol ediyor…

Yola devam ediyoruz.

Kaymak gibi yolda kuğu gibi süzülüyor otobüs.

Ova kar altında. Tanrı bereket-zülüm karışımı bir kış yağdırmış. Ama bahar yakındır çünkü “Adar”dır. Yani ağaç kökleri su içmeye başlamış. Yakında patlayacaklar yaprak yaprak.

Yöre halkının Yeni köprü olarak bildiği mevkiye varmadan, sağ yamaçtan düşen taşlar adeta farklı engel oluyorlar. Hafifliyor otobüs. Velhasıl yılan gibi kıvrıla, büküle Yeniköprü Devletine varıyoruz.

Kuyruk var.

Yeniköprü Devleti askerlerinden biri omzunda uzun namlulu bir tüfekle tek tek yol veriyor. Bekliyoruz, emir gelir gelmez sıradan çıkıp hizaya geçeceğiz.

Toplu taşıt yolcuları indiriliyor.. Diğerleri kayıt altına alınıyor.

Velhasılıkelam hizaya geçer geçmez sivil giyimli bir kabadayı otobüsün ön kapısından içeri giriyor.

Yine kimlik faslı…

Ama Yeniköprü Devleti’nde kimlik sormak bir başka alışkanlıktır. Orada hüküm, orada uygulama, orada prensip, orada hukuk, orada düzen tek tiptir. Değişmez.

Sivil kabadayı otobüsün içinde ilerleyor ve kimlikleri avucunda topluyor.

Arka kapı diye tabir edilen otobüs bölümünde “bagaj sahipleri aşağı insin”  diye emir veriyor. Türk dil kurumuna inat ya da kibarlaşma adına “Kadın” deme yerine “Bayanlar inmesin” diye de ekliyor.

Erkeğiz ya! İniyoruz otobüsten aşağıya.

Erkekliğin ağzına tüküreyim!...

Otobüsün dışında yani bagaj başında askerler var. Bagajı aşağı inen erkekler açar, erat bakar. Uygunluğu erat tarafından tespit edilir.

Sonra yeniden otobüse bin emri gelir.

Ön kapıda bir asker, arka kapıda bir, tek tek üst araması yapılıyor. Resmen aşağılama, küçük düşürme, onur kırma eylemi bu son fasıl taciz ile bitiyor.

Adı üst araması olan bu onur kırıcı uygulama Yeniköprü Devleti aklı mıdır? Yoksa devletin esasiye sinin terbiyesi mi? onu kolayca anlayabilir insan.

Ama söyleyemez! Suça sayılır. Suçluya çıkar insan.

Adı güvenlik olan bu uygulama olsa olsa “alay” etmektir.

Olsa olsa ben "senin ensendeyim" demekten başka bir şey değil. “Güç benim” demekten başka bir şey değil.

Aracın plakasını bir okul defterine ya da bir ajandaya yazmak hangi tür güvenlik olabilir?

Şoförün ya da yolcuların ismini kayıtlara geçmek nasıl bir güvenlik izahıdır?

Bir kimliğe şimşek hızıyla bakmak güvenliğin hangi kodunda var?

Her şeyden öte, elli yıldır burada bu noktada yapılan uygulamaya hangi suçlu gelip dalar?

Velev ki daldı!

Bir kişi yüzünden iki-üç yüz bin nüfusa uygulanan bu baskı revamıdır?

Biri çıkıp bu çılgınlığa son versin.

İnsanlara yol boyu yapılan bu işkenceyi bitirsin diyeceğim ama dediğimle kalacağımı biliyorum. Çünkü bu bilmem kaçıncı yazışımız. Ne duyan var ne de ses eden.

Anlayacağınız ben yazmaktan bıkmayacağım, Yeniköprü Devleti baskı recmini, kendi raconunu kesmekten usanmayacak.

Çünkü bu ülkede PKK ile Devlet karşılıklı mektuplaşırken, Yüksekova ve Yeniköprü Devletinde eski tas eski hamam uygulamalar ve devletten bi haber durumlar.

"Yolcu, burada dur!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
İrfan Sarı Arşivi