İrfan Sarı

İrfan Sarı

Tahta ayak

Tahta ayak

Gazyağı lambası, asılı durduğu yerde pencere aralığından sızan rüzgârın havasıyla titriyordu. Taş duvarlı odanın duvar röntgeninde tıpkı kaburga yapısı vardı yani girintili ve çıkıntılı. Kıbleye ters istikametteki duvara asılı duran acem seccadesi ve yanındaki şahmeran resmi dışarıdaki deli fırtınaya teslim olmuşlardı.

Fakat bütün bu duvar, kapı ve pencere aralıklarından sızan rüzgâra inat içeride teneke sobanın etrafında oturanlar tezeğin yanmasından çıkan sıcaklığı bedenlerinde hissediyorlardı.

Evdêlayı Gulanî, Zaloğlu Rüstem"in(Rostemêzal) hikâyesini anlatıyordu. Bu gece üçtü, daha bu gidişle karlar alçak damlı evlerimizi geçene kadar devam eder… Yani bir hafta on gün falan…

Hikâye anlatılırken diğer tarafta genç kadınlar ve kızlar da kapı eşiğinde kulak misafiri oluyor bir yandan da erkelerin ikramını seferber ediyorlardı. Tabi geceden yoğrulan hamur leğenleri dinlenmeye bırakılır ve üstü örtülürdü, yine yarın pişecek yemeğin bakliyatları hazırlanırdı. Hani hepsi Hemayil nene kadar becerikli olmasalar da iyi bir Hemayil nene olmak için çabalar dururlardı.

Bu yazgı anadan kıza miras olmuştu.

Akşamdan başladımı dört şişini bir tek çorabı bitirene kadar durdurmazdı. Ve o çorabın başparmak tarafındaki nakışlar onun yüreğine işleyen aşkların motifleri olurdu. Çorap bitince onu giymek için servet dökseniz almanız olanaksızdı çünkü o işlenmiş motifleriyle sahibini çoktan buluyordu. Bazen sevgili, bazen koca, oğul, torun çorabı olur çıkardı.

Ve o çoraplar hangi ayağa girse o ayaklar kendini sevdiğinin sıcaklığı ile güvende his ederdi.

O gece Hemayil nene cevizleri kırmış yanına kuru üzüm bırakmıştı… Kaçak çayın lamba ışığına çarpan yüzü tavşankanını çoktan bulmuş ve kıtlama şekerle hikâyenin içine dalıp gidiyordu.

Bu şehir kış oldu mu dünyadan bağı kopan yeni bir dünya oluveriyordu. Kar fırtınaları bulduğu bütün koylardan ve kovuklardan içeri davetsiz misafir olur, zaman zaman küçük tepelerin boyuna ulaşırdı.

Eğer, hesaplar tutmaz da kış uzun sürerse bu daha kötüye delaletti. Çünkü hem erzak hem de hayvan yemi bulmak zor oluyordu. Hani ne kadar tedarikli de olsa insanlar çoğu zaman böyle olumsuzluklarla da karşılaşıyorlardı.

Ama en çok korktukları şey ise çay ve şekerlerinin bitmesi olurdu. Düşünün bir kere çay bitmiş, bu kış koşullarında yol yok ve çay bin kilometre öteden gelirdi. Ya da şeker en yakın haliyle Erzurum pazarından gelirdi. Kaçak ve dolayısıyla kaçakçılar da olmazsa yaman olurdu haller.

Her kes hikâyenin ve odanın havasına kapılıp gitmişken dış kapıya musallat olan sesten haberi ancak salondaki kadınlar almıştı. Telaş ve bağırmalar birbirine karışır karışmaz donmuş bir köpek eller üstünde içeri sobanın yanına bırakıldı. Evdêlayı Gulanî, gençlere silahlarını kuşanmalarını söyledi.

Fırtınalı gecenin uğultularına aldırış etmeden on kişi yola koyuldular.

Az önce gidenlerin ardından dışarıdaki fırtınanın uğultusuna rağmen her kes kulağını dikkatle dikti geceye. Mêrad amca ise durmadan kuran-i kerim okudu. Hele Qênar anne kaç rekat namaz kıldı bir bilseniz.

Artık saatler gece yarısını gösteriyordu ki kapı çalındı. Onlar gidince donmuş vaziyetteki köpek buzlarından kurtulmuş ve gelenleri havlamalarıyla karşılıyordu.

Bütün bu dağların en meşhur kaçakçısı Mehdi, bu gece yola çıkmadan, fırtınanın bu kadar delireceğini hesaplayamamış ve yolun yarısında fırtınaya teslim olmuş. Adı Reşani olan atı köye doğru onu bırakarak ve sırtındaki yükle gelmişse de o da saplandığı kardan fazla güçlü olamamış ve saplandığı yerden nefessiz kalmıştı. En şanslı tarafları ise Pîşîle"nin eve varıp kapıyı tırmalaması oldu.

Mehdi,eve vardığında elleri ve ayakları tutmuyordu, Mêrad amca ahırdan bir koyun getirip kesti ve karnını deşti, Mehdi"nin ayaklarını içine soktu. Diğer gün öğleden sonra kendine gelebildi Mehdi.

Ancak bir ayağını bilekten olmak üzere diğer ayağının da üç parmağını kaybetti. Soğukta yanan vücudunu teslim ederken o kış gününe, gözlerinden ilk defa iki damla yaş serildi yanağına…

Artık Mehdi kaçak dönüşlerinde erkelere tarak ve kızlara ayna, çocuklara fifitok (düdük)yaşlılara şekerleme getiremeyecekti/getiremeyecekti. Bu onun onuruna o kadar dokunuyordu ki ne zaman yanına varsak bakışlarındaki yalvarma kendini teslim ediyordu orta yere.

O yıl, çok uzun sürdü kış. Kıtlık ortalığı sarmıştı. Mehdi"nin yokluğu ise iyiden iyiye belli ediyordu kendini. Fakat Mehdi, kış boyu durmamış ilk kardelenler baş gösterince o da bedeninden ayrılan ayağına cevizden bir ilave yapmıştı.

Yeni ayağına alışmak çok zamanını almamıştı.

O tahta ayakla atının öldüğü yere gitti. Sadece iskeleti kalan atının kemiklerine baktı ve bu dağlar bir erkeğin ağlamasına şahit oldu bir kez daha. İlk işi kendine yeni bir at aldı ve hayatını borçlu olduğu köpeği ile tekrar kaçağa gitme kararı aldığı gün köylü onu ufukta kaybolana kadar bekledi.

Diğer akşam Mehdi dönmüştü yine eskisi gibi… Ama adı çoktan "tahta ayak" olmuştu bile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
  • muzaffer / 08 Kasım 2007 Perşembe 08:33

    ewet başkanim bir başkasin harika bir metin daha bize sundun. çok güzel olmuş gercektende kiş günlerinde sobanin etrafinda oturup hem hikeye dinlerken hemde tavşan kanli kaçak cayi içmek en güzeli olur. sayin sari: sizin yeriniz başkadir siz bu memleketin birer sairi birer yazari birer muhabiri birer yürek hoşlatani birer başkani birer sahipsiz olduğumuz zaman sahibimizsin daha sayamadiğim çok şeysin. başarilarinin devamini dilerimm.

    Yanıtla (0) (0)
  • KÜTÜPHANE / 08 Kasım 2007 Perşembe 09:52

    MEHDİ TÜM YAŞADIKLARINA RAĞMEN.EMELİNDEN VAZ GEÇEMEMİŞ.VE HALA KOCA KÖYÜN TEMEL DİREĞİ OLMA UMUDUNU İÇİNDEN YİTİREMEMİŞTİR.KIŞIN BU DENLİ ÇETİN VE UZUN GEÇMESİYLE BELKİDE KÖYLÜNÜN KITLIKTAN KURTUMANIN EN BÜYÜK HAYALİ HAMDİDEN GEÇMİYORMUYDU Kİ AYAĞI CEVİZ AĞACINDAN OLMASI İHTİMALİYLE Bİ,LE.İNSAN YETERKİ İSTESİN VE DİRENÇLİ OLSUN.ENGELLİLERDE BAZAN YAŞAM MÜCADELELERİNDE ENGEL TANIMAZLAR.İRFAN BEY HARİKA BİR YAZI HER ZAMANKİ GİBİ, VE BU YAZIYI GENELLİKLE ENGELLİ İNSANLARIN OKUMALARINDAN YANAYIM.BAŞARILARARIN DEVAMINI DİLERİM
    ....

    Yanıtla (0) (0)
  • sadrettin güvener / 08 Kasım 2007 Perşembe 12:30

    yüregine sağlık üstad

    Yanıtla (0) (0)
  • bülbül / 08 Kasım 2007 Perşembe 15:10

    BEN DENİZLİ DEN BÜLENT GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL OLMUŞ.İNSAN YAŞI YO..

    Yanıtla (0) (0)
  • kemal mercan / 08 Kasım 2007 Perşembe 16:10

    Yine sımsıcak,insanın icine yaşama hevesi veren,gercek bir o kadarda acı veren bir yazı yazmışsın.Eline,diline,yüreğine sağlık.

    Yanıtla (0) (0)
  • bir insan.... / 08 Kasım 2007 Perşembe 21:02

    irfan bey harika yazılarınızdan biri daha diyorum... basarılarınızın devamını dılıyorum...

    Yanıtla (0) (0)
  • yavuz özcan / 12 Kasım 2007 Pazartesi 16:05

    çok guzel yazıların var senı tebrık ederım sevgılı başkanım sen her şeyın en güzelını yaparsınsana yakışıyor başarılar

    Yanıtla (0) (0)
  • nihat şanin / 09 Kasım 2007 Cuma 11:10

    savi üstad ,ben istanbulda okuyorum ve inanı ki bu yazıyı okurken gözlerim yaşardı`;çünkü ben bu yazıda kendimi ve kendi yöremin yaşamını yani yüksekovayı buldum. Yöre insanını yaşamını iyi gözlemlemiş olmalısınız ki böyle güzel bir eser ortaya koymuşsunuz .Yazıyı okurken babamın bize gençlik yılların yaşadığı dönemi anlattığı yıllar geldi aklıma anlattıklarınızla örtüşüyor o dönem.gerçekten olayları güzel harmanlamışsınız yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum...

    Yanıtla (0) (0)
  • ersi / 09 Kasım 2007 Cuma 13:00

    Sayın irfan sarı size bir tavsiyem var yazılarınız çok güzel bunları bir kitap'ta yada kitaplarda toplasanız çok güzel olacağını tahmin ediyorum her halde ilk kitabınızı ben alırım... saygılar

    Yanıtla (0) (0)
  • usta / 09 Kasım 2007 Cuma 14:23

    selam ve saygılar dileyerek dün yapmış oldugum yorum köşenizde öz eleştiriden dolayı gösterilmedimi ama saglık olsun bence eleştiriler halka açık ve insanı geliştiren nihayi faktörlerdir umarım rütük gibi saklamadınız gizli pencerelerinizde neyse çok harika bir makale diyim tekrar umarım ........... devamı gelir.ü EDİTÖRÜN NOTU: Sayın okuyucumuz, bahsini ettiğiniz yorum sistemimize ulaşmamıştır. Dolayısıyla içeriğini de bilmemekteyiz.

    Yanıtla (0) (0)
  • ali çiftçi / 10 Kasım 2007 Cumartesi 13:26

    ille de birşey yazmak değil niyetin, yazdıklarının anlamında buluyor, o havayı soluyan insan... bir gün ola yazmazssan buralara birşeyler, işte ozaman olmaz bir anlamı buraların...yüreğine sağlık can dost...

    Yanıtla (0) (0)
  • usta / 10 Kasım 2007 Cumartesi 14:36

    öncelikle sevgi ve sagılarımı dileyerek sitenin editörüne yapmış olduğu açıklamadan dolayı teşekkür etmek istedim ve yorum sitenize ulaşmamış olabilir ben sitenizin köşe yazılarınızı takip etmekteyim sürekli çok net ve saygıdeger insanların aranızda bulunması buna benim için bir sebeptir ben siteniz vasıtasıyla sn.irfan sarıya kendimce makalesini begendiğimi ve başarısının devamını dilemiştim ikinci bi husus benim için yüksekovada irfan bey tartışılmaz bir insan yanlız bi çok insanınve benimde merak ettiğim husus irfan beyin son zamanlarda dügünlerimizde ve yüksekovadaki başsaglıgı vb. etkinliklerde dehap yöneticilerimizle beraber olması ve sormak istedim affına sıgınarak daha bu çatı daha öncede vardı sizde vardınız neden orda yoktunuz bi ara denediniz ve vaz geçtiniz yüreginizi ve konuşma dilinizi niye orda ortaklıkta başkaları varken ve yoksulun emeğiyle oynarken kullanma geregi hissetmediniz. şimdi yaptığımm size sadece bir öz eleştiriydi eleştirilerin insanlara ışık tuttugu kanısındayım saygılarımla

    Yanıtla (0) (0)
  • irfan sari / 10 Kasım 2007 Cumartesi 17:13

    doğrusu, bu hususta basına verilmiş bir bilgi var. ilçe yönetiminin genel merkezce görevden el çektirilmiş olmasından kaynaklı olarak bize kongreye götürene dek görev verildi...şimdi o çalışmaları devam ettiriyoruz. sanırım bu ayın sonu itibarıyla kongreyi gerçekleştirmiş olcağız...bu itibarla bahsi edilen yerlerde bu sorumlulukla bulunmaktayım...evet bir eleştiriydi bu...
    taktir edersiniz ki; siyaset yapmak her babayiğidin işi değil.ben bu hususta gerekli donanımda değilim. halkın istemlerine ihtiyaçlarına cevep olacak bir zaman dilimine kavuşursam belki o zaman. ve yine taktir edersiniz ki: benim yaptığım bir iş vardır orada yani kendi alanımda başlarıyı yakalamak daha önemli olacaktır.
    kongre sonrası yeni kitap çalışmam için önemli bir süre çalışmaya kapatacağım kendimi...
    ve bulunduğum yerin dışında bir yeni görev alma şansım bulunmamaktadır...
    değerli eleştirinize cevap olabildimse mutlanırım...
    saygıyla

    Yanıtla (0) (0)
  • bulent tatlı / 12 Kasım 2007 Pazartesi 12:30

    svgili dayıcım herzman ki gibi bu yazında çok güzel olmuş çok beğendim senin yazıarını okurken bi tuhaf oluyorum alıp götürüyo beni yazının içine hikayenin için başarılı yazılarının evaını dilerim :) yeğenin bulent

    Yanıtla (0) (0)
İrfan Sarı Arşivi