Yüzleşmek ya da yüzsüzleşmek

Yüzleşmek ya da yüzsüzleşmek

Gözaltındaki Cemil balkondan atlamış(!) ve ölmüş(!). Apar topar naaşı yok ediliyor ya da bilinmeyen bir yere defnediliyor.

ÖZCAN KIRBIYIK

Çocukluktan birlikte yetiştiğimiz,dostum ve akrabam olan Rojhat’ın  düğün hazırlıkları için İstanbul/Beylikdüzü’ndeki nalburcu Ayhan Usta’yı ziyaret etmiştik dört gün evvel. Çay ikramı esnasında ev araç gereçlerini konuştuktan sonra, konu döndü dolaştı bizlerin de öğrenci olmasından dolayı, Ayhan Usta’nın eğitim hayatı ve memleketin halet-i ruhiyesine geldi.

Eğitim hayatından bahsedene kadar çok da ilginç bir yaşam sürdüğünü düşünmemiştim doğrusu.

***
Ayhan Usta 12 Eylül Darbesi’nde, o zaman Kars’a bağlı olup, Ardahan 1992’de il olunca Ardahan’a bağlanan Göle’de lise öğrencisi olduğunu anlatıyordu. Henüz bir lise öğrencisiyken darbenin mağduru olmuş. ”Beni tutuklayıp içeri attılar, işkencelerden geçirdiler hergün, aylarca içerde kaldım, aradan 34 yıl geçti ama beni neden o zulme maruz bıraktıklarını hala bilmiyorum.” diyor ve ekliyordu “Ben de o dönemi, devletin zulmü altında geçirmiş herkes gibi devletten alacaklıyım” diyordu.

***
“Aynı lisede ve sınıfta okuduğumuz birçok öğrenci ile aynı kaderi paylaştık ama bazıları vardı ki şuan bile bir mezarları  yok. Hala nerde oldukları bilinmiyor. ’Gözaltında kayboldu’ deniliyormuş ailelerine. Zaten fazla kurcalayınca ailelerinin de başı belayı giriyordu. Gençleri öldürerek önce gençlerin kendisini, sonra aileleri cezalandırmış oluyorlardı .Şimdi devlete katil dediğimde bana kızıyorlar.” dediğinde sesinde bir hayıflanma beliriyordu Ayhan Usta’nın.

***
Nalburcu Ayhan Usta konuşması esnasında sıkça Cemil diye bir gençten bahsediyordu. Aynı lisede okuduklarını ve birbirilerini yakinen tanıdıklarını anlatıyordu. Cemil de Göleliymiş. Toplumsal reflekslerinin son derece fazla olduğunu, yiğit ve yakışıkllı bir genç olduğunu anlatıyordu.”Gözü pek bir gençti, o dönemde Göle ve çevresinde herkes tanırdı onu” diye anlatıyordu Cemil’i.

Cemil’in gözaltına alındığını, nedenini şuan bile bilmediği ve daha lisedeyken eğitim hayatının sonlanmasına neden olan hapis cezasını çekerken öğrenmiş Ayhan Usta. O günden sonra Cemil’den hiç haber alamamışlar. Zaten ne zaman Cemil’i sorsalar, aralarından birinin başına bir bela geliyormuş mahpusta. Arkadaşlarına, Cemil’in gözaltında tutulduğu karakolda balkondan atladığı ve öldüğü söylenmiş sonra.

Gözaltındaki Cemil balkondan atlamış(!) ve ölmüş(!). Apar topar naaşı yok ediliyor ya da bilinmeyen bir yere defnediliyor.

****
Yıllar sonra meclis alt komisyonunca yapılan araştırmalar sonucu hazırlanan bir raporla Cemil’in balkondan atlamadığı, atıldığı; atıldıktan sonra ölmediği anlaşıldığı için de yaralı bedeni işkenceden geçirilmiş ve o şekilde hayatını kaybettiği ortaya çıkıyordu.

Bunu yapanlar da Cemil’in sorgusunu gerçekleştiren asker ve MİT yetkilileri. Meclis alt komiyonu bunu doğruluyor zaten. Gelgelelim ki o  sorguda görev alan bütün askeri personel ve MİT yetkilileri kayıt altında olmasına rağmen, hakkında soruşturma açılan tek bir kişi yok. Çünkü Cemil, devletin istediği makbul gençlerden olmayı reddetmişti. O yüzden onun katledilmesi önce gözyumulacak, sonra örtbas edilecek bir mevzudur darbeciler için.

****
Ankara adliyesinde 12 Eylül darbesinin mimarı cuntacı Kenan Evren’in hastaneden sanık sıfatıyla görüntülü katıldığı dava  görülürken; yaşlı, bitkin haliyle ve  kırık Türkçesiyle bir kadının “Ver benim oğlumu! Cemilime ne yaptın?  Çık karşıma!” diye bağırıyordu. O kadın Berfo Kırbayırdı. Cemil Kırbayır’ın annesi. 105 yaşına kadar yaşayıp, tek dileği oğlu Cemil’in kemiklerini bulup Fatiha okuyacak bir mezarının olmasıydı..”Oğlumun kemiklerini bulmadan gömmeyin beni” diyordu. Mukadderat izin vermedi ve Berfo Ana geçen sene vefat etti. Mezarının yanına ikinci bir mezar daha kazıldı, Cemil’in naaşı bulunacak ve yanına gömülecek diye.

***
Son günlerde Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın müebbet ceza almasıyla sonuçlanan 12 Eylül Darbesi davası elbetteki sembolik olarak değerli ve mühim bir gelişme ama darbenin ve darbecilerin halk nezdinde ifşa edilmesi, darbenin ve Kenan Evrenlerin tarihin çöp sepetine atılması en hayırlısı olacaktır. Unutulmamalıdır ki 12 Eylül  Darbesinin hemen akabininde Kenan Evren Taksim Meydanı’na topladığı yüzbinlerce insana, darbe yaparak ne kadar kutsal bir işe imza attıklarını anlatıyor, dinleyenler de çılgınca alkışlıyordu. O gün Evren’i alkışlayan o kitle hala bu toplumun  bir parçasıysa, darbelerin ve darbecilerin önce toplumun huzurunda mahkum ve ifşa edilmeleri lazım.

“Darbelerle yüzleşiyoruz” deyip hala 17 binden fazla mezarsız  kemik varsa,
“Darbelerle yüzleşiyoruz” deyip darbe döneminin işkencecileri hala mağrur, hala gururluysa,
“Darbelerle yüzleşiyoruz” deyip  hala darbe artığı bir anayasayla yönetiliyorsa ülke,
“Darbelerle yüzleşiyoruz” deyip TMK tüm heybetiyle karşımızda duruyorsa,
“Darbelerle yüzleşiyoruz” deyip cuntacıların katlettiği insanların yakınlarının açtığı davalarda yine cunta döneminde, askeri personel ve MİT tarafından hazırlanan dosya ve deliller esas alınıyorsa, bunun evde biriken kirlerin halının altına süpürüp, konukomşuya evinin ne kadar temiz olduğunu övünerek anlatmak  eşdeğer ironidedir.
...
Devlet bekasının ve kutsallarının  insan hayatının önüne geçtiği hergün Berfo  Analar gider, Emel Analar gelir; Cemil Kırbayırlar gider Ali İsmail Korkmazlar gelir. Toplum olarak devletin, bayrağın, toprağın, sınırların değil; insan hayatının kutsal olduğunu içselleştirdiğimiz gün, devlet aklı Berfo Analardan ve Emel Analardan evlatlarını asla kopartamayacaktır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum