Yüksekova'nın tahta tabureleri: Utanç abidelerimiz

Yüksekova'nın tahta tabureleri: Utanç abidelerimiz

Kadınlar kendi memleketimizde sağa sola doluşturulmuş bu taburelerde oturan insanların bakışları, tavırları ve söylemleri yüzünden çarşıya çıkamıyor.

Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına özenli bir dil kullanmaya gayret ettim.

Duyarlı-duyarsız herkesi bir şekilde yaralayan ve herkesin en az bir defa şikayet edip, sonra tekrar gidip oturduğu Yüksekova'nın çarşı merkezini boydan boya saran tahta taburelerinden bahsetmek istiyorum size.

Bu taburelerin bir çok konuda şehrimiz için tam bir utanç ve rahatsızlık kaynağı olduğu gün gibi ortada. Ama ben bu meseleye toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlik ve hatta taciz boyutuna varan sonuçları üzerinde duruyorum.

Kadına  dönük şiddet kapsamı sadece fiziksel müdahalelerle, yaralanmalara neden olacak sonuçlar doğuran eylemleri kapsamaz. Bunu evrensel insan hakları kapsamı söylüyor. Kadının neyi giyip neyi giyemeceğini dayatmak ve zorlamak da en basit örnekle kadına dönük bir şiddet yöntemidir. Benzer şekilde bugün eğer, kadınlar kendi memleketimizde sağa sola doluşturulmuş bu taburelerde oturan insanların bakışları, tavırları ve söylemleri yüzünden çarşıya çıkamıyor, çıkıyorsa bile yüreğinde binbir korkuyla çıkıyorsa, bu kadına dönük şiddetin dik alâsıdır ki bunun sokak ortasında bir kadını dövmek arasında sadece yöntem farkı vardır. İkisinin de temelinde bilinçten uzak, ataerkinin yobazlığı vardır.

'Ama kadınlar onlara bakılsın diye ordan geçiyor,ama kadınların yeri evidir ne işi var çarşıda, qadınlar qe ordan geçmesın ma ne alacax, hema onların da xoşına gidiyor' gibi çağdışı argümanlarla hepimizin bir şekilde ortak olduğu bu rezaleti aklamaya çalışanların muhattabı psikologlardır. Sağlığı yerinde kimselerin diyeceği şeyler değil bunlar zira.

Kürdistanlı kadınlar onlarca yıldır süren savaşın en büyük direnenleri ve aynı zamanda en çok bedel ödeyenleridir de aynı zamanda.

Çarşı merkezlerinde devletin katlettiği çocuklarını panzerin arkasına sarkıtıp cadde cadde,bucak bucak,mahalle mahalle teşhir ettiği günlerde o mezalimliğe göğüs geren, meydan okuyan ilk Kürdistanlı kadınlar değil miydi?

Peki ne oldu da canları pahasına, evlatlarını feda ederek özgürleştirdikleri o sokak ve çarşılarda kendi halkından çekine çekine, korka korka çıkamaz oldu?

Tahta taburelerde oturup bazen bir bakışla,bazen bir lafla taciz ettiğimiz; tarlada, mutfakta, yatakta kısacası hayatın her yerinde, hem ruhsal hem de bedensel yönleriyle sömürdüğümüz kadınlara haksızlık ettiğimizin ve bunun insanlıkla bağdaşmadığının ne zaman farkına varacağız?

Köyünü yakmaya, çocuğunu öldürmeye gelmiş polise-askere ilk şamarı indiren, icabında: 'askeri operasyonlar dursun, iki tarafın da gençleri yaşasın, ille de ölecek birisi olacaksa o ölenler de biz olalım' deyip beyaz tülbentleriyle savaşa karşı canlı kalkan olan o yürekli kadınlara çarşı merkezini tahta taburelerle doluşturarak dar ettik. İşte eril olmak, ataerkil olmak, erkek toplumu olmak tam da budur!

Bu haklı gurur (!), büyük namus tablosu hepimizin. Kocaman bir bravo hepimize!

Sokağını, şehrini canı pahasına özgürleştiren kadınlar erkeklerin sokağa diktiği tahta tabureler yüzünden dolaşamıyorsa, bu ayıp tek tek hepimizin.

Dün Fransa'da yüksek lisans yapan Alman arkadaşım Maria Yüksekova'ya bizlere ziyarete gelmişti. Çarşı merkezinin başından sonuna kadar olan tahta taburelere ve orda oturanların kendisine ve geçen az sayıdaki diğer kadınlara bakışlarıyla ve kimi zaman tavırlarıyla yaptıkları taciz karşısındaki şaşkınlığını gizleyemedi.

Maria; "Çarşı hınca hınc erkek erkek dolu,etrafta hemen hemen hiç kadın yok. Çevreden sesleri gelen düğünlerde erkekler nerden kadın bulup da evlendiler?" diye bir espri yapmıştı. Acı acı güldük maalesef.

Bu utancın bir parçası olmayı ilk günden bu yana red ettim. Belki orda oturmayı red ederek o tahta tabureler ortadan kalkmadı, ama bu utancın, bu ilkelliğin bir parçası olamazdım. Oralara gidip oturmak birgün mutlaka ortadan kalkacak olan bu utancın ömrünü uzatmak olacaktır.

Belki bu durum; kadını, kadınlığı kutsal gören kültürümüzü zerre kadar yansıtmayan bu taburelerin durumunu tekrar tartışmaya açmasına vesile olur.

Başta toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve başka bir çok konuda utanç kaynağımız olan bu taburelerde oturmayı protesto etmeye devam edeceğim.

Bana çay borcu olan arkadaşlarımın dikkatine arz ederim.

ÖZCAN KIRBIYIK

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
42 Yorum