Tahir Elçi vurulduğu yerde anıldı

Tahir Elçi vurulduğu yerde anıldı

Diyarbakır Barosu Başkanı iken öldürülen Tahir Elçi, ölümünün 4. yılında vurulduğu yer olan Dört Ayaklı Minare'de anıldı. Anmada konuşan Türkan Elçi, "Biliyoruz ki doğrultulan namlu, taammüden ve fiilendir. Sıkılan tek kurşunun sehvenle işi olmaz. Dört ay

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölümünün 4. yılında bir anma etkinliğiyle anıldı. Elçi’nin eşi Türkan Elçi, Ankara, Antalya, Bursa, Aydın Barosu ve Bölge Barolarının yanı sıra CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Diyarbakır milletvekili Saliha Aydeniz ve HDP il yöneticileri, DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk ve Elçi’nin sevenleri vurulduğu yer olan Dört Ayaklı Minare önündeki anmaya katıldı. Diyarbakır Adliyesi önünde toplanan Elçi’nin sevenleri, ‘Seni Unutmayacağız’ pankartı eşliğinde Dört Ayaklı Minare’ye yürüdü. Açıklama öncesi, Elçi’nin vurulmadan önceki son konuşmasının sinevizyon gösterimi yapıldı.

Sinevizyon gösteriminin ardından Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, “Bu cinayete ilişkin gelişmeleri her cuma günü dile getiriyoruz” dedi.

Diyarbakır Barosu adına Tahir Elçi’ye seslenen Aydın, “Seni tanıyan tanımayan herkes, senin iyi bir hukukçu, yılmaz bir insan hakları savunucusu; dürüst bir barış savunucusu, savaş karşıtı bir adalet savaşçısı olduğunu iyi bilir. Bu nedenle de meslek hayatını, mağdurların yanında onların yoldaşları olarak, tam da bu Dört Ayaklı Minare önünde noktaladın. Yaşamını noktaladığını sanma; yürekleri yumruklarından büyük meslektaşların ve dostların tarafından yaşatılıyorsun, yaşatılacaksın. Mücadelenle yaşatılacaksın, insanlığınla yaşatılacaksın, savaş karşıtlığın ve barışseverliğinle yaşatılacaksın. Tam da burada haince vuruluşunun üzerinden dört yıl geçti. Sana bugün bir yanımız buruk da olsa, iyi haberlerle gelmek istiyorduk, ne yazık ki yine olmadı. Bu ülkede insan hakları, bıraktığın günden daha iyi bir durumda değil” dedi.

Aydın, konuşmasında faili meçhul cinayetlere de değindi: “Faili meçhul cinayetler mi? Bildiğin ve mücadelesini verdiğin gibi. Faili meçhul cinayetlerin tamamı yoldaşlarınca takip edilse de, idarenin ve yargının el birliğiyle üzeri örtülmeye devam edilmektedir. Sanma ki arkadaşların olarak takipsiz bırakıyoruz; takip ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Bir de senin barış hayalin vardı. Ne yazık ki esamesi okunmuyor hâlâ. Ama üzülme, barışseverlerin sayısı, bıraktığın yerden daha fazla. Bu puslu havada da susmuyor barışseverlerin sesi. Tüm baskılara rağmen barış kelimesini ve barış fikrini memleketin her karışına, hatta tüm dünyaya yaymak konusunda her zamankinden daha azimliler.”

Aydın, konuşmasına şöyle devam etti: “Ya savaş? Savaş kışkırtıcıları tarafından toplumsal yaşamın bir parçası haline getirmeye çalışıldığını söylemeye gerek bile yok. Sen zaten bunu biliyorsun. Savaş sınırları aştı. Ülkenin güneyi ateş topu… Sana Afrin’i mi anlatalım, Azez’i mi, Cerablus’u mu? Ya Kobani? Qamışlo’da hâlâ insanlar uyuyamıyor. Gıre Spi, Serekaniye’de ise yaşam adeta bir can pazarı. Nusaybin ve Akçakale’de de katledilenler oldu. Yani sevgili başkan, sınırın altındakiler de üstündekiler de tedirgin, öfkeli ve kederli. Yoksulluk mu? Tam da bildiğin gibi diz boyu. Yoksunluk ve yoksulluk birilerinin adeta halklarımıza dayatmaya çalıştığı cehennem azabı gibi.”

Aydın savaşlara ve yıkımlara değinirken, “Hani demiştin ya, ‘bu mekanda çatışma, savaş istemiyoruz’ diye. Ne yazık ki bu konuda da sana iyi bir haber verememenin mahcubiyetini yaşıyoruz. Son anını yaşadığın mekanın hemen bitişiği, aradan 4 yıl geçmesine rağmen hâlâ kapalı… Senin bir ayağından vurulmasına bile tahammül edemediğin kültürel mirasımız dümdüz edildi. Orada yaşayanların; yıkılmış, yerle bir edilmiş düşleriyle yüzleşmesine bile izin verilmiyor. Evet, kent çatışmaları bitti ama kaç kişinin yerinden yurdundan edildiğini hâlâ bilmiyoruz. Yaşamını yitirenler mi? Sayısı bilinmiyor ve bilinmesi de istenmiyor” dedi.

Aydın, Tahir Elçi cinayetinin dosyası ile ilgili, “Dosyana gelince sevgili başkan, meçhule gönderilmek isteniyor yetkililer tarafından. Tam da senden edindiğimiz miras ve deneyim ile takipçisi olmaya devam ediyoruz. Failleri tespit etmek için tamamen bilimsel yöntemlerle bir uzmanlık raporu hazırlattık. Bu raporda olası üç fail tespit edildi. Savcılığa sunduk. Ne yaptılar dersin? Kocaman bir hiç. Soruşturma, faillerini bulmaktan çok, adeta saklamaya odaklanmış durumda. Katledilişine ilişkin içişleri bakanlığı müfettişleri bir rapor hazırlamışlar. Bu raporu istiyoruz, tıpkı senin takip ettiğin dosyalardaki gibi bizden de saklıyorlar” şeklinde konuştu ve şöyle devam etti: “Bir de şunu öğrendik sevgili başkan; failleri gösteren bazı deliller adli tıp yetkilileri tarafından ortadan kaldırılmış. Suç duyurusu yapıyoruz bu konuda, verecek cevapları yok. Yazdığımız dilekçelerin haddi hesabı yok. Ama tam da senin yazdığın dilekçeler gibi şimdilik cevapsız. Saklayabileceklerini mi sanıyorlar? Milyonlarca göz üzerlerinde, saklayamazlar. Sanma ki takipsiz bırakacağız, takip edeceğiz, direneceğiz ve faillerini bulacağız. Şiarımızı bilirsin; imkânsızı başarmaya kenetlendik. Mutlaka başaracağız. Cinayetin kameralar önünde işlendi. Amaç sadece senin yaşamına son vermek değildi, senin yoldaşlarına da gözdağı vermek istediler. Ama biliyorsun ki korkmayacağız, direneceğiz ve kazanacağız.”

Cihan Aydın sözlerini şöyle bitirdi: “Sevgili Başkan! Sen rahat uyu. Biliyoruz gittiğin yerde de yalnız değilsin, yanında Apê Musa, Şevket Epözdemir, Medet Serhat, Metin Can, Yusuf Ekinci ve daha niceleri var. Ama unutma! Bizi bırakıp gittiğin bu yerde de büyük yürekleriyle direnen meslektaşların ve dostların var. Hani meşhur bir söz var ya: ‘Bu dünyayı büyük yürekler değiştirecek.’ Bilesin, bu konuda sözümüz var, bu dünyayı değiştireceğiz.”

Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın’ın ardından Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi de bir konuşma yaptı. Türkan Elçi, eşine şöyle seslendi: “Yine dört ayaklı kapına geldik, yine kuşluk vakti, yine saat 10.53. Bir ömrün hukuka ibretlik ser encamını, bir ağıdın kısa ömür üzerine olanı, taştan bir sokağa anlatmaya geldik. Yine tende yara, yürekte keder, gecenin karanlığında ölüm kokusu. Sen gittin gideli içimizde yıkılmış bir şehir uyur, niçin uyanmaz. Uyuduğun sokak kırık, dökük. Gidişin eksiklikti desem yine her şey eksik kalır. Bu dar sokakta eksilen sendin, çoğalan ölümdü. Ardından her şey biraz daha eksildi, mesela huzurumuz, hürriyetimiz, umutlarımız eksildi. Gel kurtar bizi bu kimsesiz kalabalıktan.”

Türkan Elçi şöyle devam etti: “Yine dört ayaklı kapına geldik. Yine kasım ayı, mevsim sonbahar. Avucumuz boş, elimiz yüreğimizde, getiremedik bu sokağa adaleti. Gecenin öksüzlüğünde uyuyan adalet, serzeniş yakarış olup damlar avuçlarımıza. Sen gittin hanemizde acıdan başka ne kaldı? Savaş kuruttu gözümüzdeki denizleri, kumunda ölülerden başka ne kaldı. Sen gittin zamansız ölümler çoğaldı. Yalnızlığımızın kuytuluğuna saklandık, gel kurtar bizi bu haksızlıktan. Sen geldin bu sokağa, yüreğini eline alarak geldin. Yalnız geldin, ölümleri durdurmak için çoğalarak nerelere gittin? Kapkara taşlı kapına geldik, aydınlığından bizim karanlığımıza seslen, bize yaşamın kutsallığından söz et; hakkın, hukukun. Özgür düşünmenin yüceliğini, işkencenin insanlık suçu olduğunu yıllarca haykırdığın gibi yeniden haykır. İnsanlar arasında ırk, dil, din ayırımı yapmadan herkes için adalet ve eşit yaşam koşulları talep etmenin nasıl bir erdem olduğunu, savaş severlere bu topraklarda savaş istememenin ulviyetini, bu meşum manat de sanık aramayanların, katillere şerik olacağını masum duruşunla bir kez daha hatırlat. Barış isteyen bir adamı arkadan vurmanın alçaklık olduğunu haykır.”

Elçi de cinayetin failinin ortaya çıkmamasına değindi, “Belki biter bu sabahsız gece. Belki zulüm susar, kan susar, belki onulmaz kaderimiz beklenmedik düzlüğe çıkar. Yine dört ayaklı kapına geldik. Yine yerde yatıp uyanmayan bir elem. Sonsuza dek yerde yatanın ölümünün, tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar bizi. Oysa biz biliyoruz ki doğrultulan namlu, taammüden ve fiilendir. Sıkılan tek kurşunun sehvenle işi olmaz. Oysa biliyoruz ki günbegün hukukun hükmü azalıyor, hak gölgelenir, katiller elini kolunu sallayarak yürüyor taş sokağımızda. Dört ayaklı kapına ömrümüzün sonuna dek geleceğiz, Tanrının adını günde beş kez anan bu minareye -ölümüne şahitlik yapan bu minareye- ahvalimizi anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Belki ilahi adalet yerini bulur, belki gözümüzün yağmuru diner, belki bu sokağa bahar gelir, insanın insanı yiyip bitiren kavgası son bulur.”

Türkan Elçi, konuşmasını şöyle bitirdi: “Belki karanlık cinayet, faili meçhul olmaktan çıkar, aralanır zulmet ellerin kara perdesi, aramıza ördüğümüz korku duvarları yıkılır, işte o zaman adalet mülkün temeli, mülk kardeşliğimizin temeli olur. Belki bir adalet yağmuru yağar, bu ülke Tahir bir nebze de olsa biter bu sokakta.”

Konuşmanın ardından Tahir Elçi’nin sevenleri Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarına karanfiller bıraktı. Anma etkinlikleri, Hasan Paşa Hanı’nda açılan sergiyle devam etti.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.