Pervin Buldan: Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir

Pervin Buldan: Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir. IŞİD karanlığı nasıl yok olduysa benzer zihniyettekiler de tarihin çöplüğüne mutlaka ama mutlaka gönderilecektir" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 10 Ekim katliamının baş sorumlularının, katilleri izleyenler olduğunu söyledi. Kobanê olaylarında HDP'lilerin paramiliter güçler tarafından öldürüldüğünü ifade eden Buldan, HDP'ye 'kumpas davası' açanların aynı zamanda Suruç ve 10 Ekim katliamlarının mimarları olduğunu söyledi.

Buldan, partisinin Meclis grubu toplantısında şunları söyledi:

10 EKİM'İ UNUTTURMAYACAĞIZ: 10 Ekim’de yaşamını yitiren 103 canımızı bir kez daha saygıyla anıyorum. Suruç’ta da yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. 10 Ekim’i unutmadık, unutmayacağız. Bu zihniyeti Dersim’den, Maraş’tan, Çorum’dan, Gezi’den, Deniz Poyraz’ın katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Katillerin Ankara’ya kadar gelmesine göz yumanlar, izleyenler bu katliamın baş sorumlularıdır. Bu ortaklık sadece katliamlarda değil sorumluların gizlenmemesinde de devam etmektedir.

SURUÇ KATLİAMI DAVASI İÇİN ÇAĞRI: Suruç davasında da görüyoruz, mahkeme heyetinin tutumu bir bütün olarak Suruç katliamının sorumlularını yargılamaktan uzaktır. Sorumluluğu ailelerin üzerine yıkma tutumu vardır. Suruç katliamı davası duruşması 22 Ekim’de Urfa’da bir kez daha görülecek. Bir kez daha demokratik kamuoyunu bu davayı şimdiden sahiplenmeye çağırıyorum, davet ediyorum. Evet, Kobanê  davasında sanık durumunda olanların HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır bu. IŞİD karanlığının kaybetmesinden duyulan rahatsızlık ve intikam alma çabasıdır.  

PARAMİLİTER GÜÇLERİ DÖNEMİN HÜKÜMETİ BİLİYOR: 6-8 Ekim protestolarında büyük çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu onlarca insan paramiliter güçlerce katledildi. Paramiliter güçlerin kimin olduğunu dönemin hükümeti biliyor. Kumpas bir dava açtılar. Bu kumpasçılar aynı zamanda Suruç ve Gar’ın da mimarları. Suruç davasında da görüyoruz mahkeme heyetinin tutumu sorumluları yargılamaktan uzak durmaktadır. 10 Ekim anmasında tıpkı katliamda sırasında olduğu gibi gaz sıktılar, bir kez daha gözaltına aldılar, mabet ağaçlarına dahi tahammül gösteremediler. IŞİD’in lanetlenmesinden rahatsız olanlar bir kez daha suçüstü yakalanmışlardır. Vazgeçmeyeceğiz. Bütün boyutlarıyla açığa çıkması için hakikat mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz. 

BARIŞ MÜCADELESİ KAZANACAKTIR: Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir. IŞİD karanlığı nasıl yok olduysa benzer zihniyettekiler de tarihin çöplüğüne mutlaka ama mutlaka gönderilecektir. Halklara sözümüzdür. Bu topraklarda katliamcılar, kumpasçılar, darbeciler, zalimler değil, halkların Suruç'tan Ankara'ya uzanan barış rüyası gerçekleşecektir. Barış mücadelesi mutlaka ama mutlaka kazanacaktır. 

ŞAKRAN'DAKİ BASKIN: Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele korkunç bir boyuta ulaşmış durumdadır. Şakran T Tipi Kadın Kapalı Cezaevlerinde 7 Ekim'de gece yarısı yapılan baskınla siyasi tutukluların arasına adli tutuklular yerleştirilmek istendiği, buna karşı itiraz eden kadın tutukluların ışıksız bir depoya konulduğu haberleri bize ve kamuoyuna yansıdı. 12 Eylül darbeci, işkenceci ruhu yeniden varlık göstermektedir, bu mirası sahiplenen AKP iktidarının kendisidir. 

HASTA TUTSAKLAR EN ACİL GÜNDEM: Daha birçok cezaevinden benzer haberler, benzer ihlal bilgileri bizlere ulaşıyor. Hasta tutsaklara yaklaşım bunun en önemli göstergelerinden biridir. Bu konu tartışmasız ve şartsız bu ülkedeki siyasetin de en acil gündemlerinden biridir. Mehmet Emin Özkan, 26 yıldır cezaevinde, yargılanması sürmekte ve ısrarla tahliye edilmemektedir. Hiçbir kişisel ihtiyacını tek başına gideremeyen bir tutukludan bahsediyoruz. Ama Adli Tıp Kurumuna göre cezaevinde bu tutsak cezaevinde kalabilirmiş. Antalya Döşemealtı L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan ağır hasta tutuklu Ayşe Özdoğan’ın durumu da ağırdır ve 4’üncü evre kanserdir. Araştırma hastanesinin cezaevinde kalamaz raporu varken, Adli Tıp Kurumuna göre Ayşe de cezaevinde kalabilirmiş. Bu Adli Tıp aynı zamanda kısa süre önce belgelerle de ortaya çıktığı üzere mafya-çete ilişkilerinin cirit attığı, sahte raporların havada uçuştuğu bir kurumdur. Bunun altını önemli çizmek istiyorum. İşte bu kurum hasta tutukluları bile bile ölüme terk eden bir kurum haline gelmiştir. Hasta tutsakların tahliye edilmemesi çok açık bir idam politikasıdır. 

TAHLİYESİ GELEN HÜKÜMLÜLER CEZAEVİNDE TUTULUYOR: Diğer yandan tahliyesi gelen hükümlüler, çeşitli disiplin cezaları gerekçe gösterilerek, hukuk dışı bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Tahliye edilmesi gereken hükümlülerle mülakatlar yapılmakta ve ona göre karar verilmektedir. Bu mülakatlarda çok ilginç sorular sorulmakta. Örneğin soru şu: 'Güneş denilince aklınıza ne geliyor?', bir diğer soru 'Niçin bulunduğun koğuşta kalıyorsun?', 'Pişman mısın, değil misin?' şeklinde sorular sorulduğuna dair bilgiler gelmektedir. Adını açık ve net koyalım: Bu yaşananlar ağır bir insanlık suçudur. Tahliyeleri keyfi olarak durdurmak düşmanlık hukukudur. Umut hakkının dahi insanların elinden alınmasıdır. 30 yılını bitiren insanların tahliye olacakları akşam infazlarını yakmak, işkencelerin en tarifsiz hallerinden biridir. Kısacası zulümdür! 

KATI ATIK İŞÇİLERİ: Cezaevlerinde bunlar yaşanırken, dışarıda da durum pek farklı değildir. Toplumun her kesimine karşı bir baskı, kuşatma ve şiddet politikası tüm hızıyla sürdürülmektedir. Görüyorsunuz; son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır. Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta, hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar. Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu insanlar ‘çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil’. Kâğıt toplama alanında ne yaşanıyor, neler yaşanıyor, asıl mesele nedir ben size anlatayım. İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek, bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. İktidar, hiçbir sosyal güvence olmadan günde 12 saatten fazla çalışarak çok cüzi bir kazançla çöpten geçinen kâğıt işçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiş durumdadır. İşçileri işsiz ve ekmeksiz bırakma politikasıdır bunun adı ve iktidar tam da bunu yapmaktadır. Oysa sosyal devletin yapması gereken, bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır. Bu emekçilerin sosyal haklarının tanınmasıdır. Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği; yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alınteriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum. 

AYAKKABI KUTULARINDAN PANDORANIN KUTUSUNA: Pandora belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından pandoranın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, pandora kutusu da yavaş yavaş açılıyor. Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var. En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var.  İlginç olan da bu.

ASGARİ ÜCRETLE GİT MARKETE: Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş.  Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabi ki memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine ‘Halk sistemden halk memnun’ diyor. Hangi halk? Saraydakileri halk olarak görüyorsan mesele yok tabi ki. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde görecek ve yaşacaksın. Bunu unutma. Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil midir yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır.  Çıkmış bir de ‘Sistem tıkır tıkır işliyor’ diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen. Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur. Sevgili arkadaşlar. Kendilerine tıkır tıkır işleyen sistem kurdular, halka ise enkaz bıraktılar. Halk çaresizlik içerisinde artan fiyatlar ve zamlar karşısında hayatta kalma mücadelesi vermektedir. 

HARAMİLERİN İKTİDARI: Vicdansız ve zalim bir iktidarın zulmü her gün sokaklarda karşımıza çıkmaktadır. Geçenlerde görüntüleri yansıdı, AKP’li Kağıthane Belediyesi zabıtaları bir seyyar satıcıya hunharca saldırdı, linç etmeye kalktı. Seyyar satıcılara yönelik benzer uygulamalar İzmir’de de yaşanmaktadır. Alınteriyle ekmeğini kazanan insanlara saldıracak kadar bunların gözü dönmüştür. Tıpkı Soma’da maden işçisinin kafasına atılan tekme gibi. Bu iktidarın helaliyle rızkını kazanmaya çalışan insanlarla sorunu olduğunu biliyoruz. Çünkü bunlar haramilerin iktidarıdır.

KAYBETTİKÇE SAVAŞA SARILIYORLAR: Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. ‘Suriye’de gerekeni yapacağız’ diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık ‘edî bese’ diyor. Artık yeter diyor.  

KADINLAR SİZDEN KORKMAZ: İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararının alınmasından hemen sonra, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının katlanarak arttığı çok net olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesi'ni kaldıran erkek iktidar, kadınları yok saymaya kararlı gözüktüğünü bir kez daha görüyoruz. Fakat şunu unutuyorlar kadın mücadelesi nerelerden nerelere geldi, büyük kazanımlar elde ettik ve bundan vazgeçecek değiliz. Onlar kararlıysa bizler de sonuna kadar bu mücadeleyi yürütmeye kararlıyız. Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun! Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.

'BAŞAK DEMİRTAŞ, EZGİ MOLA, FARAH ZEYNEP ABDULLAH YALNIZ DEĞİLDİR'

BAŞAK DEMİRTAŞ’IN YANINDAYIZ: Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Yıllardır çukur kanallarında Selahattin Demirtaş hakkında yapılmadık hakaret bırakılmazken ve tek bir inceleme dahi başlatılmazken, sadece bir saat Selahattin Demirtaş hakkında hakikatleri anlatma fırsatı bulan Sevgili Başak’ı hedef alan saldırılar açık bir nefret suçudur. Nefret ikliminin bataklığından beslenen Kürt düşmanları, kadın düşmanları, ırkçılar, yeni provokasyonlar peşindedir. Buradan iktidarı uyarıyorum. İşlenen bu nefret suçunun sorumlusu sizsiniz! Buna yol açan sizin nefret söylemlerinizdir. Buradan Sevgili Başak Demirtaş’a selam ve sevgilerimizi, dayanışma mesajlarımızı gönderiyorum. Ve ‘Yalnız değilsin Milyonlarca kadın seninledir Sevgili Başak’ diyorum. Evet, Sevgili Başak Demirtaş, Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah asla yalnız değildir. ‘Susmadık, susmayacağız’ diyen milyonlarca kadın ve Türkiye’nin demokratik vicdanı sizlerledir. Bunu da unutmayın diyoruz.

'HADDİNİ AŞAN BİR ERKEK ZAT...'

TAMER KARADAĞLI'YA TEPKİ: Altın Portakal ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, Nihal Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için sevgili Yalçın’ı hedef göstermeye devam etti. Biz sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, bu da sana kapak olsun.

CUMHURİYETİ DEMOKRATİKLEŞTİRME ÇAĞRISI: Bizler bu ülkenin geleceğini inşa etmek, demokratik bir ülkenin temellerini atmak için kollarımızı sıvadık, bu yürüyüşümüz yeni başlamadı devam etmektedir. Buradan bir kez daha Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, barınamayanlar, çalışamayanlar, emeği sömürülenler, onurluca bir yaşam için mücadele edip emeği gasp edilenler yani tüm ezilenlere, demokrasiden, adaletten yana olan tüm insanlara, halklarımıza bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Bu çağrı bizim, bu davet bizim. Çağrımız bazılarının düşündüğü gibi günlük siyasete cevap veya ilkesiz seçim tartışmalarına nokta koymanın ötesinde biz ezilenleri, biz sömürülenleri, biz yok sayılanları, kadınları, gençleri dışlayan sisteme dur deme ve hepimizin eşit yurttaş olması gereken Cumhuriyeti demokratikleştirme çağrısıdır.

YENİDEN İNŞA ETMEYE ÇAĞIRIYORUZ: Çağrımız, demokratikleşmediği için İttihat Terakki, 12 Eylül, 5 Kasım Darbesi ve nihayetinde tek adam rejimiyle somutlaşan ve farklı biçimlerde de olsa sürekli tezahür eden faşizme dur deme çağrısıdır. Çağrımız bir avuç rantçının, talancının, yağmacının, yalancının, tefecinin, mafyanın, yandaşın bu toplumun geleceğine ipotek koymasına son verme, kendi yaşamlarımıza, kendi geleceğimize karar verme ve insanca yaşama çağrısıdır. Çağrımız bugün çöken sistemin, çöken tek adam rejiminin toplum üzerinde bıraktığı enkazı hep birlikte kaldırıp, bu toplumu, direngen bir buğday başağı gibi yeniden yeşertmenin, yeniden büyütmenin, özcesi yeniden inşa etmenin çağrısıdır. Bu çağrı insan olmakta, onurlu, eşit ve adil bir yaşamda ısrar etmenin çağrısıdır ve bu ancak bunda ısrar edenlerin yani bizlerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu mümkünün kıyısındayız, hep birlikte kürek çekmeye var mısınız?

Etiketler : ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.