Nenemin Rahmeti, IŞİD’in Vahşeti!

Nenemin Rahmeti, IŞİD’in Vahşeti!

Önceleri IŞİD, daha sonra da adını İslam devleti şeklinde değiştiren dünyanın en hunhar örgütünün son günlerde Êzdîler, Hıristiyanlar ve Türkmenlere yaptıkları tam anlamıyla bir soykırımdır. İyi ama Müslümanlar bu vahşeti görmüyorlar mı?

Doç. Dr. Abdullah Kıran'ın yazısı*

Önceleri IŞİD, daha sonra da adını İslam devleti şeklinde değiştiren dünyanın en hunhar örgütünün son günlerde Êzdîler, Hıristiyanlar ve Türkmenlere yaptıkları tam anlamıyla bir soykırımdır. İyi ama Müslümanlar bu vahşeti görmüyorlar mı? Neden İslam dünyası en azından Batı kadar sesini yükseltmiyor ve bu katliamların durması için bir girişimde bulunamıyor? Hadi IŞİD’e karşı en iyi direnişi sergileyen Kürtler, ümmetin yetimleri ve devletsiz oldukları için uluslar arası hukuk nezdinde bir tüzel kişiliğe sahip değiller; ya Türkmen, Arap ve diğerleri için ne demeli? IŞİD’in Suriye’de sadece bir aşiretten 700 kişiyi katletmesi Müslümanların umurunda değil mi?  Eğer bu vahşeti İsrail veya Batılı Hıristiyan bir ülke yapmış olsaydı, İslam âlemi sessiz kalır mıydı? Doğrusu hiç de sessiz kalmayacaklarını Gazze’deki olaylardan biliyoruz.  Elbette hiçbir vahşete sessiz kalmamalı; ancak IŞİD yapınca susup İsrail yapınca ayağa katlığımızda, o zaman ortada çok ciddi bir ahlaki ve vicdani sorun var demektir.

Hıristiyan Êzidi’ye Ağlarken

2003 yılından önce Irak’ta 1 milyon 800 binin üzerinde Hıristiyan yaşıyordu. Ancak 2003 yılındaki ABD işgalinden sonra, özellikle mezhep çatışmaları ve radikal İslamcı grupların Hıristiyanlara yönelik saldırıları, onların ülkede yaşama zeminini nerdeyse ortadan kaldırdı. Son IŞİD saldırıları başlamadan önce Irak’taki Hıristiyan nüfus 500 bin civarına düşmüştü. Musul’un düşmesi ve ardından Şengal’ın da IŞİD denetimine geçmesi, Irak’taki Hıristiyanlar için en ölümcül darbe oldu. Keldani Katolik Kilisesi Piskoposu Luis Sako, “Hıristiyan aileler Kürdistan Bölgesi kentlerine, Dohuk ve Erbil’e yöneliyor. Musul, tarihinde ilk defa Hıristiyansız kalacak ” diyerek tarihi bir realiteyi işaret ediyor.

IŞİD Musul’u aldıktan sonra Hıristiyanlara bir hafta zaman tanıyıp üç seçenek sundu "Müslüman olmak, kenti terk etmek veya öldürülmek." Üstelik IŞİD’in adı artık İslam Devleti. İran’dan sonra adında “İslam” kavramını kullanan modern çağın ikinci devleti.  Biri insan hakları ihlalleri ve idamlarıyla nam salmış, öteki ise, kendisinden olmayanlara üç seçenek sunuyor:  "Müslüman olmak, kenti terk etmek veya öldürülmek."  Şüphesiz bu seçenekler Hıristiyanlar için geçerli. Çünkü çok gönüllü olmasa da, onları sahiplenecek bir Batı dünyası var.  Ancak Êzidiler için geçerli değil, lakin onları sahiplenecek bir devletleri yok. Onların derdest edilip anında infazdan kurtulmuş çocukları, Ağustos’un kavurucu sıcağında Şengal dağlarında ölüme terk edilirken, kadınları Musul pazarında satılır. Garibim Êzıdi, antik çağın bir kölesi kadar statüye sahip değil. Babil’de köleler özgürlüklerini satın alma haklarına sahipti, ancak IŞİD’in İslam Devleti bu hakkı bile devletsiz Kürde tanımıyor. Ninova bölgesindeki Hıristiyan papaz Enis Hana El Demniki  ‘IŞİD,700'ü aşkın Êzidî kadını satmak için Musul pazarına götürdü. Her bir kadın 150 dolara satılıyor’ deyip üzüntülerini dile getirirken, Êzıdilerin Hıristiyanlardan çok daha vahşice bir muameleye tabii kaldıkları gerçeğine de dikkat çekiyor.

Nenemin Rahmeti

IŞİD’in Hıristiyanlar için sunduğu üç seçenekten ilkine bir bakalım: “Müslüman olmak!” Herhalde IŞİD İslam’a dönmek, kurtuluşa ermek ve ahreti güven altına almak anlamında bir yoldan söz etmiyor; dayattığı Müslümanlık ‘IŞİD Müslümanlığı’dır.’ Hani o kafa kesip, kelle ile top oynayan; çocukları vahşice öldüren, kadınlara tecavüz edip pazarlarda satan tarzı “Müslüman.” Rahmetli ninem, TV’de bir savaş filmi veya çok insanın öldüğü bir sahneyi gördüğünde hemen şöyle derdi: “Oğlum şu öldürülenler Müslüman mı?” Ben de, “hayır nine, onlar kâfirdir” derdim. Fakat ninemin gönlü yine de rahat etmez, vicdanı sızlar ve şöyle derdi, “Oğlum onlara da yazık!” Nenem mezardan kalksa ve IŞİD’in “İslam” adına yaptıklarına şahit olsaydı, herhalde tekrar kabrine dönmeyi tercih ederdi.

Ortadoğu’da Hıristiyanlık, Musevilik ve Êzıdilık Biterken

Batı’da, özellikle 1990’lardan sonra  “İslamafobi” adında bir kavram gittikçe yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.  Kelime olarak “İslam korkusu” anlamına gelir ve Müslümanlara karşı duyulan, kin nefret, düşmanlık ve ayrımcılığı ifade etmek anlamında kullanılır. Şimdi IŞİD’in yaptıklarını görenlerin “İslamafobiya’ya” kapılmamaları mümkün mü? Bırakın Batılıları, eğer Müslümanlar bile bu vahşet karşınsında duyarsız kalıyorsa, yine vahim bir durumla karşı karşıyayız.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, IŞİD'e ilişkin,"Hassaten bu tür oluşumların isimlerini telaffuz ederken, sizden istirhamım kısaltın. Kısaltılmış isimlerini kullanın ama uzun isimlerini kullanmayın. Çünkü uzun isminde İslam gibi çok mübarek, çok mukaddes bir kelime var" diyerek IŞİD adının İslam ile anılmasından rahatsızlığını dile getiriyor. Diyanet İşleri Başkanı çok haklı, ancak ismin kısaltılmış halini kullansak da, ne yazık ki vahşetin niteliği ve failleri değişmiyor.

Evet, IŞİD Hıristiyanlığı, Êzıdiliği ve fırsatı ele geçirdiğinde Museviliği de Ortadoğu’da bitirecek; peki bu dinler kalktığında Müslümanlık da devam edebilecek midir? Unutmayın ki Hıristiyanlık da, Êzıdilik de, Musevilik de Ortadoğu kökenli dinlerdir.

*MŞU Siyasetbilimci

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.