Neden Esat Kalıcı?

Neden Esat Kalıcı?

Neden Esat kalıcı ve nasıl oldu da, başta ABD olmak üzere, AB ve Türkiye gibi ülkeler böylesine hayati yanlış bir hesap yaptılar?

Türkiye’nin Suriye politikasındaki en önemli eksik ve yanlış hesaplaması neydi diye sorulduğunda,  cevap olarak Beşar Esat’ın,  isyanın başlamasından hemen sonra, kısa bir süre içinde iktidardan gideceği anlamındaki beklentiydi. İsyanın başlamasından birkaç ay sonra, başta Suriye Muhalefeti temsilcileri olmak üzere ABD,  AB ülkeleri, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve hatta İsrail bile Esat’ın çok fazla dayanamayacağı ve yakında düşeceğini hesapladılar. Ayaklanmanın başlamasından birkaç ay sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Esat için “yürüyen ölü” tabirini kullanırken, İsrail Savunma Bakanlığı Esat’ın birkaç hafta içinde düşeceği öngörüsünde bulundu. Ancak beklenen gerçekleşmedi. Mart 2011’de Dera’daki olaylarla kıvılcım alan Suriye’deki ayaklanma veya iç savaş, dördüncü yılını tamamlamak üzeredir. Şüphesiz bu zaman zarfında Esat, ülkenin kimi yerlerinde çekilmiş olmasına rağmen, genel olarak halen iktidarını korumaktadır. Yine genel tablo, Esat’ın yakın zamanda gideceği yönünde hiçbir işaret vermemektedir.

Neden Esat Gitmedi?

Peki, neden Esat kalıcı ve nasıl oldu da, başta ABD olmak üzere, AB ve Türkiye gibi ülkeler böylesine hayati yanlış bir hesap yaptılar? Kanımca bunun üç sebebi var: 1) Uluslar arası dengeler 2) Suriye’nin iç dinamikleri 3) Cihadı örgütlerin “Suriye devrimini” rehin almış olmaları.  Bir kere başını ABD’nin çektiği ve benim Batı Bloğu diye adlandırdığım ülkeler grubu Esat’ın gitmesinden yana tavır belirlerken, yine Rusya’nın başını çektiği Asya ve Doğu bloğu ülkeleri Esat’ın iktidarda kalması yönünde irade beyan ettiler. Her iki bloğun da liderliğini yapan ülkeler BM daimi üyesi olmaları nedeniyle, BM Suriye meselesinde daha başından beri işlevsiz bir konuma düştü ve Güvenlik Konseyinde Suriye rejimi aleyhine bir karar alınamadı. Asya ve Doğu bloğunda yer alan İran, Suriye’deki Şii Esat’ iktidarının düşmesini, İran’daki Molla yönetiminin düşmesinin ilk ve en önemli adımı olarak algıladı ve böylece bütün gücüyle Suriye’nin arkasında durdu.

Dini ve Mezhepsel Tablo Yanıltıcı Oldu

Uluslararası dengeler Suriye meselesinde nötr bir pozisyona düşünce, ülkedeki iç dinamiklerin önemi ciddi anlamda artı. Dışarıdan bakılınca, hele bir de aşağıdaki dini ve mezhepsel tabloyu esas aldığımızda, Esat’ın gitmesi kaçınılmaz görünebilir. Ancak asıl yanıltıcı olan bu oldu ve pek çok  ülke de bu tabloyu dikkate alarak Suriye politikasını şekillendirmeye çalıştı. Bu tabloda Suriye’deki Sünni nüfus oranı %70’e yakın görünmektedir. Ancak Kürtler’ de bu orana dâhil edilmiş durumda. Oysa Suriye meselesinde, iç dinamiklerin sonuç üzerinde belirleyici bir faktör olarak öne çıktığı durumda, Kürtler otomatik olarak anahtar bir konuma yükselmektedirler. Suriye’deki Kürt nüfusu oranını tam olarak bilemiyoruz,  ama aşağı yukarı nüfusun 15-20’sini meydana getirmektedirler. Hıristiyanlar, İsma’ililer, Dürzü ve Alevilerin, tereddütsüz olarak Esat’ı desteklediğinden herhangi bir şüphemiz yok. Kürtler, tarafsız kalıp Esat’a karşı fiili bir savaşa girmedikleri zaman, geriye kalan nüfusun yaklaşık %50’si Sünni Arap bloğunda, %30’u da Esat destekçilerinden meydana gelmiş olacaktır. Üstelik bütün Sünni Arapların da Esat rejimine karşı savaş açmadığını, seküler güçlerin tarafsız bir pozisyon takındığını da biliyoruz.  Ancak çok iyi bildiğimiz bir şey de, Esat bloğunu oluşturan  %30’luk nüfusun, bütün imkânlarıyla, hatta canla ve başla Esat’ın arkasında durduğu geçeğidir.

Sünni Müslümanlar

68.7/%

Aleviler

11.5%

Dürzüler

3.0%

İsma’ililer

1.5%

Hıristıyanlar

14.1%

 

Bir Alevi-Hıristiyan Devleti Yolda

Şimdi Kürtlerin tarafsız kaldığı ve Esat’ın ordu ve tüm devlet imkânlarına sahip olduğu bir durumda, Sünni blok yekpare bir bütünlük şeklinde dahi Esat rejimine karşı savaşırsa, bu savaşı kazanmanın bir şansı var mı? Bana göre yok. Sünni Arap Bloğu bir bütün olarak hareket ederse dahi, belki nüfusun ağırlıklı bir kesiminin Sünni Araplardan oluştuğu Halep gibi yerleri kısmen veya tamamen denetim altına alabilir. Bunun ötesi olamaz ve imkânlar dâhilinde değil. En çok şöyle bir şey mümkündür: Esat, başkent Şam’ı elinde tutmak kaydıyla Sünni bölgelerden çekilir ve ülkenin Akdeniz sahillerini elinde bulunduracak şekilde, Alevi-Hıristiyan bir devlet teşkil eder. Böyle bir devletin tarihsel temelleri de var ve görünen o ki, Esat ülkenin bütün devlet gücünü buralara aktararak adım adım bu politikayı hayata geçirmektedir. Bu durumda Esat Lübnan Hıristiyanlarıyla da birleşerek en az on yıl daha iktidarda kalabilir.

Gelelim Cihadi hareketlerin bu yapı içindeki yeri ve rolüne. Bir kere bu örgütler,  herhangi bir tercih durumunda asla Esat ile karşılaştırılmayacak bir nitelik sergilemektedirler.  Başta ABD olmak üzere batılı devletler, Esat ve bu cihadi örgütler arasında bir tercih yapmak durumunda kaldıklarında, tereddütsüz bir şekilde Esat’tan yana bir tavır sergileyeceklerdir. Batı, Esat’ın gitmesini ister, ama onun alternatifi olarak İŞİD gibi vahşi yapılanmaları asla istemez.  Bu nedenledir ki hem ABD hem de Batının bugün için öncelikli tercihi, IŞİD gibi terör örgütlerinin bir an önce Suriye ve Irak’ta devre dışı bırakılmasıdır. İŞİD tehdidi dururken,  kimse ABD’nin Esat’ı devirmeyi birinci alternatif olarak görmesini beklememelidir ve bu realist bir beklenti değil.  Şimdi Esat’ın neden uzun bir süre daha iktidarını koruyacağını, realist bir eksende düşünme zamanı gelmedi mi?

Doç. Dr. Abdullah KIRAN (MŞÜ, Siyasetbilimci) 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.