Kürtlerin Deccal'le imtihanı

Kürtlerin Deccal'le imtihanı

Bu günden sonra ne bayraktarlıklarını yaptıklarını söyledikleri İslam’ı ne de kendi bünyelerinde ezilen halkları, yüreklerinde iyiliğin yattığına inandırabilirler.

İslam’ın cihat anlayışından hareket ettiğini iddia ederek Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren İŞİD’in son günlerde Kobani’ye yönelik saldırısı başta Kürtler olmak üzere tüm İslam âlemine ve insanlığa acil bir eylem çağrısıdır.

Ortadoğu’daki Kürt düşmanı devletler tarafından desteklenen İŞİD’in çocuk, yaşlı demeden binlerce insana uyguladığı manasız şiddeti karşısında gerçek “cihat” anlayışı devreye girmelidir. İnsanlık adına hareket eden tüm odakların derhal harekete geçip caniliğin daha da büyümelerine engel olmalarının zamanı geldi.

İslami kimliğini ön plana çıkaran ve yüzyıllardır bu kimlik üzerinden tüm Müslümanları sömüren egemen sözde İslam önderi güçlerin miadı doldu. Çağın, İslami kimliğe yönelik ilk ciddi saldırısı karşısında eyleme geçmek bir yana bu şeytani örgüte destek veren Arap ülkeleri ile diğer Osmanlı mirasçılarının samimiyetleri son buldu ve gerçek yüzleri deşifre oldu. Bu günden sonra ne bayraktarlıklarını yaptıklarını söyledikleri İslam’ı ne de kendi bünyelerinde ezilen halkları, yüreklerinde iyiliğin yattığına inandırabilirler.

Madem dinler üzerinden yürüyen bir savaştan söz ediyoruz o zaman konuya farklı bir bakış açısı kazandırmakta bir beis olmamalı.

Semavi dinlerin yüzyıllardır beklediği Mehdi/Mesih üzerine yazılan çizilen bilgileri gözden geçirdiğinizde gözünüze çarpan temel bilgiler vardır. İsevi ve Muhammedi dinlerin Mehdi/Mesih’in ineceğini beklediği coğrafya genelde Ortadoğu özelde Suriye’dir.

Görünürde her iki dinin birbirine karşı olduğu ve büyük din savaşında (Armageddon)  birbirleri ile savaşacakları yönünde genel bir kanı vardır. Ancak eldeki bilgilerden yola çıkıldığında Ortadoğu’da meydana gelecek ve tüm insanlığı tehlikeye atacak bir düşman ile “tek bir yaratıcıya inanan ve iyiliğin temsilcisi olan” milletler arasında geçecek büyük bir savaştan söz edilir.

İslami kaynaklarda “Deccal”in ordusuna karşı Müslüman birkaç ülke ile aralarında güçlü Hristiyan bir devletin de bulunduğu orduların savaşın sonuna doğru inecek olan Mehdi önderliğinde savaşı kazanacakları belirtilir. Yahudi kaynaklarında da diğer dinlerde olduğu gibi taraflı bir söylem vardır. Kendilerini savaşın bir tarafı olarak gören Yahudi kaynakları savaşta kazananların kendilerinin olacağını belirtir.

Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejad’ın gizli bir şekilde Mehdi’nin zuhuruna hazırlandığı ve bu konuda İran’da aktif olan bir cemaatle işbirliği içinde olduğu bilinir. ABD eski başkanı Bush’un da aynı şekilde kendisini “Kurtarıcı” olarak gördüğü ve bu düşüncenin ABD politikalarına temelden etki ettiği de bilinir. Obama’nın son konuşmasına sarf ettiği “Bizi tehdit edenin saklanacak bir yeri yoktur.” Cümlesi mutlak hâkimiyetin yansımasıdır.

Dinler Mehdi/Mesih’i beklerken Kürtler şuan Deccalvari bir orduyla savaşıyor. Belki de bu dinsel savaşın yaşandığı coğrafyada, herkesin daha şimdiden tarafını net bir şekilde göstermesi akla karayı daha iyi seçmemize de yardımcı olacak.

Binyıllardır birbirlerini düşman olarak gören dinlerin mitolojik “deccal” karşısındaki tavırları dışında bir gerçek var. O da küreselleşen dünyadaki herhangi bir savaşın sadece yerinde kalamayacağı ve tüm dünyaya yayılacağıdır.

Dinsel metinlerin ötesinde dünyadaki egemenlik mücadelesini “Kürtlerin inkârı” üzerine kuran Türkiye’nin, bölgede giriştiği her hamlede “Aman Kürtlere bir hak vermeyin, ne gerekirse yaparız” türünden stratejilerle güç kazanmaya çalışması artık son buldu.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne desteklediği Türkiye’nin her türlü nimetinden faydalanan, yeri geldiğinde tokatlayan ama her zaman arkasında duran Amerika, bugün Ortadoğu’da flörtlerinden olan Türkiye’nin sadece Kürt karşıtlığı üzerinden yürüttüğü politikalara bu güne kadar ses çıkarmadı. Sırf bu yüzden Kürtler bugüne kadar hiçbir zaman uluslararası kamuoyunda yeterince desteklenmediler.

Ülkesinde çok güçlü olan Yahudi lobilerinin baskıları yüzünden İsrail’in Gazze saldırıları sırasında İŞİD’i, -bölgeyi kan gölüne çevirme pahasına- İran ve Hizbullah’a karşı bir silah olarak kullanmasına ses çıkaramayan Amerika, bölgedeki çıkarlarını korumak için geride kalan “pisliği” temizlemek zorunda.

Ama artık Amerika, son zamanlarda mevcut stratejiye angaje olamayan ve yersiz korkuları, ütopik çılgınlıkları, şizofren hareketleri ile çekilmez olan İsrail ve Türkiye’ye yeni alternatifler arıyor.

Erdoğan’ın Türkiye için son zamanlarda sıklıkla kullandığı “Yeni” sıfatını dünya Obama’nın da başucu kitabı olan ve Aldous Huxley’in  1932 yılında yazdığı “Cesur Yeni Dünya” adlı eserinden özümsemişti zaten.

Erdoğan, aslında farkında olduğu bu çağa topallayarak koşuyor. Ayağına sarılan her ne ise onu bu çağa yetişmekten alıkoyuyor.

Gördüğü kâbus karşısında bağırmaya çalışan ama bağıramayan birine benziyor. Ya yeterince cesarete sahip değil ya da gereğinden çok korkuyor. Seçilmesinde büyük rol oynayan Müslüman milliyetçi kimliğine gizliden gizliye ihanet edip etmediğini sorguluyor şüphesiz. Milli Görüş ceketinin altına giydiği cemaat yeleğiyle fazlasıyla sorumluluk aldığının da farkında.

 “Yeni çağa” yetişebilmek için ülkenin kaderine zalimce atılan ekonomik, sosyal ve eğitimsel düğümleri “Kürt açılımı”, “Fatih projesi”, “Sağlıkta dönüşüm” gibi hamlelerle çözmeye çalışıyor ama daha fazla cesur olması lazım.

Türkiye gibi iki cephenin sürekli darbelerini yiyen bir ülkeyi düze çıkarmak için, tarihte iz bırakmak için toz kondurmadığı Osmanlı padişahlarından Fatih gibi gemileri karada yürütebilecek, Kanuni gibi okyanuslara dayanacak cesareti gösterebilmeli. Ders kitaplarından Kanuni’nin mektubundaki “Kürdistan” ifadesini çıkarmakla, Kürtçeyi es geçmekle cesur olunmaz. Kıyamete dönen çağda, güven bu şekilde kazanılmaz.

Dünyaya ister bilim gözüyle ister din gözüyle bakın. Bugün açık seçik görebileceğiniz gerçeği görmezden gelmeye çalışmanız, onun aleyhine çalışmanızın hiçbir getirisi yoktur.

Bir zamanlar kurslarınızda, evlerinizde milyonlarca gence okuttuğunuz ve etnik kimliğini unutturmaya çalıştığınız Said Nursi’nin düşünceleri ile büyüyen bir geleneğin zirvesindesiniz.

Ama artık uyanın, onun işaret ettiği Nesli Cedid büyüyor. Siz, onun “Ne mutlu size” sedasını duymayabilirsiniz ama yüzyıl önce uğruna deli damgası yediği -ve sokulduğu İstanbul zindanlarından “Yaşasın zalimler için cehennem” sedalarıyla çıktığı-  rüyası olan “Zehra Medresesi”ne çok da uzak olmayan Horhor’a gidenler ordan yükselen sesi duyuyorlar.

Emin olunuz ki çok geçmeden bu biraz sitemli ses, huzura kavuşacak. Peygamber mührü ile cinayete, tecavüze bulaşanlardan “ İslam Güneşi” adına intikam alacak olan gençlere mızraklarıyla, ruhlarıyla yardıma yetişen Server Gazi’ler, Melayé Ciziréler, Abdulkadir Geylaniler eşlik ediyor.

Dün Zilan’da bugün Kobani’de Kürtlere ve İslam’a karşı yürütülen bu hiçbir insani açıklaması olamayan saldırlar karşısında harekete geçmek bir yana bu zulme sesini yükselten Kürtleri alçakça “ırkçı” diye nitelendirenlerin de elbet tarih cevabını verecektir.

Kardeşlik, komşuluk, insanlık hukukunda yeri olmayan saldırılar karşısında her insanın kendisini savunma hakkı vardır ve bu hak kutsaldır. İslam’daki cihat çağrısının aslı budur.

MEHMET RON

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum