Kırmızı Pazartesi: Elçi’ye zevâl olur

Kırmızı Pazartesi: Elçi’ye zevâl olur

Havuz Medyası hedef gösterdi, devlet gördü, duydu, takip etti ve böylece, hepimiz de canlı yayında faili meşhur bir cinayete çıplak gözle iştirak etmiş olduk.

"Santiago yavrum" diye bağırmıştı.
"Neyin var?"
Santiago Nasar, onu tanımıştı.
"Beni öldürdüler Wene Hala" demişti.

Tahir Elçi'nin ölümü daha doğrusu öldürülüşü, Kolombiyalı yazar, Gabriel Garcia Márquez'in yazdığı ve işleneceğini herkesin malumu olan  bir cinayetin hikayesini anlattığı "Kırmızı Pazartesi" romanına konu olan olaya  benzetilebilir.

Márquez, 1982 yılında kendisine Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran “Kırmızı Pazartesi”de, Kolombiya’nın küçük bir  kasabasında “namus adına” işlenen bir cinayetin gerçek hikayesini anlatır. Romanın daha ilk cümlesinde kasabada yaşayan herkesin hikayenin başkahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceğini bildiği, ama cinayetin önüne geçmek için hiçbir şey yapılmadığı bir cinayetin  hikâyesidir bu…Tıpkı Tahir Elçi cinayetinde olduğu gibi..

Tahir Elçi, katledilmeden evvel, günlerce tehdit edildi. Merhum Elçi, aldığı tehditleri, sosyal medya aracılığıyla sık sık kamuoyu ile paylaşıyordu. Ve korkmadığını özellikle vurguluyordu. Bu tehditlerin mutfağını hükümete yakın gazete ve televizyonlar üstlenmişti.

Havuz Medyası hedef gösterdi, devlet gördü, duydu, takip etti ve böylece, hepimiz de canlı yayında faili meşhur bir cinayete çıplak gözle iştirak etmiş olduk.

Ahmed Arif’in dediği gibi oldu her şey; “dünya gördü, bizi boğazladılar.”

Bütün dünyanın gözü önünde boğazladılar Tahir Elçi'yi..Hepimiz gördük!

Kırmızı Pazartesi, yalnızca kurban edilecek kişinin bilmediği bir cinayetin perde arkasını değil, aynı zamanda, bu cinayete tanıklık eden bir toplumun kitle psikolojisine de ışık tutuyor. Yine, Tahir Elçi cinayeti sonrası sosyal medyada başta olmak üzere, farklı mecralarda sevinç çığlıkları atanlar oldu. “Türklük şuur ve bilinciyle yapılan sevinç gösterileri” ülkeninin, Roboski katliamından sonra başlayan duyguda bölünmüşlüğünün geldiği son noktasını oluşturdu. Tahir Elçi gibi, isminin sadece barışla anılan bir insanın bile öldürülmesini memenuniyetle karşılayan kesimler ülkenin siyasetçileri ve meclisinde bir infiala neden olmadı. Bunu bir onaylama olarak kabul etmek mümkün.

Havuz Medyası öldürür!

Hükümetin emrindeki havuz medyası, eline geçirdiği bir bıçakla, kendi varlığına muhalif gördüğü herkesi parçalamak için sağa sola darbeler savuran ve gözü kan bürümüş bir ganster gibi..Marques’in Kırmızı Pazaresi’de bahsettiği ve Santiago Nasar’ın karnını deşen ikiz kardeşler Pablo ve Pedro Vicario kardeşler misali…AKP döneminde, en ufak bir “ama”ya bile tahammülün olmadığı bir medya yaratıldı. Bu sisli hava dağılıp, hakikatler daha görünür hale geldiğinde, AKP’nin, medyayı, ölüm makinalarına dönüşen tetikçilerin üretilmesi için nasıl bir laboratuvara dönüştürdüğü günyüzüne çıkacaktır.

Elçi'ye zevâl olur!

Anadolu’da “Elçiye zeval olmaz” denilir ama, “Elçi” Kürt olunca, zevâl de gelir, zulüm de  hak görülür… Hatta öldürülüşünün arkasından sevinç çığlıkları bile atılır. Böylece ülke, “mazluma kimlik sorulmaz”  yalanının koca bir kuluçkasına dönmüş oldu.

“Tahir Elçi cinayetinin üstü örtülmeyecek” diyen hükümet ve devlet yetkililerini bir kenara not edin. Ve sonra aynı kişi ve kurumların Roboski için, Hrant Dink için, neler dediklerine bir bakın.

Kopuş hızla devam ediyor

Selahattin Demirtaş’ın, Tahir Elçi’nin cenaze töreninde söylediği “Tahir’i devlet değil, devletsizlik öldürdü” sözü, heybeden söylenmiş bir söz değil. Demirtaş, uzun bir zamandır, bölge halkının Türk devleti ile ilgili çok derin duygusal kırılmalardan geçtiğini gösterme çabası içinde. Demirtaş’ın bu yöndeki ilk çarpıcı çıkışı Roboski katliamı sonrasında olmuştu.

Toplum sustukça-özellikle Türk toplumu- ve olup bitenleri sadece seyrettikçe, medyanın hedef gösterip, toplumun sessizce katledilişine  şahit olduğu; Marquez’in Santiago Nasar dediği, Kürtlerin Tahir Elçi dediği, Ermenilerin Hrant Dink dediği, Türklerin Ali İsmail Korkmaz dediği insanlara yenileri eklenecektir.

Bugünlerde, baskı ve zulmün her türlüsünü yaşamış ve yaşamaya devam Kürtlerin “barış” diye bağırmasından ziyade, Türk toplumunun sesini yükseltmesi olayların seyrini değiştirebilecektir. Aksi durumdaysa, Kürtlerin siyasi liderlerinden gelen ve Kürtleri heyecanlandıran “devletsizlik öldürür” fikri, Kürtlerin Türkiye’ye dair siyasi tahayyülünü derinden değiştirebilecek bir alternatif olarak  önünde durmaktadır.

ÖZCAN KIRBIYIK

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.