Kaybedeceksiniz ve yargılanacaksınız

Kaybedeceksiniz ve yargılanacaksınız

Dün Amed meydanında ve daha önce daha farklı yerlerde bu insani öncü güce yönelen saldırlar, kendisini tüm ezilenlerin savunucusu kılan hareketi engelleme, tekrar “bir bölgeye” hapsetme girişimiydi

MEHMET RON YAZDI

En son Kobani’ydi. Kardeşlerimiz sınırın öte tarafında hiçbir insani açıklaması olmayan çeteler tarafından boğazlanıyor, insanlığın tüm değerleri ayaklar altına alınıyordu. T.C yöneticileri sonradan da ayan beyan ortaya çıkan belgelerde olduğu gibi hem barbar çetelere yardım ediyor hem de yurt içinde vatandaşlara yalanlar söyleyerek savaşı kışkırtıyordu.

Kobani olayları sırasında Gever’den Van’a olan yolculuğumda dağın taşın “Bijiberxwedana Kobani” diye inlediğini duyduğumda o ıssız bozkırdan yükselen sesin uhrevi ışığı altında Kürdün yüzyıllardır süren makus talihine bir yolculuk yaptığımı fark ettim.

Kürtler… Ortaasyadan gelen yabancılara Anadolu’nun kapılarının açılmasına yardım etmiş, onları müslümanlaştırmış ve yüzyıllar sonra ne yazık ki o yabancııların talanlarına, işkencelerine ve imhalarına boyun eğmek zorunda kalmıştı.

Kürtler… Diğer kimlikler gibi yurtlarına, kimliklerine yönelik bu büyük saldırıların başlangıcı sayılan 1. Dünya savaşından sonra kendilerini büyük bir milliyetçi tuzağın içerisinde bulduklarında isyan etmeye başladılar. Her isyanları kanlı ve insanlık dışı bir şekilde bastırıldı. Yurtları dört parçaya bölünen Kürtler üzerlerinde hakimiyet kuran ülkelerin tüm çirkin saldırılarına maruz kaldılar.

Türkiye’deki Kürtlerin öncü savaşları milenyumun başlarında farklı bir dönüşüme uğradı. Türkiye’de ezilen, yok sayılan diğer kimliklerin de savunuculuğunu yapmaya başlayan Kürt hareketi birden bire tüm dünyanın gözleri önünde ışıldamaya başladı. Bu ışıltı barış, kardeşlik ve adalet isteminin ulaştığı son sınırdı. Sonrasında Şengal, Kobani olaylarında bölgede insanlığın tüm ortak değerlerini imha eden, islami kılıklı şeytani çetelerinin saldırılarına karşı koydu ve yok olmak üzere olan kültürleri, inançları savunmaya koyuldu.

Dünya bu ışıltının yarattığı etkiyle Kürtleri ilk defa dolaysız bir yolla ayan beyan görme şansı elde etti. Bu insani çabaları destekleme yolunda ileri adımlar attı.

Böylelikle Kürt hareketi devrimleşerek, önderlerinin çağı aşan fikirleri ile yol alarak tüm ezilenlerin savunucusu olma yolunda ileri adımlar attı.

Ancak başta Hükümet liderleri olmak üzere sonradan cezaevlerinden tahliye edilen diğer “toplum mühendisleri” bu öncü güce yönelik saldırıları organize etme gayretlerine giriştiler.

 17-25 Aralık operasyonlarıyla yolsuzlukları, kirlilikleri ortaya çıkan iktidar odakları tüm sivil toplum örgütleri, gazeteler dahil olmak üzere insan haklarını savunan tüm kesimlere yönelik karalama, saldırı kampanyası geliştirdi.

Ortadoğu’daki komşu ülkelerde başlayan karışıklara müdahil olma, Osmanlı hevesleri Türkiye’yi içerde ve dışarda yalnız bıraktı. Ancak giderek “tek adam” yönetimine giren ülke kendini imha noktasına getirdi. Gezi, Kobani olaylarından ders almayan hükümet “Başkanlık” sistemi hülyalarıyla savaşı genişletti.

Dün Amed meydanında ve daha önce daha farklı yerlerde bu insani öncü güce yönelen saldırlar, kendisini tüm ezilenlerin savunucusu kılan hareketi engelleme, tekrar “bir bölgeye” hapsetme girişimiydi.

Ve… Diyarbakır’da en az 2 yurttaşın ölümü 300’den fazla yurttaşın yaralanması olayına kadar gelindi. Öncesi Erzurum linç hareketi…  Dostlarını, yandaşlarını kaybeden bir güç odağının “hedef göstererek” muhaliflerini sindirme, yok etme çabalarının beyhude girişimleri.

Yüzyıllardır yok sayılan, imha edilmeye çalışılan, inanç ve kültürlerin savunucusu olan hareketi önceden “Dağlara çıkmak”la suçlayan hükümet bu sefer “Dağlara çıkmaya” teşvik ediyor.  Çünkü kendine önceki iktidarların da yamağı olan bu yöneticiler yolsuzluk ve kayırmanın en iyi şekilde “çatışma” ortamında yapılacağını biliyor.

Üzerlerindeki “Milli Görüş”  ile “Cemaat” yelekleri çatlayınca içlerindeki kirler dökülmeye başladı. Gözü kara bir şekilde “savaş” nidaları atarak kurtulabileceklerini sandıkları bu çağ, onları Enver Paşa’yı kurtardığı gibi kurtaramayacak.

Alanlarda mazlumları savunan seçilmişlere yönelik zulümleri örnek göstererek kendini de “mazlum” sayanların; kadınlara, Alevilere, Kürtlere, Ermenilere, Türklere, işçilere, emekçilere, devrimcilere yönelik tehdit ve hakaretleri elbette yakında cevabını bulacaktır.

Ezilenlerin, işkence edilenlerin, mahpus edilenlerin, öldürülenlerin sayısıyla anılacak olan bu iktidarın ve “başkan(!)”ının da yargılanacağı günler yakındır.

Tek suçunun “Vatana İhanet” olabileceğini ve bu yüzden kendisinde her şeyi yapma yetkisi gören odakların bugüne kadar sebebi oldukları ölümlerin, provokasyonların zaten TCK’nın 301. Maddesi “Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” şeklinde yani “Vatana İhanet” suçu kapsamına girdiğini bilmeleri gerekiyor. 

Çocukları en iyi ülkelerde, gemiciklerle oynarken mazlumların çocuklarını savaşa çağıranların; savaşı ve ölümü bilenlerin “Barış” çağrıları karşısında kaybetmelerine sadece saatler kaldı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum