İnsan hakkı olarak su!

İnsan hakkı olarak su!

Açlık sınırının altında yaşayan milyonlar varken herkese aynı fiyatta su vermek eşitlikçi bir yaklaşım gibi görünse de hiç adil bir uygulama değildir. Zira bilindiği üzere her eşitlikçi uygulama adalet sağlamaz. Eğer suyu herkese aynı fiyata verecekseniz

Murat Eryılmaz/ Yazdı 

Günümüzde 1,2 milyardan fazla insan yeterli ve sağlıklı içme suyuna erişim imkânından yoksundur. Aynı oranda günde 1 dolardan az parayla yaşamını sürdürmeye çalışan 1,2 milyar insan mevcut. İlginç bir eşitlik, beklide tesadüf. Bu oransal eşitlik suya ulaşım ile gelir arasında bir nedenselliği ifade eder mi bilemiyorum. Ama bu iki durumun nedeninin “kaynakların kıtlığı” yani suyun/besinin az oluşu ve bunun da mevcut nüfusa yetmediği tezi olmadığını ifade edebilirim. Bunların baş nedeni bilindiği üzere neoliberal politikaların her şey gibi doğayı da nesne olarak gören anlayışıdır.

Dünya üzerindeki kaynaklar adil bir şekilde paylaştırılırsa 7 milyara da yeter. Ama bu anlayışa yetmiyor, yetmeyecekte. Çünkü ayakta kalması ve büyümesi sınırsız karına bağlı. Burada anlaşılacağı üzere tehdit sadece su hakkının gaspın da değil. Aynı zamanda gelir eşitsizliğine bağlı yoksulluk/açlık, büyük çevresel kriz/kirlenmeler ve kaynak paylaşımı sebepli savaşlarda bunlarla doğrudan ilintili. Anlayacağınız mesele sadece su değil, saldırı yaşamın tümünedir. Bu anlamda liberal su politikalarına itiraz, sistemin tüm ezilme ve sömürülmelerine yapılmış sayılır.

Konu başlığımız bağlamında suya ilişkin kısmen karşıt kısmen ortak iki politik yaklaşımı ifade edip mevcutta bizde durum ne ona bakalım.

Bunun ilki yukarıda belirtilenlerle de doğrudan bağı olan ‘Piyasacı/ticari yaklaşımdır.’ Bu yaklaşım suyu ticari bir meta, faydalanıcıyı da tüketici/müşteri olarak görür. Bunu da suyu fiyatlandırıp maliyetin geri dönüşünü sağlayarak, suyun dağıtımını piyasa koşullarına açarak ve su kaynaklarını özel mülkiyete konu ederek yapar. Kısaca her şey gibi Allahın suyunu da satar ve parası olan için su imkanı sağlar.

İkincisi ‘Su insan hakkıdır’ yaklaşımıdır. Bu yaklaşım mevcut uygulamalar içinde biraz daha makul olandır. Her ne kadar su sadece insan içindir gibi dar insan merkezci bir algı yaratsa da piyasacı yaklaşımdan çok ilerdedir. Bu yaklaşıma göre yeterli temiz ve ucuz su temel insan hakkı olup mutlak ve tartışmasız önceliklidir. Devletler ve diğer tüm aktörlerde bu hakkın yerine getirilmesini sağlamak, buna saygı göstermek ve bu hakkı korumakla yükümlüdür.

Bu yaklaşımda en önemli nokta bu hakkın içeriğindedir.“ BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi bu hakkın içeriğini dört temel unsur şeklinde belirlemiştir. Bunlar suyun miktar olarak yeterli olması, uygun kalitede olması, ulaşılabilir olması ve sosyo-ekonomik açıdan alt seviyede bulunan insanları gözeten eşit erişim ilkesidir.”      

Burada bir detay var belirtmeden geçemeyeceğim. Diğer yaklaşımlardan çokça ilerici söylem ve uygulamalara sahip bu hak, piyasacı/ticari yaklaşımla görünmeyen ortak bir noktaya da sahiptir. Burada Suyun İnsan Hakkı olduğunu savunmak sanki suyun ticarete ve mülkiyete konu olmasına karşı durmak gibi algı yaratıyor. Hâlbuki öyle bir durum yok.

Mevcut Uygulamalar
Türkiye’de genel anlamda su, elektrik, dogalgaz ve diğer temel ihtiyaçların satış tarifelerinde yoksul odaklı bir politika yok.Bazı belediyeler sosyal politika kapsamında, bazıları da dini saiklerle indirimli su sağlasa da özü itibariyle hepsi piyasacı/ticari yaklaşımla çalışmaktadırlar. Bu uygulama bezirgân bir politik kafayla çalışan kamu anlayışına uygundur zaten.

Burada vurgulanması gereken değişim/devrim iddiasında olan aktörlerin politik söylemlerini yerelde çalışmalarına ne kadar yansıtabildikleridir. Her ne kadar ideolojik söylem noktasında teorik bir doygunluk yakalanmış olsa da bölge yerel yönetimleri buna uygun bir imar, ulaşım, sosyal yaşam modeli ve bir su politikası henüz oluşturulamadı. Örneğin suya ilişkin her konuşmamızda su insan hakkıdır deriz ama suyu herkese aynı fiyatta satarız. Bunu suya ilişkin altyapı ve diğer yatırımların olup olmaması bağlamında söylemiyorum. Öyle bir ifade zaten haksızlık olur.Çünkü temel insani haklarından yoksun bırakılmış ihtiyaç sahiplerine suyun ve diğer kamusal hizmetlerin yerel yönetimlerce ulaştırılması büyük bir başarıdır.İfade etmeye çalıştığım suyu oralara ulaştırmanın yeterli olmadığıdır.Çünkü su zengine de, yoksula da aynı bedelle satılmakta.

Diyebilirsiniz bu hizmetin devamı için zorunludur ve bir maliyeti vardır.Aslında burada büyük bir kazanç var.Bunu kayıp kaçak oranlarına baktığınızda daha iyi anlarsınız.İhtiyaç sahibi insanlara yapacağınız indirimler veya ücretsiz hizmetlerin maliyeti ile kayıt altına alacağınız suyu karşılaştırın sonuca sizde şaşıracaksınız.

Bunların dışında değişim politikasının özünü insan oluşturur. Hatta çok ileri bir söylem olarak halkın olan suyun satılamayacağı ve tüm enerji kaynaklarının komünleştirilmesini dillendiren bir politikadan bahsediyoruz. Eğer öyle büyük iddialarınız varsa en azında dezavantajlı kesimlerin suya daha kolay erişmesini sağlamak ve sizi iktidara taşıyan yoksulları gözetmek zorundasınız.Örneğin ilk adım olarak üretimden tamamen düşmüş kesimlere ücretsiz, yoksullara indirimli su imkanı sağlayarak yapabilirsiniz.

Tabi birileri buna eşitlik ardına sığınarak itiraz edebilir. Bu bir ayrımcılık değildir. Açlık sınırının altında yaşayan milyonlar varken herkese aynı fiyatta su vermek eşitlikçi bir yaklaşım gibi görünse de hiç adil bir uygulama değildir. Zira bilindiği üzere her eşitlikçi uygulama adalet sağlamaz. Eğer suyu herkese aynı fiyata verecekseniz öncelikle herkesi sosyo ekonomik olarak eşitlemeniz de gerekir. Birde yoksulların su vb. hizmetlerin ödemelerini zamanında yapamadıkları ve suyu yasal faizle kullandıklarını unutmayın. Yani suya daha yüksel bedel ödüyorlar.Alın size eşitsizlik.

Sonuç olarak su hakkını yoksullar için savunmak “su insan hakkıdır” kapsamında insani ve zorunludur. Suyun nesne/meta olarak pazarlanmasına karşı olmak ve suyun canlı/cansız tüm sistemin gereksinimi olduğunu savunmak ise sistem karşıtı politik bir duruşu ifade eder.Bu duruş kapsamında su kaynaklarının korunması, yani pekte ihtiyaç olmayan büyük ölçekli barajlar ve doğal ekosistem için dönülmez sonuçlar doğuracak HES'lere karşı duruşu ve alternatif enerji kaynakları arayışlarını da barındırır.Nihayetinde su kaynaklarının korunması ve su hizmeti alan ihtiyaç sahibi yurttaşlara bedelsiz/indirimli su erişiminin sağlanması belediyelerin politik tutarlılığını da sağlayacaktır.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.